MEB’in son verilerine göre Türkiye'de, anaokulları, ilk ve ortaöğretimde yaklaşık 20 milyon öğrenci bulunmaktadır. Bu sayı, Yunanistan, Azerbaycan, Belçika, Suriye, Macaristan, Romanya, İsviçre, Portekiz, Avusturya, İsveç, Libya, Norveç, Finlandiya, Bulgaristan gibi sayabileceğimiz pek çok ülkenin toplam nüfusunu birkaç kez katlamaktadır. 1.2 milyon dolaylarında öğretmen, yeni eğitim-öğretim için hazırlık yapmak; 75 binden fazla okul ve 750 binden fazla derslik de yeni eğitim-öğretim yılına hazırlanmaktadır. Bu durum, yapılmakta olan eğitim-öğretim işinin hiç de kolay olmadığını ortaya koymaktadır.
Ülkemizde, pek çok yabancı ülkenin toplam öğrencisi kadar da yabancı öğrenciye eğitim-öğretim verilmektedir. MEB’in açıklamalarına göre anaokulu kademesinde 64.232 bin, ilkokul kademesinde 432.754 bin, ortaokul kademesinde 349.111 bin, lise kademesinde 152.470 bin olmak üzere toplam 998.567 bin yabancı uyruklu öğrenci Türkiye'de eğitim almaktadır. MEB tarafından yakın tarihte, bu sayının 1 milyon 6 bini aştığı ifade edilmiştir.
Üniversitelerde ise YÖK verilerine göre 7 milyonun üzerinde öğrenci bulunmaktadır. Buokullarda, 198 farklı ülkeden 15 bini burslu olmak üzere yaklaşık 350 bin dolaylarında yabancı öğrenci/uluslararası öğrenci eğitim almaktadır. Bunlardan 62 binden fazlası 53 Afrika ülkesindengelmiştir. Geri kalan yabancı öğrencilerin büyük çoğunluğu, Suriye, Azerbaycan, İran, Türkmenistan, Mısır, Somali, Kazakistan'dan gelmektedir. Suriyeli öğrenciler, ülkelerinin durumu nedeniyle bir üniversiteye girdiklerinden katkı payı ödememektedirler. YÖK, yabancı öğrencilerin, ülkedeki gençlerin eğitimi açısından bir hak kaybına neden olmadığını, bunların %95 kadarının eğitim masraflarını kendi imkanlarıyla karşıladığını ifade etmektedir.
Eğitim-öğretim gören öğrenci sayısına, görev yapan öğretmenleri, okullarda diğer çalışanları, kitap hazırlanmasından basımına, kırtasiyeden konfeksiyona, servis araçlarından kantin işletmesine kadar eğitimin diğer ihtiyaçlarını ve araç-gereçlerini hazırlayanları, bunların hazırlanmasına katkı sunan yan iş alanlarında çalışanları da eklediğimizde, eğitimin ‘anne-baba, öğrenci-öğretmen’ arasında yaşanan bir süreç olmadığı anlaşılır. Doğrudan veya dolaylı olarak neredeyse toplumun tamamı bu süreçlerle ilgilidir.
Şimdi gelelim eğitimin içeriğiyle ilgili sorulara: Eğitimden amaçlanan/beklenen nedir?Verilen eğitim, belirlenen amaca ulaştırmakta mıdır? Eğitim, verilen amaç ve ulaşılan sonuç bakımından değerlendirildiğinde, bireysel ve toplumsal bir doyuma neden olabilmekte midir? Verilen eğitim, süreç-sonuç olarak ‘iş-güç sahibi, nitelikli, kişilikli, huzurlu’ insanları artırmakta mıdır? Yoksa verilen eğitim, ‘işsiz, niteliksiz, huzursuz, mutsuz’ kişileri mi artırmaktadır? Bunları değerlendirip belirleyebilecek nesnel verilere göre ülkemiz ne durumdadır? Planlama ve uygulamadan kaynaklanan eksiklikler ve yanlışlar nelerdir? Eksikleri gidermek, yanlışları düzeltmek için neler yapılmaktadır, neler yapılmalıdır?
