Peygamber, insanlığın Allah tarafından ‘seçilmişliğini’ gösteren bir göstergedir. Peygamber ve insanlık aynı zeminde iş görmekte ve insanlığın yol pusulası Peygamber aracılığı ile kendisine gönderilmektedir. Bu temel gerçeklik, vahiyde Hakk kavramı ile ifade edilmektedir. “Bu size indirilmiş hak bir kitaptır.” Hakk, kavramı doğru ile gerçekliğin aynı zeminde buluştuğu bir kavramsallaştırmadır. Çünkü Allah sıfat olarak Hakk kavramını kullanmaktadır. Eylem ile doğruluğun birlikte var olduğu bir zemine işaret edilmektedir. Çünkü Allah haktır ve gerisi batıl, yok hükmündedir. Varlığı ancak Allah’ın varlığına bağlıdır. Vahiy ve peygamberlikte bu düzlemde ele alınmalıdır.
Peygamber, yol göstericidir. Bu yol gösterici aynı zamanda diğer insanlar için bir mürebbiye görevi görmektedir. O yüzden peygamber örnek/temsiliyet ile teşmil edilmektedir. Yani peygamber as için övgüler dizmek başka bir şey O’na ait bir sünneti ihya etmek bambaşka bir şeydir. Ayrıca bugün gelinen noktada gerçek ve doğru arasındaki bağıntının kopması, doğrunun bambaşka bir şekle bürünmesi… Yani farklı bilişsel süreçlerin kullanımını dikkate alan bir yaklaşım üzerinden belirleyici bir pozisyon taşıması, reel politik diyerek politikada doğru olan ile gerçek olanı ayrıştırmak ve süreçte gerçeğin doğrunun yerine ikame edilmesi, peygamberin doğru anlaşılması zeminini yaralamıştır.
Geçmişte, anılan, adı üzerinde durulan, kendisinin menkıbeleri aktarılan kişilere yönelik bir sevgi ve saygı ile birlikte ona benzeme, onun gibi olma ve onu takip ederek ona dönüşme arzusu belirgindi… Bugün ise tam tersi bir durum söz konusu… Sanki anılan kişi üzerinden kişi kendisini kurtardığını düşünmekte ve kendi egosunu tatminden öteye bir noktaya taşıyamamaktadır. Daha üzücü olanı ise kahır ekseriyet, bir gün olarak peygamberi andık, görevimizi yaptık edasında anma bittikten sonra normal yaşamın rutin akışına geri dönmekte ve sanki hiç olmamış gibi davranabilmektedir. Benzer bir durum namaz/salat içinde geçerlidir. Camiden çıkar çıkmaz, namazı bitirir bitirmez, normal hayatına dönerek o namazı niye kıldığını, ne amaçla kıldığını, ona namaz neyi hatırlatması gerektiği üzerine ise hiç düşünmeden hayata bıraktığı yerden devam eder. Bu durum müslüman için günah ile barışık bir yaşamı mümkün hale getirmektedir. İşte peygamber as’ı anmak, konuşmak ve sonra normal yaşama dönmek de benzer bir durumu çağrıştırıyor.
Bütün bu olup bitenlerden sonra yeniden meseleye geri dönüş sağlamalı ve daha derinlikli bir tefekkür için hazırlık yapılmalıdır. İlk temel şart ise; modern düşünce kültürün bilinçaltına zerk ettiği reel/gerçek ile doğru/hakk olan arasındaki farkı idrak etmeye yönelmektir. Hakk, gerçek ile doğruyu; hakikati bütünlüğü içinde anlamak ve idrak etmek anlamını taşır. Modern düşünce ve episteme/bilgi yöntemi ise reel/gerçeğin; olanın doğruluğuna yönelik bir dikte taşımaktadır. Bu dikteden kurtulmadan yeni bir düşünme zemini yakalamak mümkün görülmemektedir.
Peygamber, hem gerçek ve hem doğru olandır. Hakikatin temsilini yeterlilikle yerine getiren kişidir. Peygamber ümmeti olmayı düşünen mümin kişi de bu özelliği taşıma liyakatine sahip olma cehdine haiz olmalıdır. Elbette ki insan peygamber olamaz, ama ona benzeme imkan ve ihtimalini sonuna kadar kovalamalıdır. Onun yediği gibi yemeli, içtiği gibi içmeli, ilişki kurduğu gibi kurmalı, ibadet ettiği gibi etmeli, bir bela ve musibet ile karşı karşıya kaldığı zaman onun gibi sabırla davranmalı ve insanlara yönelik gösterdiği merhamet, alicenaplığı o da göstermelidir. Ayrıca ve en önemlisi, Peygamber, Allah ile ne yaşadı ise ona yaklaşan bir ilişki içine girmeli mümin ki Allah ile bağını güçlendirmeli ve birebir bir ilişki kurma deneyimine sahip olmalı ki kulluğu anlam kazansın.
