Ulusalcı ve fanatik milliyetçi çevrelerce, Kürt sorununun tartışıldığı ortamlarda, " Türk'üm " demek ırkçılık sayılıyor, şeklinde bir serzeniş dile getiriliyor. Şurası açık ki, sahip olunan etnik gruba dayalı bir aidiyet ırkçılık değildir. Irkçılık, sahip olduğu etnik grubun diğerlerinden farklı, ayrıcalıklı ve üstün olduğu kabulü ile başlar. Bu anlamda Türkiye'de yakın geçmişte Türk kimliği değil, Kürt kimliği ayırımcılığa uğramıştır. Kürtçe yasaklanmış, daha trajik olanı Kürtçe bilinmeyen bir dil olarak tanımlanmıştır.
Türk kimliği, modernleşme dönemimde İslam kimliğine karşı yeni bir kimlik arayışı olarak inşa edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu kimliğin kapsamı müslüman bilinç için kabul edilmesi kolay olmadığından toplumda kimlik çatışması yaşanmaya başlanmıştır. Kurucu ideoloji olan Kemalizm’in inşa etmek istediği kimlik, seküler Türk kimliğidir. Kemalist Türk ulusalcıların tüm Müslümanları inançları gereği kabul ettikleri ümmet bilincini kabul etmemeleri anlaşılabilir. Bu yüzden İslam milliyetçilikle uzlaşmaz bir noktada durur.
Ulus devletin merkeziyetçi, milliyetçi ve otoriter yapısı, kurucu etnisite dışındaki etnisitelerin haklarını sağlama konusunda yetersiz, etnik ve dini çoğulculuğa barış içinde yaşamasına uygun değildir. Türkiye modernleşmesinin özellikle Tek Parti Dönemi ve onun miras bıraktığı ideolojinin kültür ve eğitim politikalarına bakıldığında bu gerçek açıkça görülmektedir. Geçen zaman bu Türk merkezli, dini olabildiğince dışlayan ve toplum üzerindeki etkisini sınırlandırmayı hedefleyen ulusalcı politikanın sürdürülemez olduğunu ortaya koyunca devlet yeni bir arayışa girmiştir. İşte çözüm süreci bu arayışın ürünüdür. Bu arayış yapılan hatalara karşın ilkesel olarak desteklenmelidir.
Türk milliyetçilerinin " Türk" demek ırkçılık sayılıyor " şeklinde dile getirdiği endişe mantıklı ve tutarlı olmasa da, onları Kürtlerin yaşadığı ayırımcılık konusunda empati yapmaya sevk edebilir.
Etnik gruplar ve aidiyet söz konusu olduğunda öne çıkan siyasal akım milliyetçiliktir. Milliyetçilik, siyasal bir güce kavuştuğunda ise ırkçılığa ve faşizme evrilmeye elverişlidir. Doğrusu bütün milliyetçilikler, ırkçılığa verilmeye elverişli bir felsefi zemine sahiptir. Kürt milliyetçiliğinin de siyasal temsile kavuştuğunda böyle bir tehlikeye açık olduğunu belirtmek gerekir.
Türk milliyetçiliği ve ulusalcılığı felsefi kökenleri gereği çoğulculuğa elverişli değildir. Bu durum, çok etnisiteli bir toplumda milliyetçilik çatışmayı derinleştirme riski taşır. Sosyolojik olarak Osmanlı sonrası Anadolu'nun ulus devlet formu içinde örgütlenmesi, izlenen bütün siyasal yöntemlere karşın kolay değildir.
Karşılaşılan bir soruna farklı bir bakış açısı getirmeye çalışanların karşısına hep şu milliyetçi muhafazakar motto çıkar: " Bekara karı boşamak kolaydır. " Bu ifade, yeni bir çıkış yolu aramayı olumsuzlayarak var olan kötü düzenin sürmesini sağlamak amacındadır. Öte yandan bu ifade ahlakı ve idealleri realitenin kötü zeminine gömer. Unutulmamalıdır ki, Hz. Peygamber tebliğe başladığında en büyük düşmanları Arap muhafazakar milliyetçileriydi.
Ulusalcı Kemalist milliyetçi ( İYİ Parti ve Zafer Partisi) ile sol Kemalist ( CHP) siyasal partilerin siyasal paradigması ile Kürt sorununu çözmek mümkün mü? Sorunun çözümü klasik ulus devletin formumu aşmayı en azından esnetmeyi gerektiriyor. Bu da kurucu iradede ısrar eden partileri kendi açılarından haklı olarak endişelendiriyor. Bundan dolayı yapılması düşünülen demokratik adımları Cumhuriyetin ilkelerine aykırı olarak görüyorlar. 28 Şubat sürecinde aynı siyasal partiler ve anlayışlar başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik girişimlere karşı da benzer bir tavır sergilemiş, bunun Cumhuriyet'in temellerine savaş açmak olduğunu dillendirmişlerdi. Oysa sorunun büyük bölümü kurucu iradenin çoğulculuğa izin vermeyen toplum tasarımından kaynaklanıyor. Asıl sorun şu anki sistemin etnik ve dini bakımdan farklı olan toplumların bir arada yaşamasına uygun bir zemin oluşturup oluşturmadığı konusundadır.
Açık yüreklilikle tartışılması gereken en önemli soru şudur: Ulus devlet, yurttaşlık ve egemenlik kavramları çoğulcu bir toplumsal model için uygun mudur? Ya da ulusal egemenlik ve milli kimlik üzerine inşa edilmiş siyasal model içinden etnik bir soruna çözüm üretilebilir mi?
Kuşkusuz Kürt sorunu ve Din- devlet ilişkileri (Laiklik) sorunu, Cumhuriyetin kurucu iradesi olan Kemalizm'in felsefesiyle, siyaset algısıyla, devlet ve toplum anlayışıyla ilişkilidir. Ancak daha sonraki siyasal iktidarlar bu sorunları çözmekle yükümlüdür. Öyle görülüyor ki, insan hakları, din ve inanç özgürlüğü, hukuk devleti gibi ideallerle iktidara gelenler, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde oluşan ve devleti toplumun önüne alan; özgürlüğü ve hukuku değil, devletin güvenliğini önceleyen Şeflik rejiminin inşa ettiği bürokratik yapılanmayla hesaplaşmak zorundadır. Bu hesaplaşmayı yapmak yerine Tek Parti Pratiğini yeniden üretmek çözüm değildir. Açık, şeffaf, insanı devletin önüne koyan, güvenlik adına özgürlüğün yok etmeyen ve özgürlük ile güvenlik arasında birbirini zedelemeyen bir denge kurabilen yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç vardır.
Türk milliyetçiliğine verilecek cevap Kürt milliyetçiliği değil, etnisite ve ulus devlet aşan bir paradigmanın savunuculuğunu yapmaktır. Sağlıklı bir siyasal zeminin inşası için çaba harcamak gerekiyor. Bu zemin müzakereci ve katılımcı sivil bir anayasa talebinden geçiyor.
Hiç kuşku yok ki, Türk’üm demek ayıp değildir. Her etnik grup kendi kimliğine aidiyet kurabilir. Sorun olan kendi kimliği ile ilgili hakları başka kimliklere tanımamaktır.
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025