metrika yandex
  • $41.53
  • 48.58
  • GA4970

Musa'nın Haykırışı

KADİR ÇİÇEK
20.08.2025

‎İnsanlar gücün ihtişamı karşısında iki büklüm olmuş durumda. Güç, insanları susturmanın belki de en etkili yoludur. Kimi zaman insanların vicdanını, kimi zaman ilkelerini, kimi zaman sloganlarını bazen de bütün kişiliklerini etkisiz kılmak için kullanılan yöntemdir güç.

‎Özellikle modern çağda; kural ve ahlakın erozyona uğradığı bu çağda insanlar zalim mazlum, haklı haksız, mağdur saldırgan durumlarında tavır alırken gücün etkisi altında kalmaktan kendilerini alamıyorlar. Güçlü prangalar, insanların olması gereken yerde değil, rahatsız olmadıkları yerde bulunmaları gerektiği yönünde etki uyandırır. Güç, çekim gücü yüksek olan ve insanları bağımlı hale getirebilecek etkidir.

‎Gücün ahlaktan yoksunluğu, zulmün temelini oluşturabilecek unsur olduğunu gösterir. Ahlaksız güç, tahakküm doğurur. Tahakküme boyun eğmenin yönü zulme dönüktür. Ama her şeyden daha tehlikeli olan vaziyet, insanların zulme dil uzatmaktan kendilerini mahrum etmeleridir. İnsanların zulme engel olabilecek davranışlarını korkuya teslim etmeleridir. Ve en önemlisi de zulmü benimsediklerini, bunun hayatın olağan akışı olduğunu kabul ettiklerini ortaya koymalarıdır.

‎Çaresizlik, zalimin en güçlü ve gelişmiş silahlarıyla meydana getirdiği enkazların altında kalmış insanları kurtarmaya gelenlerin olmayışıdır. Uzun süre boyunca zulmü lanetleyip durmak, diline pelesenk etmek ama durdurmak adına hiçbir girişimde bulunmamak, mazluma sadece "yalnızlığını" hatırlatır. Çaresizlik, güce tapanların çokluğu karşısında yüreğin yanmasıdır. Çaresizlik, çocukları cayır cayır yakan katillerin gücüne, ihtişamına, silahlarına, hazinelerine, kanlı ellerine secde edenlerin var olduğunu kabul etmektir. Çaresizlik, insanlığın kölesi oldukları sistemlerin her türlü zulmünü tasvip etmelerine şahit olmaktır.

‎Yaşadığımız son bir kaç yıl bize, ruhların özgürlüğe veda ettiklerini; zihinlerin tutsak olmaya iştahlı olduklarını gösteriyor.

İnsanlık kendi vicdanında derin bir evrim süreci geçiriyor. Artık bütün kötülüklerin, karşısında ciddi bir önleyici güçle karşılaşmadan yapılabileceği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bütün zulümler, sinelere sindirilmiş korkuların büründüğü derin sessizlikler eşliğinde yapılabilecek duruma evrildi.

Güçlü zalimler, güçsüz zalimler doğurdu. Güçsüz zalimler, mazlumların göğe yükselen çığlıklarını bastırmak için var gücüyle alkış tutuyor. Bunun yanında, zulme karşı olduklarını söyleyenlerin attıkları ciddi bir adıma henüz rastlanılmış değil. Bu da bir yandan zulmü kesintisiz bir şekilde bir üst merhaleye çıkarırken, diğer yandan dünyanın çok daha derin sessizliğe bürünmesine neden oluyor. Cılız sesler, zalimin ne yazık ki durması noktasında hiçbir etkiye sahip değil. Çünkü elindeki güç, seslerin kesilmesi ve  tepkilerin geçerliliğini kaybetmesi amacıyla kullanılmakta.

‎Çaresiz ve yalnız bırakılmış insanların, zulüm eksenli güce karşı sadece ölüme sarılmış olduklarını bütün dünya izlemekle yetiniyor. Bir mazlum, kalabalıklar içinde sığınacak tek bir yürek, tutacak tek bir el bulamadığında insanlığın artık yaşayan ölülerden ibaret olduğu anlaşılır. Orantısız, hiçbir müeyyide ile karşılaşmadan, kendisini durdurmaya dönük hiçbir etki olmadan sadece öldürmeye odaklanmış yaratıklar artık insan olmaktan çıkmışlardır. Onları besleyen güç tanrıları ve onların köleleri ise bu suçun ortaklarıdır. Uzun süren zulümler, bazen merhametli yiğitler doğurur. Ancak işin gerçeği gördüğümüz neticede, sadece bir avuç yiğit kendi yalnızlığıyla baş başa bırakılmış durumda. Güç sahipleri korkularına yenik düştü. Elinde güç olmayanlar ise içlerindeki acıma, merhamet ve çaresizlikle boğuşup durmakta. Benliklerinde koca bir çaresizlik ile gözleri ve elleri göğe yönelmiş, yürekleri büyük emirlerin gerçekleşmesi temennisi ile dolmuş durumda. Açlıkla boğuşan Gazze'nin çocuklarına uzanan elleri kırmakla tehdit eden zalimler ve zalimlerin köleleri, dünyayı çöplüğe dönüştürdü. Ne anlam barınabiliyor bu çöplükte, ne huzur yeşerebiliyor. Şehirler günbegün kaos doğuruyor. Felaketler yavaş yavaş fakat oldukça arzulu bir şekilde dünyaya doğru yürür vaziyette. Sinelerin içindeki mutmainlik yerini huzursuzluğa terk ediyor. Ve insanlık, sonu pişmanlık ile sonuçlanacak bir ömrün içinde debelenip duruyor.

