iyilik yapıyoruz ama makbul olan mı acaba diye merak ediyorsanız
ki edin bence;
sanki
kaydını tuttuğumuz iyilikler göğe yükselen değildir.
en azından ben öyle biliyorum...
şunu demek istiyorum dostum:
iyilik diye yaptıklarımız unutabildiklerimizdir
çünkü unutamıyorsan, gönül hesabına yazıyorsun demektir.
unutanlarındır… çünkü unutan, rabbinin huzuruna bırakmıştır.
hatırlayan ise kendine bağlamıştır. kendine bağlayan yorulur, incinir, karşılık bekler;
rabbine bırakan ise özgürleşir, huzur bulur.
oysa hakikî iyilik,
karşıya “bunu sana borç gibi bıraktım” duygusu vermez.
diğer yandan böylesi bir iyilik duruşu
muhatabında
görevi, işi, insanlık borcu falan tabi ki yapacak düşüncesi uyandırmaz.
çünkü iyilik borç değildir, görev değildir.
anneye, babaya, ya da evlada yapılan iyilik “ben yaptım, karşılığını isterim” tavrıyla nasıl yapılmıyorsa,
etrafa yapılan iyilik benzer bir sükûnetiyle yapılmalıdır.
yani derim ki dost;
gerçek iyilik,
kimin yaptığı belli olmayacak kadar sade
kimin için yapıldığı unutulacak kadar derindedir.
olmadı mı dost?
o zaman şöyle diyelim;
aziz kitabın ifadesiyle “yapacağınız her hayrı, Allah onu bilir” (bakara, 215).
öyleyse iyiliği unutmak, aslında rabbine teslim etmektir.
sen unutursun, rab hatırlar. sen defteri kapatırsın, rabbin defteri açar.
iyilik erbabı; nehir akarken damlalarını saymaz derler.
mevlana deyişiyle; “iyiliği başa kakma, gönlünde büyütme;
suyun aktığını hatırlamadığı gibi sen de unutuver.”
işte ihsan budur;
Allah’ı görüyormuşçasına yaşamak, iyiliği onun için yapmak.
ne var ki modern insan çoğu zaman iyiliği görev gibi görür veya karşılığını
alacak bir borç gibi bilir
anneye bakmak görev, babaya sahip çıkmak yükümlülük, evlada emek vermek zorunluluk… evet, akrabalık hukuku birer vazifedir. ama burada ince bir sır var:
görev bilinci mecburiyet doğurur,
mecburiyetin olduğu yerde iyilik değer yitirir, zayıflar.
oysa iyilik, görev değil, insanlığın nefesidir. iyiliği görev diye yapan, içinden istemese de yapmak zorunda hisseder;
faydalı olmak, insana borç yüklemek değil, yükünü hafifletmektir.
öyle ki, muhatabına “bana iyilik yaptı” dedirtmez;
“insanlık gördüm” dedirtir. işte asıl iyilik budur.
iyiliği ihsan diye yapan, gönülden taşan bir rahmetle yapar.
iyiliği görev için yapan biri yük taşır,
diğeri bir kuş misali kanat çırpar.
işte bunlar rabbine yükselen amellerdir. bütün bunların sonunda mesele şuraya varıyor:
iyiliği yapıp unutan kurtulur,
iyiliği hatırlayan değer kaybına sebep verir. bir de iyiliğini söylenip durursa kişi ah!
biz unutursak rabbim hatırlatır, biz gizlersek, rabbim çoğaltır...
işte gerçek insanlık da, hakiki müminlik de budur.
ökkeş bana gözünün altından baktı
sonra
modern zamanlarda görünmek her şey olmuşken
dost sen diyorsun ki
görecek olan Allah
insana şah damarından yakın olunca
ihsan sahibi kişi görünmez olandır…
sahi dost tam da şimdi
kaydını tuttuğumuz iyilikleri unutma zamanı
salıverin göğe… valla...
dedi ve sustu...
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025