Hiç kuşku yok ki, temel insan hakları bakımından, insanlığın en büyük sorunlarından biri dini, mezhebi, etnik ve kültürel ayırımcılıktır. Bu ayırımcılık çeşitli maskeler altında devam etmektedir. Dini, etnik ve kültürel nedenlerle benden farklı olan ötekinin farklı bir uygulamaya tabi tutulması, ilkesel ve ahlaki anlamda, doğru bir tavır değildir. Bu nedenle, din, ideolojik tutum, yaşam tarzı nedeniyle bir hastanın tedavi edilmemesi ilkesel düzeyde doğru bir tavır değildir.
Konya’daki olay da gösteriyor ki, bu topraklarda bir konuyu normal bir ortamda konuşmanın imkanı ve ortamı kalmadı. İdeolojik konumlamalar, önyargılar, yaftalamalar, suçlamalar, indirgeyici yorumlar öne çıktı. Öncelikle bu olayda bir eylem ve iki taraf var. Taraflar hasta ve doktordur. Eylem ise doktorun hastayı muayene etmeyi reddetmesidir. Değerlendirme yaparken tüm tarafları dinlemek öncelikli uyulması gereken ahlaki ve hukuki bir kuraldır.
Bu noktada değerlendirme yaparken öncelikle yapılması gereken hasta ve doktoru dinlemektir. Bu yapılmadan hastayı suçlamak veya doktoru İşidci, EL- Kaideci, sapık olarak nitelendirmek eleştiri ahlakına aykırıdır.
Bu konu ile ilgili görülen en önemli hata, herkesin bulunduğu ideolojik kampa göre hüküm vermesidir. Oysa biz Müslümanlar adil olmakla yükümlüyüz. Olaya muhafazakarlığın ahlakçılığı ile bakmak ya da modern laik ve seküler çevrelerin linç mantığı ile bakmak da doğru yaklaşım değildir. Doktorun davranışını eleştirmek başka onu bir terör örgütüne nispet ederek suçlamak başkadır.
Öyle görülüyor ki taraflar kendi tezlerine uygun ayetleri sıralayarak meşruiyet arıyorlar. Ancak ne ayetlerin arasındaki ilişkiye, ne siyak ve sikaba, ne bağlama, ne de Kur'an bütünlüğüne dikkat ediyorlar. Öyle ki verilen bazı ayetlerin bağlamı dikkate alındığında olayla uzaktan yakından ilgisi olmadığı görülüyor.
Olayı değerlendirmek herkesin hakkıdır. Ancak kimse kendini yargıç yerine koyarak hüküm veremez.
Şimdi soralım. Kaç kişi olarak konu olan birincil aktörlerle konuşmuştur? Öyle görülüyor ki, bilgilenme ikincil kaynaklar üzerinden olmuş. İkincil kaynak bir insanın zihninden süzülerek ve yorumlanarak bize ulaşmıştır. Bu nedenle acele genellemelerden, kesin yargılardan, suçlamalardan uzak durmak gerekir. Eleştiri ahlakı bunu gerektirir çünkü. Konya'daki olan bize eleştiri konusunda derin bir ahlak sorununuz olduğunu da gösteriyor. Konya'da meydana gelen olay konusunda tüm tarafları dinlemekte fayda var. Kuşku yok ki doktoru ve hastayı dinlemeden verilecek hüküm eksik kalacaktır. Bize düşen adil olmaktır. Olaylara tarafgir, ideolojik bakmak doğru değildir. Olay kanun, genel ahlak, hasta hakları ve doktorun sorumluluğu dikkate alınarak değerlendirilmeli. Söz konusu olayda hastanın giyim tarzına ait bir fotoğrafın olmaması değerlendirmeyi zorlaştırmaktadır. Öte yandan acil bir durumda hastaya müdahaleyi engelleyici hiçbir gerekçe yoktur.
Öte yandan olaya konu olan doktoru Mavi Marmara olayında gösterdiği tavır üzerinden eleştirmek de doğru değildir. Doktoru ayırımcılık yapmakla suçlayanlar için bu örnek hiç doğru değildir. Çünkü doktorun yaralı İsrail askerlerini tedavi etmesi, görevi sırasında din ayırımı yapmadan görevini yaptığını gösteriyor. Bu erdemli bir davranıştır. Burada eleştirilecek bir şey yok. Doktorun kadın hastaya tavrını eleştirirken, yaralı İsrail askerlerini tedavi etmesini takdirle karşılamak gerekir.
