metrika yandex
  • $41.53
  • 48.5
  • GA4955

Çokluğun İflası

KADİR ÇİÇEK
26.08.2025

 

Dediler ki: "Biz böylesine kalabalık iken onu kurt yerse o zaman gerçekten bize yazıklar olsun!"

‎Yusuf /14

‎Bir yerde insan sayısı fazla olduğunda orada çokluk vardır. Çok olmak nicelik arz ettiğinde kalabalık olur. Çokluk nitelik kazandığında birliktelik doğurur. Kalabalıktan gürültü çıkar ve malumudur ki gürültü çoğu zaman anlaşılmazdır. Dolayısıyla caydırıcılık yönünden zayıf etkiye sahiptir. Birliktelik ise her şeyden önce zihinlerin bir arada oluşudur. Zihinlerin bir arada oluşu, dağınık olmanın önünü kapatır ve gücün göstergesi hâlini alır. Birliktelik inşa edebilen kalabalık, bu ivme ile topluluk adını alabilir. Değişimi gerçekleştirenler kalabalıklar değil topluluklardır. Yani tarih boyunca farklı etkiler meydana getiren toplumlardır. Ancak şu da bir gerçek ki toplumların ayakta kalışı, sahip oldukları ilkelerin yaşamlarında ne derece etkili ve belirleyici oldukları ile alakalıdır. Toplum, ilkelerini terk ettiği oranda kendi özünden uzaklaşırken, aynı zamanda ciddiyetini de kaybetmeye başlar. Sözü ağırlığını yitirir, var oluşu bir anlam ifade etmez, kuru söylemeler etrafında kalabalık görüntü sunmaktan öteye geçemez. Bu da muhatabının kendisini bu toplumun tavrına göre değil, yanlış bile olsa karşı gücün etkisiz oluşunun vermiş olduğu cesaretle kendi  inandığı gibi şekillendirmesine neden olur.

‎Çok kalabalığız. Bu yüzden sesimiz oldukça gür çıkıyor. Ancak yangın çıkalı uzun zaman oldu ve biz hâlâ söndürmek için değil bağırmak için çırpınıyoruz. Bu da yangının daha fazla büyümesine, şiddetinin boyutunu çok derinlere inmesine neden oluyor. Öyle ki gürültümüz ateşin acımasızlığının önüne geçemiyor ve her saniye daha çok alanın yok olmasına sebep oluyor. Oysa yapılması gereken çok sayıda insanın toplanmasından çok, sayıları az bile olsa o insanların suya ellerini uzatmalarıydı. Zira ateş, dillerden düşmeyen ifadeler ve kınamalar ile değil, bir amaç için uzanan ellerle söner. Ateşin kaynağına kararlı bir tavır, suya uzanan ellerin kutsal bir gayesine ihtiyacımız var. Kavga verilmeden, mücadele etmeden, ateşi yakanların ellerini kurutmadan, eline “taş” almadan ateşin sönmesi mümkün müdür?‎

‎Önceden yetim bırakılan; ancak milyonlarca Müslümanın yüreğinde ve dilinde ayrı bir yere sahip olduğu sürekli ifade edilen Gazze, alevlerin ortasına atıldığında yalnızlığı ile baş başa bırakıverildi. Etrafını kalabalıkların sardığı bu beldenin yalnızlığı tıpkı Yusuf'un yalnızlığı gibi. Suskunluğu tıpkı kuyuda rabbi dışında kimsesi olmayan Yusuf'un suskunluğu gibi. Yıllarca Filistin duyarlılığı, davası ve sevgisi dillerden düşmeyen insanların kendi çoklukları ile övünerek bir avuç olduğunu söyledikleri İsrail'in kanlı ellerine Gazze'yi teslim etmeleri, tıpkı babalarına kendilerinin çok kalabalık oldukları için Yusuf'u bir kurdun kapmasına asla izin vermeyeceklerini ifade eden kardeşleri gibi. Gazze'yi kurda teslim ettik. Üstelik Yusuf'un kardeşlerinin bütün acımasızlıklarına rağmen onu kurda kaptırmadan sadece kuyuya attıkları halde, bizler Gazze'yi hem kurda kaptırdık hem de derin kuyulara attık. Hem öldürenlere engel olmadık, hem öldürülenlere el uzatmadık. Her iki durumda da zalimlerin yolunun açılmasında engelleri kaldırmak gibi bir zilletin içine düştük.

