Araştırmacı Yazar Ramazan Yazçiçeğin "Milli Din Arayışı ve Türk Müslümanlığı"kitabının 3. baskısı yapıldı.
Ekin Yayınları tarafından yayımlanan kitap bir çırpıda okunabilecek aıcı bir üslup ile yazılmış.
Ramazan Yazçiçek kitabın giriş bölümünde şu ifadelere yer veriyor:
Günümüzde küreselleşme (globalisation) hemen herkesin/her kesimin kendisini etkisinden azade kılamadığı aktüel bir olgudur. Küreselleşmenin bizden talebi, kuşkusuz batılılaşma, modernleşmedir.
Küreselleşme, modern dönem yolculuğunda gelinen son duraktır. Rasyonalizm, sekülerleşme ve bireyselleşme Modernizm’in temel ayaklarındandır. Dolayısıyla Modernizm’in talebinin İslâm’dan olmasının ne denli paradoksal bir durum arz edeceği ortadadır. Zira modernitenin talepleri lokal/yerel zeminle sınırlı olmayıp yaşamın her alanına dönüktür ve değişimi de bu yönde ister.
Bu bağlamda Modernizm’in dini yaşama dair kamusal alan tahdidi aslında tedrici bir dönüşüm evresi olarak düşünülmektedir. Modern talep şayet ‘dini’ ortadan kaldıramamışsa, asgari, seküler, protestan bir forma sokma arzusundadır.
Dönüşüme tabi tutulmak istenen İslâm’a gelince o, var olan dünyaya rıza gösteren değil kendi var oluş gerekleri doğrultusunda yeni bir dünya inşa etme amacındadır.
Bireyin kulluk/tevhid bilinci üzerine inşa edilecek bu inanç, ümmet eksenli bir kabuldür ve çağı şekillendirme hedeflidir. Buna, yeni bir dünya için tevhid toplumu oluşturma amacı da diyebiliriz. Tevhid tarihi boyunca yaşanılmış örnekleri görmezlikten gelenler bu eksende mücadele serüvenini ütopik/hayalî olarak niteleyebilirler.
Rasyonalizme mukabil iman algısı, insan merkezci hümaniter tutuma karşın Allah eksenli kabul, bireyselleştirme talebinin yerine ümmet bilinci, İslâm/vahy inancının temel kurucu öğeleridir. Nitekim ideolojik okuma dışında her aklıselim tarafından İslâm’ın var oluş dinamikleri olarak bu ilkeler teslim edilir ve yaşanılmış bir medeniyet olarak da kabul görür.
Modern ve büyük ölçüde seküler bir ideoloji olan Millîyetçilik, Türk Müslümanlığı söyleminin kaynağını oluşturmaktadır. Dinsel ırkçılık bağlamında incelemeye tabi tuttuğumuz Türk Müslümanlığı, popüler bir nitelik taşıyan; forma düşkün olmayan, esnek, dolayısıyla hayatı fazla germeyen halk dindarlığını besleyen estetize bir Millîyetçiliktir. Ve yine bu söylem, modern ve ulus devletin teminatı için siyasal İslâm’a karşı bir dalga kıran vazifesini deruhte etmeye yönelik kurgulanmaktadır. Nitekim Türk halkının doğasına uygun bir dindarlık tespitinde de hep siyasal sistemin iradesi ön planda tutulmuştur. Cumhuriyet ideolojisinin tesisinde ‘Türk’e özgü bir din’ arayışı, Türk ulus kimliğinin yeniden oluşturulması kaygıları, dil ve alfabe devrimlerinde hep ön planda olmuştur.
Araştırmamızda, Türk Müslümanlığı paradigmasını panoramik bir bakışla hep ulusçu bir karaktere sahip ve siyasal İslâm’a yönelik tedbir/tepki amaçlı bir ideoloji olarak gözlemledik.
Eserin Arka Kapak Yazısı:
İslam'ın temel kaynaklarında ırkçılık açık bir biçimde reddedilmiştir. Buna karşılık ırkçılığın tarih boyunca İslami kılıflar altında zaman zaman ortaya çıkışına da rastlanmıştır.
Konuyla bağlantılı olarak bu araştırmada öncelikle, tarihte 'dinsel ırkçılık' olarak nitelenebilecek olan Ümeyyecilik ve Şu'ubiyye akımı ele alınıp kavmiyetçi anlayışa zemin oluşturacak veriler ortaya konulmuştur.
Ardından, günümüzde Türk Müslümanlığı olarak ortaya çıkan ve akademik çevrelerde de tartışılan eğilimin İslam'a uyarlanış biçimleri irdelenmiş, konu, dini-tasavvufi ve tarihi arkaplanıyla birlikte incelenmiştir.
Bundaki amaç, bir Cumhuriyet projesi olarak start alan ve çeşitli evrilmelerle günümüze değin sürekliliğini devam ettiren, özellikle 12 Eylül sonrası çabalarla mukimleştirilmeye çalışılan bu modern projenin kendisine dayanmaya çalıştığı verili ve üretilmiş tarihi kodları ortaya koymaktır.
