“Andolsun ki, İsrailoğullarından kesin söz aldık ve kendilerine peygamberler gönderdik. Ne zaman onlara bir peygamber, canlarının istemediği bir hükümle geldi ise, kimini yalanladılar, kimini de öldürdüler.” (Maide/70)
“İnsanların müminlere düşmanlık bakımından en azılısını Yahudilerle Allah’a ortak koşanları bulacaksın…” (Maide/82)
Uzun yıllardan beri Ortadoğu ve Filistin üzerine yazılar yazdım. Ortadoğu’da olup bitenleri bizzat yerinde görmeye çalıştım. İmkânların el verdiği ölçüde bölge aktörleriyle çeşitli temaslarım oldu. Bugün için geldiğim nokta, bölgenin birincil ve ölümcül sorununun bölge ülkelerinin yönetimleri olduğudur.
Bölgemiz 1948’den bu yana çeşitli savaşlara, darbelere, katliamlara, soykırımlara sahne oldu ve olmaya devam ediyor. Doğru, bölgenin bağrına saplanan İsrail hançeri 77 yıldır bölge insanını, Müslümanları katletmeye devam ediyor. Yalnız insanları mı öldürüyor? Hayır, tabiatı da yok ediyor. Mesela Suriye’nin bir taraftan güneyini adım adım işgal ederken diğer taraftan Suriye’nin Kuneytra bölgesinde 8 Aralık 2024’ten bu yana 700 dönümlük tarım arazisi, zeytinlik işgal güçleri tarafından kesildi ve yok edildi.
Bunun yanı sıra, zaman zaman bu katliamlar Ortadoğu’yu da aşarak farklı bölgelere uzanabiliyor. Mesela 19 Mayıs 2024’teki İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin de içerisinde bulunduğu ve “kaza” olarak nitelendirilen hadisenin gerçekten bir kaza olduğuna inananlardan mısınız, bilmem. Ya da son olarak Azerbaycan–Gürcistan sınırında düşen C-130 nakliye uçağı ve yirmi kardeşimizin şehadetiyle sonuçlanan felaket gerçekten bir kaza mı? O kazada hayatını kaybedenlerin çoğu benim meslektaşlarım. Onlar da benim mezun olduğum teknik okuldan mezun oldular. Hava Kuvvetleri’nde hiçbir uçak, bakımı yapılmadan ve zaman aşımına uğramış malzemeleri değiştirilmeden pistten tekerlek kesmez ve havalanmaz. Kaldı ki adı geçen uçak fevkalade güvenli bir uçaktır. Eğer medyaya düşen düşme görüntüleri doğruysa düşmenin asıl nedeni, “istikamet dümeni”nin kopması olabilir. Zira istikamet dümeni kopmayan ya da arızalanmayan bir uçak öyle düşmez. Her neyse, ilgililer teşhisi koymuşlardır ve belki de koymuş oldukları teşhisleri kamuoyuyla paylaşmasalar da “teşhis” devletin mahrem arşivindeki yerini alacaktır.
Devam edelim. Şu anda adı geçen hançer, başta BAE ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin müsamahası ya da katkılarıyla Darfur’u kanatmaya devam ediyor. 15 Nisan 2023’ten bu yana Darfur’da en az 40 bin insan öldürüldü. Halkının kahir ekseriyetinin hafız-ı Kur’an olduğu Darfur’u hatırlamıyoruz bile. Çünkü Siyonistler ve emperyal güç odakları bizleri, dünya insanlığını Gazze’ye kilitledi. Batı Şeria’da her gün katliamlar, suikastlar, yıkımlar devam ediyor. Elbette Gazze önemli; fakat Gazze’nin önemi, Ortadoğu’da, Afrika’da ve diğer coğrafyalarda olanları unutturmamalıdır. Keza Filistin bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Dünya Müslümanları, Amerika’nın başını çektiği ve hatta Siyonist damat Kushner ile katil Netanyahu’nun ortaya koydukları geçici ateşkes anlaşmasına güvenmemelidir. Hatta 17 Kasım’da BMGK’de Trump’ın hazırladığı sözde “20 maddelik barış planına” dayanarak hazırlanan “Gazze’de barış gücü kurulması ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulması” kararının bile ne kadar sahaya yansıyacağı meçhuldür.
Nitekim Hamas’ın eski Sağlık Bakanı Besim Naim’in ifadesiyle:
“Biz gerçek bir ateşkes teklifiyle karşılaşmadık. Aslında Trump’ın savaşın bitirilmesine yönelik teklifini almıştık. Bizim ortak kararımız 20 maddelik ateşkes kararını reddetme noktasındaydı. Bizim açık bir şekilde onay vermediğimiz bu karar, İsrail’i kurtarmak için onay verdiğimiz şeklinde ifade edildi. Amerika, Netanyahu’nun savaşla elde edemediğini diplomasiyle elde etmesine yardımcı oldu. Gazze’nin bir vesayet yönetimiyle yönetilemeyeceğini, yeniden bir İngiliz varlığını bölgemizde kabul etmeyeceğimizi ilgili yerlere net bir şekilde bildirdik.”