‎Sadece çoktuk, bu kadar! Varoluşunu tüketen bir kalabalık kitleden başka bir şey değildik. Kurdun saldırısına engel olmayan ölü ruhlarımızın, bitik cesaretimizin, parçalanmış vicdanımızın üstüne toprak atılmış da bizler hâlâ sesini yükselten bedenler olmayı hüner sanıyoruz. Çokluk yanılgısı, bizleri ilkelerimizden uzaklaştırırken; diğer yandan korkunun ağır saldırısı altında can vermek üzere olan yüreklerimiz esaret altında bulunuyor. Gazze'nin yok olduğunu sanıyoruz. Oysa gerçekte yok olup giden bizleriz. Bir bedenin ölmesi mi yok olmak; yoksa ruhunun karanlıklarda boğulması, kalbinin ölüm korkusu ile dolması, kişiliğinin ayaklar altına alınması mı? İşin gerçeği, asıl kaybetmek dünyayı ve içindekileri kaybetmek değil; ahireti kaybetmiş bir kafanın taşıyıcısı olmaktır. Bunu idrak etmek elbette ki kolay bir şey değildir. Bunu idrak edenler, niçin öldüğünün bilincinde olanlardır. Az oluşlarının zalimlere vermiş olduğu korku ve düşmanlık, çoklukları ile övünenlerin zalime vermiş olduğu saldırganlık cesaretine kıyasla asıl kaybedenlerin kimler olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Bir yandan mazlumların duruşu ile daha da kuduran işgalci zalimler; diğer yandan koca ümmetin belli aralıklarla büyük duyurularla toplanıp koltuklarına yaslanarak sözcüklerden ibaret kınamalarına alaycı karşılık veren aynı zalimler.

‎Söyler misiniz? Kim kimden korkuyor? Asıl kim kaybeden?

‎Kalabalıkların çıkardığı kuru gürültü, bugün zalimin sadece insanlık dışı saldırganlığını artırıyor ve zalimin geri adım atmasına dönük hiçbir yaptırım gücüne sahip olmuyor. Çünkü zalimler, etrafını saran kalabalıkların konfor alanlarına mahkum olduklarını çok iyi biliyor. Bu alanların terk edilmesi, büyük bir öze dönüş yoluyla ya çok uzun süre alacak, ya da bu alanların kölesi olmayı kabul ederek asıl ölüler olduğunu ortaya koyacaklardır. Bir avuç Gazzelinin duruşu ise zalimlerin kelimenin tam manasıyla uykularını kaçırıyor. İmkanları kısıtlı, güçleri kalmamış, evleri yok edilmiş, aç bırakılmış bir avuç insandan gerçek manada korkuyorlar. Çünkü onlar çok iyi biliyor ki Gazze'nin özünde bir toplumun sahip olabileceği bütün ilkesel duruşun, yenilmez inancın, rablerine olan teslimiyetin izleri hiç silinmemiş bir şekilde duruyor.

‎Birliktelik şuurundan kopmuş ve bu yüzden hiçbir ağırlığı kalmamış Müslüman dünyasının çokluğa değil, imanın gereğini yerine getirmeyi amaç edinmiş insanlara ihtiyacı var. Çokluk doğrunun ölçütünü ve hakikatin açıklığını ortaya koyamaz. Çoklukta nitelik, bilinç, iman, cesaret, kimlik ve amaç yoksa orada sadece kalabalık vardır. Kalabalık, ses yükseltmenin en büyük amaç olduğunu sanır. Oysa çoğu zaman bir duruş, çoğu yüksek sesten daha etkilidir. Ve tam bir teslimiyet ve inanç ile nice az olanlar çok olanlara galip gelebilir.

‎İnsanların çoğu, zulme sessiz kalarak ve kendi elleriyle yaptıkları ile aleyhlerine olan bir sonucun belirleyici konumundalar. Ancak; çokluk kalabalığa, kalabalık birlikteliğe, birliktelik topluma, toplum ümmete dönüşebilir. Bu mümkün. Yusuf’u kurda teslim ettik; ancak onu kurtarmak hâlâ mümkün. Çok geç olmadan Yusuf’un önünde saygıyla eğildiği gerçeğini kabul ettiğimiz gibi, Gazze’nin de bu ümmetin onurunu taşıyan ve bir zaman geldiğinde saygıyla önünde eğilmeyi hakkeden yiğitler yurdu olduğunun bilincinde olmalıyız.

‎Yine de hatırlatmakta fayda var:

Sen ne kadar inanmalarını istesen de insanların çoğu inanmazlar.

‎Yusuf / 103

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş