metrika yandex
  • $41.53
  • 48.5
  • GA4955

İstifa Eden Siyasiler Üzerinden Türkiye Siyaseti Okuması

YUSUF YAVUZYILMAZ
25.08.2025

 

İçinde bulundukları siyasal partiyi terk eden milletvekili ve belediye başkanlarının tutumu tartışılmaya devam ediyor. Bu tartışmanın ahlaki, sosyolojik ve siyasal boyutları olduğu açıktır.

İstifa eden milletvekili ve belediye başkanlarına karşı genel tavır, istifadan bir gün öncesine kadar muteber, istifada bir gün sonra ise hain, satılmış ihanet içinde olan biri olarak tanımlanma çabasıdır. Bu pragmatik değerlendirmenin altında içinde bulunduğu partiyi önce hatasızlaştırma, sonra kutsama duygusu yatıyor. İçinde bulunduğu yapıyı kutsayan siyasal tutumun altında, itaati her tür anlayışın önüne koyan, fanatik militan kültürün egemenliği yarmaktadır. Fanatik militana düşen içinde bulunduğu partinin söylemine bütün benliği ile katılmak ve her ne olursa olsun partisinin tezlerini savunmaktır.

Türkiye siyaseti, büyük ölçüde, seküler veya muhafazakar fark etmeksizin lidere koşulsuz itaatle şekilleniyor. Liderlerin ismi değişse de( Atatürk, Menderes, Erdoğan, Erbakan, Türkeş) itaat kültürü değişmiyor. Bu durum siyaseti etkileyen ve şekillendiren temel tarihsel kodların olduğunu gösteriyor.

Psikolojik olarak kendini geliştiremeyen, eleştiri ahlakının uzağında, koşulsuz itaat kültürü ile beslenmiş, en küçük eleştiriyi davayı zayıflatan veya rakibine koz veren bir eylem olarak gören zihniyet, bulunduğu grup veya lidere katılarak bu zaafını doyurmaya çalışıyor.

Sürekli karşı tarafı eleştiren, kendisine ve partisine dönük en küçük eleştiriyi ihanet olarak gören kimse bütün partiler için aranan bir kişidir. Sahiplenmeyi eleştirelliğin önüne koyan bir kişi doğal olarak yerleşik yapıyı koruyan ve savunan bir zihniyet dünyasına sahiptir. Bu kişide eksik olan eleştiri ahlakıdır.

 

Nerede Hz. Peygamber'e " Bu söylediğiniz vahiy mi yoksa kendi görüşünüz mü" diye sorup, "kendi görüşüm" cevabını aldığında karşı görüş ve öneri getiren sahabe zihni, nerede koşulsuz itaati siyasetin merkezi değeri haline getiren şef, ulu önder, reis kültürü.

Türkiye siyaseti bütün partileri saran lider kültü anlayışını besleyen kültürel zeminle hesaplaşmak zorundadır.  Sürekli liderini olağanüstü konuma yerleştiren ve kendini küçülten siyasal atmosferin içinde yaşayan kişi eleştiren aklı devreye sokamadığından egemen söyleme (koroya) katılma eğilimi gösterir. Bu eğilim hem bireyi pasifleştirir, hem de yeni ve ufuk açıcı anlayışların ortaya çıkıp kökleşmesini önler.

Türkiye siyaseti görece demokrasiye geçtiği 1950 yılından beri, Tek Parti faşizminin beslediğinden tarihten gelen otoriter geleneği aşamadı. Lidere itaati öne çıkaran otoriter kültürle hesaplaşmayı göze alamayınca çok partili bir düzende otoriterliği yeniden üretti. Böylece ortaya görünürde demokrasi özünde otoriter bir model çıktı. Bu durumun temel nedeni ahlaki değerleri kurumsallaştıracak yapıları üretememektir.

İçinde yaşadığı toplumu ve onun yaşadığı tarihsel pratiği hiç eleştirmeden kutsayan ve yücelten bir zihnin eleştirel düşünmesi mümkün değildir. Tam bu noktada Aliya İzzetbegoviç'e kulak vermek gerekir: "Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”

Öte yandan eleştiri ve tekfir kültürünün bir arada bulunması mümkün değildir. İçeriğine bakmaksızın her yeni düşünceyi tekfir etmek, muhafazakarlığa ve tarihe kaçmakla sonuçlanır. Bu tutum toplumun dinamizmini ve yaratıcılığını ortadan kaldırır. En küçük eleştiriyi düşüncesine, inancına ve siyasal anlayışına saldırı olarak gören zihnin, fanatik bir militan olmaktan başka şansı yoktur.

İçtihadı reddeden, yenilikçi damarı kuruyan, eleştirel düşünceden uzak, tekfir kültürünün egemen olduğu bir toplumun kaderi, tarihi ve geçmişi kutsamaktır. Bu durumda topluma ve siyasete milliyetçilik ve muhafazakarlık egemen olur. Türkiye toplumunun en büyük zaafı budur.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
İbrahim demirkan | 26.08.2025 07:59
Güzel yazı doğru tahliller.