İsrail bu saldırganlık cesaretini yalnızca Amerika’dan ya da AB’den almıyor. 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana bölge ülkelerinden direkt veya dolaylı destek almaktadır. Mısır ve başındaki yönetim, Refah sınır kapısını açmayarak İsrail’e fiilen destek vermiştir. Ürdün ve Suudi Arabistan, İsrail’in Katar saldırısı sırasında hava sahalarını İsrail’e açarak fiilen destek verenler arasındadır. 12–24 Haziran tarihleri arasında İsrail’in İran’a yönelik saldırılarında hava sahalarını açan tüm ülkeler, İsrail’in suç ortağıdır.
Gazze’de, işgal altındaki topraklarda, Lübnan’da, Suriye’de İsrail’in saldırılarını ve işgalini sadece kınamakla yetinenler de bu suçtan azade değillerdir. Bugün İsrail saldırılarına, Darfur katliamına seyirci kalanlar; yarın Allah göstermesin, Siyonistler Mescid-i Aksa’yı yakmaları durumunda da seyirci kalacaklardır. Nitekim 1969’da İsrail Mescid-i Aksa’yı yaktığında nasıl seyirci kaldılarsa yine kalacaklardır.
Yarın ne olur bilmem ama bildiğim bir şey var: Ortadoğu’nun kaderi ve mazlumların can/mal güvenliği bu ülkelerin yönetimlerine bırakılamaz.
Sonuç olarak önerim şudur: İsrail ve tüm Yahudiler, Babil sürgünlerinden günümüze kadar elde ettikleri tüm masuniyet karinelerini kaybetmişlerdir. Bu sonuca da Gazzeli Müslümanların destansı direniş ve şehadetleri neden olmuştur. 7 Ekim Aksa Tufanı’na kadar İsrail’e ve Siyonistlere açık veya gizli destek veren tüm ülke ve kuruluşlar, şu an itibarıyla desteklerini büyük ölçüde kesmiş durumdadır. Trump da buna dahildir. Zaten Trump’ın istemese de desteğinin devam etmesi için onu Yahudi sermayesi ile Epstein dosyası arasına sıkıştırmış durumdalar.
Özellikle İsrail ve tüm Yahudiler, dünya ölçeğinde bırakınız desteklerini kaybetmeyi; neredeyse tüm insanlığın nefret objesi hâline gelmişlerdir.
Soykırım, yıkım, açlığın silah olarak kullanılması ve her türlü insan hakları ihlali, İsrail’i gerçekten zor durumda bırakmıştır. Şimdi tam zamanıdır: Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri, özellikle Türkiye ve İran, zaman kaybetmeden derhal Gazze, tüm Filistin, Lübnan, Sudan ve Darfur için alternatif bir güç oluşturarak başta Refah olmak üzere tüm Gazze’nin ve yine Batı Şeria, Doğu Kudüs ve benzeri yerlerin güvenliği için caydırıcı bir rol üstlenmelidir. Zira İsrail aslında korkaktır; yalnızca güçten anlar. Öyleyse artık diplomatik ve siyasi söylemlere ara verilmeli, emperyal güç odaklarının sözde ateşkes ve barış planları yok hükmünde görülerek güç odaklı harekât ve yaptırımlara öncelik verilmelidir.
Zira tren kaçmak üzeredir. Arap Ligi, eğer tarihî utançtan kurtulmak istiyorsa; Mısır, fiilî tövbeye niyetliyse; Türkiye, 400 yıl yönetiminden sorumlu olduğu bu coğrafyaya sahip çıkmak istiyorsa; keza İran, Şahlık rejimi sonrası elde ettiği devrimin onurunu korumak istiyorsa derhal İsrail’e anladığı dilden cevap vermek için harekete geçmelidir.
Dünya Müslümanları, hangi şekliyle olursa olsun, hangi iyimser şartlar öne sürülürse sürülsün, ateşkes ve sözde barış tuzağına dikkat etmelidir. Çünkü karşımızda Necip Fazıl’ın ifadesiyle:
“Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir.” güruhu vardır.
19 Kasım 2025
sarslantas46@hotmail.com
Bir Turnusol Olarak Gazze|Mustafa Doğu
16.11.2025
Challenge diyen bir Tarihçiye / Fuad Durgun
23.10.2025
Ahmet Mercan: İşlerimiz 'Şura' ile midir?
23.10.2025
Surelerin Mesajları: KALEM SURESİ -2 OSMAN KAYAER 18.11.2025
MAZLUMDER -insan hakları okulları ay’ı RESUL UZAR 15.11.2025
YAHUDİ Mİ DEDİNİZ? SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 19.11.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025