Biz Müslümanlar açısından konunun özü şudur: Mensubiyet 'Arap Müslümanlığı'na olmadığı gibi rücu da 'Türk Müslümanlığı'na veya bir başka kavmin Müslümanlığı'na olmayacaktır.
Eserin Sonuç Bölünü Siz değerli takipçilerimiz için burada paylaşıyoruz:
İncelemeye çalıştığımız Ümeyyecilik, Şu’ûbiyye ve Türk Müslü-manlığı paradigmaları birer dinsel ırkçılık örnekleridir ve İslâm dışı tutumlardır. Bu düşüncelerin/projelerin ikisi tarihte kalmış biri güncel-dir. Bu yaklaşımlar, meşruiyetlerini dinde aramışlarsa da dinî olmaktan öte siyasal ve kavmîyetçidirler.
Emevi Devleti’nin sonunu getiren ancak Abbasilere de gün yüzü göstermeyen Şu’ûbiyye hareketinin insan kaynağını Mevâlî tabakası oluşturuyordu. Kısa sürede Mevâlî sınıfı, Melâmetîlik felsefesinin çekim alanına girmiştir. Bu mistik hareket, daha sonra Babailer isyanıyla Sel-çuklu Devletinin sonunu hazırladı. Başarısızlıkla sonuçlanan isyan bakiyesinin Anadolu’da oluşturduğu senkretik, gnostik türev, bugün Türk Müslümanlığı paradigmasının kendisine ihale edildiği Alevîlik-Bektaşilikte devam etmektedir.
Anadolu’nun İslâmlaşması sürecinde, eski Türk dini kalıntıları, Horasan Melâmetîliği ve İran üzerinden birçok tarihi atık, tasavvuf havzası zemininde günümüze taşınmıştır.
Mitsel, senktretik bir zemin üzere olan Türk Müslümanlığı, ulus-çudur, modern küresel siyasal taleplerle örtüşen Kur’an vahyinin çok uzağında bir kasta sahiptir. Türk Müslümanlığı’nın bilgisel zemin ola-rak üzerine oturduğu kaide, Kur’an’dan öte eski Türk dini özetinde karşılığını bulan mistik şirk dinleridir.
İslâm, dinde ayrılığa düşmeği kınamış, bundan açıkça sakındır-mıştır. Bununla birlikte, ihtilaf, sosyal ve kaçınılmaz bir olgudur. Irkçı düşüncenin temel dinamiğinin, kendi ırkının asil/sıradışılığı iddiası olduğunu tekrarlayacak olursak bu sapmadan uzak durmanın yolu Kur’an’ı doğru anlamak, onun aydınlığında yeniden hayat bulmaktır. İslâm, ırk/kabile taassubu yerine ümmet bağını, asabiyet/ırk değer ölçü-tünün yerine de takvayı koymaktadır.
Düşünce treni her raydan saptığında, onu, vahye yönelerek tekrar zeminine oturtmak mümkündür. İslâm tarihi boyunca mücedditler hep bunun çabası içinde olmuşlardır. Tecdit ehli, Kur’an bilincini yeniden ihya etmeye çalışmış, problemlerin çözümünü Kur’an’da arama gayreti içinde olmuşlardır. Hilâfetin saltanata dönüştüğü, indî kanaatlerin din diye dayatıldığı, kör mukallid mantığın iradeleri tıkadığı her dönemde ihya öncüleri hep aynı noktayı işaret etmişlerdir. Bu, vahyi merkeze alarak dinin/yaşamın ihyası noktasında yoğunlaşmak, problemlerle yüzleşmekten sakınmadan Kur’an’a bir daha müracaat etmektir. Bu bir keşiftir. Ancak bu keşif, yeni değil var olanı yeniden keşiftir.
Günümüzde bütün sıcaklığıyla yaşanmakta olan İslâm dışı mo-dern problemlerin aşılması da Kur’an’ın aydınlığında pekâlâ mümkün-dür. Dinsel ırkçılık, geçmişte Ümeyyecilik, Şu’ûbiyye idi, bugün Türk Müslümanlığı. Belki yarın, bir başka teoloji denemesi veya felsefî dokt-rin olarak karşımıza çıkacaktır. Aynı kastın farklı ifadelerle isimlendi-rilmesi kabul ve redlerin değişmesi için yeter sebep değildir. Müslü-manlar açısından konunun özü şudur: Mensubiyet ‘Arap Müslüman-lığı’na olmadığı gibi rücû da ‘Türk Müslümanlığı’na veya başka bir kavmin Müslümanlığı’na olmayacaktır.
“O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakı-nanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.”
Kur’an’ın aydınlığında Kur’anca iman ve Kur’anca yaşam duası ile…
Derleyen: Fuat Taşcı-Hertaraf Haber-Kültür Sanat Servisi
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025