Peygamberin sosyal ilişkilerdeki tavrını aynen benimsemeli, hak, hukuk, adalet ve iyi niyet üzerinden olumsal bir bakışa sahip olmalıdır. Yani her alanda, yaşamın her kılcal damarında peygamber ne yapmış ise onu yapmayı kendine rehber edinmelidir. İşte bunun içinde peygamberini çok iyi tanımalı, üzerine düşünmeli, tefekkürüne konu edinmeli ve ona dönüşme istidadını sürekli geliştirmeyi bir sorumluluk olarak addetmelidir kişi…
Taha Abdurrahman’ın yerinde tespiti ile bilgi ve eylem arasındaki kopukluğun peygamber ve ümmeti arasındaki kopukluğun taşıyıcısı olduğunu bilerek hareket etmeli, peygamber ile müslüman şahsiyet arasında bir kopukluğun oluşmaması için gereken hassasiyet ortaya konulmalıdır. Örneğin, suçlamaya öncelikle başkasına yönelmekten kurtularak kendisine yönelmesi kişinin kendini yeniden bir başlangıca yönelmesi için elzem oluşunu idrak ederek başlamalıdır. Yani başkasını suçlamak, aslında kendi suçunu örtbas etme girişiminden öte bir şey değildir. Bugün ise siyasi, sosyal, iktisadi her zeminde suçu hep başkasına atmak temel bir tutum olarak belirginlik kazanmıştır. Her konuda kimse suçu kendinde arama gibi bir lükse girişmemektedir. Ama başkasına en ağır suçlamayı yapmak ise bir rahatlama aracına dönüştürülmüştür. Bu durumun devamı sağlandığı sürece ne din ve ne peygamberin anlaşılması mümkün görünmemektedir.
Şaşaalı kutlamalar eşliğinde peygamberin doğum gününü kutlamak sadece hakikati örtmekten öte bir gerçekliğe sahip değildir. Tabi ki anma yapılabilir. Ama temel fonksiyonunu yerine getirmesi sağlanarak gerçekleştirildiğinde anlamlı yerini alabilir. Dün gittiğim yatsı namazında anma dolayısıyla camii de hoca vaaz veriyordu. Vaazda temel konu Müslümanların yetersizliği ve basiretsizliğiydi. Özellikle Gazze özelinde Müslümanların çok yetersiz kaldıklarını yüksek sesle dile getirdi. Dua edildi vesaire. Bu suçlama dili de ayrıca üzerinde durulması gereken bir olguya dönüşmek üzere; demem o ki, suçlayıcı süreç içinde bir rehabilitasyon işlevi görerek, hatta cemaat oraya yönelerek kendisini rahatlatacak bir zemine sahih olmakta ve böylece camii çıkışında ise rahatlamış, görevini yapmış ama normal hayatına geri dönmüş olmaktan öte bir işleve sahip olamamaktadır.
İşte bu yüzden, bugün sahip olduğumuz şeylerin bizi bu halden dışarı çıkaramadığını görerek, kabul ederek yeni bir çıkış kapısını aralamanın yolunu, yordamını, yöntemini bulmalıyız… Bunu yapabilmenin yolu ise yaptıklarımızın işlevsizliğini görerek yeni bir yol, yordam ve yöntem arayışına yönelmeyi başarmaktan geçmekte olduğunu idrak etmeliyiz…
Mesele, sadece bize dayatılan düşünce kalıplarını kırarak yeni bir düşünce kalıbını inşa etmeye yönelmek ve bu iradeye sahip çıkmaktır. Elimizde yeterli bilgi vardır. Geçmişten ders çıkarmak her akıllı insanın sorumluluğudur. Peygamber gibi temel bir örnekliğin/temsiliyetin daha hakiki bir zeminde idrak edilmesi ve her alanda örnek alınması ise kaçınılamaz olandır. O zaman hakiki müslüman olma, gerçek iman sahibi mümin olarak dünyaya selamı yayma imtiyazı kazanabiliriz.
İlk adım, bugüne yaptığımız şeyleri ikiye ayırmak; doğru olanı sürdürmek ve yanlış olanı ayrıştırarak ondan vazgeçmektir. Bu vesile ile din ile sahici ve sahih bir ilişki kurmanın yolunu, yordamını ve yöntemini de dikkate alarak yeni bir ilişki kurmayı denemektir…
Yola çıkan, yolunu inşa ederek yolunu sürdürür…
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025