Öte yandan toplumda gittikçe yaygınlaşan teşir kültürü de önemli bir sorun alanıdır. Modern toplumlarda daha belirgin hale gelen çıplaklık kültürünün, kadın bedenini teşir etmekle, tüketime sunmakla, kadının özgürlüğü ile ilgisi var kuşkusuz. Olayı tek bir faktöre bağlayan indirgemeci yorumlar bizi doğru bir noktaya getirmez. Türkiye modernleşmesinin teşir kültürüne etkisi vardır kuşkusuz. Ancak bunu Kemalist modernleşme ile açıklamak doğru bir yaklaşım değildir. Bunun yanında feminist kültür, köyden kente göç, kadın üzerindeki baskılar, İslam’ın sekülerleşmesi gibi faktörler vardır. Kuşku yok ki, Kemalizm seküler bir kültür ve toplum yaratmayı amaçlamıştır. Türkiye modernleşmesi özellikle kadın giyimi üzerinden kendini var etmiştir. Ancak özellikle ülkemizde yaygınlaşan teşir kültürünün çok farklı nedenleri vardır. Olaya şöyle bir soru ile başlayabiliriz: Bir kadın neden teşir üzerinden kendini gösterir? Bunun kadının kişiliği ile ilgili olduğunu düşünüyorum. İslam, teşir kültürünü yasaklayarak kadını insanı özellikleri ile öne çıkarmaya çalışmıştır. Öncelikle karşı çıkmamız gereken kadın bedeninin tüketim nesnesine dönüşmesine karşı olmalıdır. Bu anlamda pornografi kabul edilemez. Önemli olan kadının kişiliğini öne çıkarmaktır.
Amacımız teşir kültürünü Kur'ani temelde açıklamak ise belli bir yöntemi izlemeliyiz. Tek bir ayeti, önceki ve sonraki ayetlerle ilişkisine bakmadan, bağlamından kopararak yorumlamak doğru bir yaklaşım değildir.
Yapılması gerekenler
1- Bu konudaki tüm ayetleri bir araya getirmek. ( Konulu tefsir)
2- Ayetlerin bağlamlarına dikkat etmek
3- Ayetlerin hangi tarihsel zamanda indiğine bakmak
4- Varsa nüzul sebebini koymak.
5- Ayetlerin Süre ve Kur'an bütünlüğünde ki yerini belirlemek.
Bu metodolojiye dikkat etmeden yapılacak yorumlar doğru olmayacaktır.
Amacımız Kur'an'a istediğimizi söyletmek olmamalıdır.
Teşhircilik olayını salt kadın üzerinden değerlendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Bu anlamda değerli alim Musa Carullah Bigiyef’in; "Fitne kadında değil, Fitne erkeğin gözündedir." Değerlendirmesini dikkate almak gerekmektedir. Ben zer şekilde Nur Suresi 30.ayet üzerinde düşünmek gerekir "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır."
Sonuç olarak, Konya'da bir doktorun “Ben teşhirciyi muayene etmem!” yaklaşımı, doktorluk mesleğinin ahlak ilkelerine aykırıdır. Ayrıca dini, düşüncesi, giyimi yüzünden hastayı reddetmek doğru değildir. Bu yüzden doktorun tutumunu onaylamıyorum. Öte yandan kuşkusuz teşhircilik, önemli bir ahlaki sorundur. Ancak alınacak önlem bu değildir. Üstelik doktor kamu görevi yapmaktadır. Özel çalışsa ki davranışı orda da sorunludur, istediği gibi davranabilir belki.
Sonuç olarak doktor, tedavi amacıyla gelen hastalar arasında dini ideolojik, mezhebi ve kültürel bir ayırım yapamaz. Bu tavrın onaylanması, bir doktorun dini, ideolojik, kültürel olarak beğenmediği gruba ait olanın tedavisini reddetmesini meşrulaştırır.
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Umran Dergisi:Üniversiteler Nasıl Ölüyor!
06.09.2025
Google'dan İsrail katliamına destek!
06.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025