İşte bütün bu konu ve sorular, çağın ve toplumun gereksinimlerine göre sürekli olarak ele alınmalı, değerlendirilmeli, güncelleştirilmelidir. Ancak MEB üst kadrosu değiştikçe ortaya çıkan dostlar alışverişte görsün tavrından vazgeçilmeli, güncellemek adına eğitimin yaz boz tahtası olmasına izin verilmemeli, anlamlı ve gerekli olanların planlaması yapılmalıdır.
Var olan durum: Çocuklar; ilk ve orta öğretim boyunca yüksek notlar alarak okulu bitirmek amacına sahip kılınmaktadır. Liseyle birlikte kendisini ‘çok kazanacağı’ bir iş hayatına sahip kılacak bir fakülteye girebilmek için yeni bir yarışın içinde yıllarını geçirmektedir. Öğrencilerimizin ancak pek az bir bölümü istediği fakülteye girebilmekte, istediği eğitimi alabilmekte ve istediği işi yapabilmektedir. Öğrenci, istediği eğitimi alsa bile tüm beklentilerinin olup olmayacağı ayrı bir konu ancak varsayalım ki hepsi oldu, ‘E sonra?’. Sonra neyi amaç edinecek bu kişi, ne için yaşayacak? Kazan(dığı)maya çalıştığı parayı ne için, nasıl kullanacak?Yaptıklarından gönlümü doyuma ulaştıran bir huzura erebilecek mi? Yapamadıkları veya gücünün yetmediği durumlarda ne yapacaktır? Tüm bu süreçlerde, ona sınırlı süreli verilmiş olan ve her gün eksilen hayatı, anlamlı, düzgün, doğru, huzurlu, tatminkâr yaşamanın herhangi bir yolu öğretilmiş olacak mıdır? Eğitimin böyle bir gündemi, konusu, amacı var mıdır? Yoksa mevcut eğitimden ne beklenmektedir? Ortaya çokça acı sonuç çıktığına göre bu süreçte bazı yanlışlar yapıldığı görülmeyecek midir? Hem tüm ülkenin çocuklarını 12 yıllık zorunlu eğitime tabi tutup hem de ortaya ‘işsiz, mutsuz, huzursuz’ bir genç nesil çıkarmanın yanlışlığı görülmeyecek midir?
Medya başta olmak üzere resmi-gayri resmi her türlü yol ve yöntemle insanların gözüne sokularak oluşturulmaya çalışılan ‘amaçlardan’ beklenen nedir? Fiziksel doyumların oluşturduğu hazları, ulaşılması ve elde tutulması gerekli mutluluk sanan kuşakların yetişip toplumsal yaşama egemen ögeler durumuna gelmeleri, bunların kişilik oluşumunu tamamlamamış bireylerce örneklenmeye değer kişiler olarak imrenilen yaşamlara sahip olduklarının varsayılması, bu amaca yönelik eylemleri, gerekli ve zorunlu sanan nesiller yetiştirmek mi? Değilse neden böyle bir gençlik yetişmektedir? Dışarıdan bakıldığında neredeyse ‘amaç’ kılınmış her isteğine ulaşmış kişilerin kendi doğallığında gülümsemeyi unutmuş mutsuz yüzleri, yalnızca dizilerin asla gülümsemeyen, sorunlu, çatık kaşlı jönlerinin ve mafya dizilerinin ‘azgın’ karakterlerinin modellenmesi olmasa gerektir.
Bilindiği gibi ancak huzurlu ve az-çok mutlu kişilerden huzurlu ve iyi bir toplum oluşabilir. Bu da yalnızca hayatın ihtiyaçlarının amaçlandığı bir eğitimle değil, bir gün ölümün muhakkak geleceği ve bu hayatın bir sonu ve sonrası olduğunu unutmadan ve (göze sokmayıp) gönüllere yerleştirerek planlanan bir eğitim-öğretim süreciyle mümkün olabilir.
Bu vesileyle yeni eğitim-öğretim yılını tebrik eder; tüm eğitim süreçlerinin öğrencilerimize,öğretmenlerimize, öğrenci velilerimize, ülkemize, dünyamıza, geleceğimize güzellikler, iyilikler getirmesini dilerim.
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025