‎Zalimin gücü her yeri sardığı vakit, mazlumun elleri rabbine kalkar. Güce tapan köleler zalimlerin emirlerine, mazlumlar ise rablerine teslimiyet gösterir. Zulmün her sokakta hüküm sürdüğü bir yerde, gücün ölümcül saldırılarına ancak alemlerin rabbine yönelenler, kulluk sapmasına karşı emniyette olabilir. Elinde kısa sürede şehirleri yerle bir edecek silah bulunduranlara karşı benliğini, kişiliğini ve onurunu satmayanlar dünyanın sessizliği  karşısında sadece Allah'a yönelebilirler. Kulların sessiz kaldığı bir dünyada, Musa olup çaresizliğini ve yalnızlığını Allah'a sunanlar elbette ki kulluğunu satmayanlardır.

‎Bütün imkanlarını mazlumları parçalamak, yok etmek ve yakmak üzere kullanan zalimlerin zorba güçlerine karşı tıpkı Musa gibi haykırmak, elbette ki güç sahiplerinin değil, mazlumların, katledilenlerin mazeretidir, hakkıdır:

Musa “Rabbimiz!” dedi, “Sen Firavun’a ve adamlarına dünya hayatında ihtişam ve servet verdin; insanları senin yolundan saptırsınlar diye mi ya rab! Ey rabbimiz! Artık onların servetlerini silip yok et, kalplerine sıkıntı ver; elem veren cezayı görmedikçe iman etmesinler de görsünler!”

‎(Yunus, 10/88)

‎Bu haykırışa Allah bir sonraki ayette şöyle karşılık veriyor:

Allah şöyle buyurdu: “İkinizin de duası kabul edildi; doğruluktan ayrılmayın ve sakın kendini bilmezlerin yoluna uymayın.”

‎(Yunus, 10/89)

‎Bir duanın kabulü belki süreç alır. Allah, zalimlere verdiği mühletin, onların düşündüğü gibi iyilikleri için değil, aksine görecekleri karşılığın şiddetini artırmak olduğunu bir çok yerde ifade ediyor:

"...Onlara verdiğimiz mühlet ancak günahlarını arttırmaya yarıyor. Onlar için alçaltıcı azap vardır."

‎(Al-i İmran, 3/178)

‎Firavun'un elindeki güç, zorbalık, servet, ihtişam, güce tapan destekçileri ve sarayları elinden kayıp gitti. Allah Musa'nın göğe yönelmiş ellerini boş çevirmedi. Ancak bunun hemen gerçekleşmediğini de biliyoruz. Firavun'un saltanatının yerle bir olması uzun yıllar aldı. Musa'nın yanında yer alan mazlumların belki de bir çoğu bunu görmedi. Ancak zalimin yok oluşunu belirli bir neslin görüyor oluşu değil, neticede bunun gerçekleşiyor oluşu anlamlı kılar.

‎ABD ve Batı'nın sınırsız destek verdiği, servetlerini İsrail'i beslemekle harcadıkları, son teknoloji araçlarla masum insanları katlettikleri gerçeğinden yola çıkarak Musa gibi haykırma hakkının onlarla imkan varken savaşmayanlar değil, kısıtlı imkanlarla mücadele etmeyi bırakmayan ancak bir taraftan da akla hayale gelmeyen türden katliama maruz kalan insanların hakkı olduğunu belirtmekte fayda var.

‎Zalimler belki harekete geçecek insanların eliyle yok olur. Bu, zalimin, dünyanın selameti açısından sınır ve had bilmesi noktasında önemlidir. Ancak harekete geçecek insanlar olmadığında ve zulüm giderek devasa boyut aldığında, Allah zalimlerin yıkılış sürecini başlatmış olur. Bu da belki bir avuç yiğidin mücadelesi ile oluşum sürecine girebilecek bir hakikattir. Ama her halükarda Allah, zalimlerin ve destekçilerinin hüsran ile kaçınılmaz sonla karşılaşacaklarını ısrarla ifade ediyor.

‎Kim bilir? Belki de Musa'nın duası kabul edilmiş ve "tünellerden" yeryüzüne asa vurularak zalimlerin yıkılış süreci başlamıştır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş