Köylülerle şehirlilerin giyim, kuşamlarıyla fark edildiği yıllardı. Kumaşlar dükkanda, pazarda, çerçicide hatta bohçacı kadının bohçasında satılırdı. Pek çok kadın kendi giyeceklerini kendileri dikerler, bu konuda çok maharetli olanlar yakınlarının giysilerini de hazırlardı.
Dikiş mesleği henüz anlamını daraltmamıştı. Pek çok evde, mahallede veya sokakta terzilerin makinelerinin ayak sesleri duyulurdu. Bir sokak başında Terzi Ramazan dikmekte olduğu erkek ceketinin yakasını günlerce işlemekle geçirirdi. İmalat aşamasında iyi işlenmeyen yaka üzerine giyen kişide zengin bir görünüm sergilemez hatta buruşuk dururdu.
Sonraki yıllarda Terzi Ramazan çalışmak için yurt dışına gitmişti. Annesini görmek için kasabasına yılda bir kez on, on beş günlüğüne gelirdi. Zamanla Ramazan annesine daha seyrek gelmeye başlamış olmalı anası, ‘’Ramazan yanıma geldi, bir öğün yemek yemeden döndü’’ diye ağlarken görülmüştü. Belli ki Ramazan turla Türkiye’ ye gelmiş ve annesine ancak birkaç saat vakit ayırabilmişti.
Üzümlerin bağ arasında imece usulü pekmez yapıldığı yıllarda kızlar daha az okula gönderilirdi. Ailesinin erkek çocuğa vereceği bir işi yoksa ‘’aman okusun da bari öğretmen olsun’’ denirdi. Kızlar için ise böyle bir kaygı taşımaya gerek yoksa da şehirdeki aileler kızlarının iyi bir ev hanımı olmasını istiyorlardı. Kentlerin şimdiki kadar büyük olmadığı bir dönemde, şehirliler birbirini tanır, genellikle yeni evlilikler bu ailelerin çocukları arasında olurdu.
Kızların mesleki ve evle ilgili becerilerini geliştirmeye yönelik, eğitim veren, bilgi, beceri öğreten hocalar, kurslar, okullar o günlerde de rağbet görüyordu.
Gülten Hoca, giyim, tasarım ve moda alanında yetiştirdiği öğrencileri ile tanınırdı. O yerellikten uzaklaşmış, modern ve yeni bir tarzda öğrenci yetiştirmek için çalışıyordu. Şehrin tanınmış, esnaf ailelerinin çocukları hep kendisinin öğrencisi olmasını isterdi. Kendisi ülkenin önemli üniversitelerinden birinde okumuştu.
Gülten Hocanın ders ciddiyetinin yüksek olduğu, mesleki anlamda mükemmel öğrenciler yetiştirdiği kişiliğine, duruşuna ve cümlelerine yansırdı. ‘’Defterlerinizi açın ve yazın’’ dedi daha ilk derste bu okula yeni başlamış öğrencilerine. ‘’Tabiat hayvanların vücudunu kıllarla örtmüştür’’ yazdı öğrenciler. Bazıları ise Yaratan Allah diye tekrarladı sessizce içinden. Yazılan bu ilk cümleden dikiş, moda ve tasarım alanına ilk adımını atmış genç kız öğrenciler; ‘’insanların vücudu ince ve zarif olduğuna göre bu görev, insanı giydirme görevi bize verilmiş olmalı’’ şeklinde anladılar.
Gerçekten insan giyimsiz doğar anasından. İnsan yavrusunun derisi onun biyolojik varlığını sağlıklı sürdürebilmesi için yeterli değildir. Yıllar geçer, insanoğlu büyüyüp gelişir ama bu durum pek değişmez. Jean Paul Sarter’ ın ‘’ insan kendi özgürlüğünün kölesidir’’ bakışıyla da insanoğlunun giyinmeye mahkum olduğunu düşünebiliriz.
Giyinmiş olmanın kişinin sosyal hayata katılımını kolaylaştırması hatta sağlaması, giyinmenin aynı zamanda insani bir değer olması da düşünüldüğünde insanoğlunun giyinmeme özgürlüğünün var olduğunu, çıplaklığa doğru bir yön çizme eğiliminin normal olduğunu söyleyebilecek miyiz?
‘’İnsanoğluna kendisini giydirecek, onu süsleyecek elbiseler verilmiştir’’. Bunun yanında ‘’takva elbisesi de vardır ve bu elbise (güzel olanı seçme ve kötü, çirkin olandan uzak durma) giyinmiş olmayı tamamlayan değerlere uygun yaşamadır(Araf;26).
Giyinmenin bir amacı da çıplaklıktan kaçıştır. Giyinmek, kişiye ait olanın yine kişinin kendisi tarafından korunmasıdır.
Giyinmek insanı güzelleştirir. Kuşlar kendilerini koruyan, süsleyen dış giyimleri-tüyleri büyüyüp onları örtene kadar yuvalarından uçamazlar. Yılanlar toprakta, suda veya farklı bir yerde karşımıza en güzel elbiseleri ile karşımıza çıkabilirler. Solucanlar bir bakışa göre çıplaktır. Solucanı açıkta gören duyarlı bir insan hemen onun toprakla hafifçe örtülmesi hususunda yardımcı olmak ister. Salyangoz yeşil bitkilerin arasında daha güvendedir. Açıkta kalmış olan solucan sanki üşümekte, sanki az sonra ezilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Bugün de sosyal hayata katılma, akrabalık, komşuluk, arkadaşlık bağlarını koruma ve güçlü tutma gerekliliği giyinme, güzel giyinme ihtiyacını getirmektedir.
Gülten Hoca ‘’Giyim kişinin aynasıdır’’ diye yazdırmıştı dersin başında kara tahtanın sol köşesine. O ‘’insanları soğuktan, sıcaktan, rüzgardan korumak ve onları süslemek için giydirmek gerekir’’ cümlesiyle yazdırmaya devam etti öğrencilerine.
8 Eylül 2025
HATUN ÖZKÜMÜŞ
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025