Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!
(ANKEBUT SURESİ 41)
Kur'an'ın Ankebut Suresi'nde yer alan örümcek ağı benzetmesi, Peygamber Efendimiz(sav) zamanından önce Allah'ın mesajını alan Peygamberlere atıfta bulunur. Surede, imanları Allah tarafından sınanmasına rağmen inançsızlığa boyun eğmeyen ve sonuç olarak ödüllendirilen önceki peygamberlerin kıssaları anlatır. Bununla birlikte, küfre yenik düşünlerin durumları da ayetlerde söz konusu edilir. Firavun ve Haman ile birlikte eski Arap kabileleri 'Ad ve Semud'dan, sırasıyla 38. ve 39. ayetlerde peygamberlerinin mesajlarını reddettikleri, bunun yerine hayatlarına rehberlik edecek kendi yasalarını ve ilkelerini inşa ettiklerinden bahsedilir. Ayette “Allah'tan başka veliler edinenlerin” durumu örümcek ağı benzetmesiyle tasvir edilir.
''Kendine bir ev edinen örümcek'' ifadesinin imgesi ve iması, Modern düşünce biçiminİ tasvir etme noktasında oldukça uygun görünüyor. Modernite de materyalizmin zayıf ipliklerinden ve Avrupa Aydınlanmasının insan-merkezci epistemesinden örülmüş bir örümcek ağıdır. Aynı çevre tarafından benimsenen bilimsel ilerleme anlatısının içine örülen bu durum, insan algısının erişemeyeceği ilkeler kavramını en iyi ihtimalle alakasız, en kötü ihtimalle de tamamen yok sayıyordu. Böylece Sekülerizimle birlikte insan iradesinin hükümranlığı ya da daha doğrusu şu anda içinde yaşadığımız o çürük örümcek ağının inşası başladı.
Protestan Reformu'nun ardından, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda hakim olan fikir iklimi, dini yasaların ve kurumların ötesinde 'ilerlemeyi' hararetle isteyen bir iklimdi. Reformasyon, her birey için "manevi konularda özgür ve sınırsız bir vicdan kullanma ayrıcalığını" ileri sürmüş, geleneksel Hıristiyanlığı reddetmiş ve bunun yerine özerk iradenin hükümranlığını savunmuştu. Böyle bir dünya görüşünü bilimsel arayışlarına eşlik edecek şekilde sistematik hale getirmek Avrupa Aydınlanmasının projesiydi. Dünyayı ampirik terimlerle anlamak giderek daha mümkün hale geldikçe, dünyanın kendisi tamamen maddi bir varlığa indirgendi ve sonunda 'manevi şeylere' olan ihtiyacı tamamen ortadan kaldırdı. Böylece Weber'in teşhis ettiği modern durum olan 'büyünün bozulması' ortaya çıkmıştır. Bu durumda "devreye giren gizemli, hesaplanamaz güçler yoktur, aksine kişi prensipte hesaplama yoluyla her şeye hakim olabilir."
Rajani Kannepalli kanth'ın rasyonel-indirgemeci hesaplama ile insan-merkezci kibrin bir karışımı olarak kısaca özetlediği Aydınlanmanın mirası, gerçekliğin manevi boyutunu eşzamanlı olarak ortadan kaldırarak, İlahi yasaları insani yasalarla yıkarak, tam da "Tanrı'dan başka koruyucular edinmeyi" normalleştiren şey olarak anlaşılabilir. Modernite, "kendine bir örümcek ağı inşa etti" -daha doğrusu, her bireyi kendi örümcek ağını inşa etmeye teşvik etti. Tamamen maddi terimlerle düşünülen insan, kendi evreninin merkezi haline geldi.
Jeremy Bentham gibi Aydınlanma düşünürlerinin, tüm davranışların zevk ve acının iki "egemen efendisi" olarak adlandırdığı şeyle uyumlu olması gerektiğini öne süren göreceli ahlaki teorileri bunun bir örneğidir. Bu "egemen efendiler "in Ankebut Suresi'nde sözü edilen "koruyucular" ('evliyalar') ile eşdeğer olduğu söylenebilir. İlahi yasaların yerine, doğaları gereği her bir bireyin özelliklerine tabi olan bireysel ve bedensel eğilimleri koyarlar. Örümcek ağı sembolizminin diğer yönlerini incelemeden önce, Bentham'ın hedonik hesabının insani tatmini mekanik bir kritere indirgeyen ve kelimenin tam anlamıyla "hesaplama yoluyla" ahlaka hakim olan seküler karakteristiği olduğunu da belirtmek gerekir.
Haz ve acıya göre örülen örümcek ağı "tüm yapıların en kırılganıdır" çünkü iplikleri materyalist bir insanlık anlayışı gibi hatalı bir şeyden örülmüştür. İnsan yaşamını 'yöneten' şeyin haz ve acı olduğu önermesinden hareketle, varlığımızı yalnızca bedensel boyutuna indirgenir. Sonuç olarak, insan deneyimi, 'bedensel' olmanın doğası gereği maddi olan bedensel arzu ve nefretlerin toplamından başka bir şey olarak görülmemektedir. Elbette maddi olan olumsaldır ve dolayısıyla değişime ve bozulmaya tabidir. Dolayısıyla varlığa ilişkin materyalist bir bakış açısı, sosyal ve siyasi düsturlar inşa etmek için en kırılgan (evhene) ipliği oluşturur.
Dahası, bedensel eğilimlere dayandıkları için bu düsturlar da tamamen her bir bedene göredir. Dolayısıyla İlahi Yasanın ebedi mutlaklığının doğrudan antitezidirler. Seküler örümcek ağında, her insanın ahlak anlayışı kendi fiziksel yapısı tarafından belirlenir. Tıpkı sekiz bacaklı örümceğin sekizgen bir ağ oluşturması gibi, insan hukukunun parametreleri de bu insanlığın boyutları tarafından belirlenir.Bu nedenle, seküler yaşam alanı, her bireyin kendi metaforik incelikleriyle sarmalandığı bir yaşam alanıdır; sadece kendi bedensel hallerine, kapasitelerine ve kavrayışlarına bağlı olup, tüm dünya üstü metafizik ve insanüstü yasa kavramlarının yerini alan kırılgan yapıyı oluşturur.
Dolayısıyla bu çıkmazın epistemolojik bir boyutu da vardır. Kendi varlığının bir yansıması olarak, Aydınlanma düşüncesinin "insan merkezli kibri" daha doğrusu örümcek, daha yüksek ilkelerin ve nihayetinde İlahi olanın algılanmasını engelleyen bir ağa yakalanır. Seyyid Hüseyin Nasr'ın dediği gibi, Maddileştirmeye dayanan hiçbir yöntemle insan hakkında esaslı bilgi edinemeyiz." Örümcek ağı, yaratıcı doğanın Maddileştirmesini temsil ediyorsa Nasr'ın “nihai gerçeklik ilmi”, olarak adlandırdığı anlamda insanın gerçekten bilgiye ulaşmasını engellediği sonucu çıkar. Örümcek ağı benzetmesi bu nedenle modern öznenin epistemolojik sınırlamalarını da temsil etmektedir.
Bu durum modern insanın gerçekleştirebileceği ilerleme türleri üzerinde pratik sınırlamalar yaratmaktadır. Modern bilim ve teknolojinin neredeyse her başarısı, seküler örümcek ağının materyalist ahlaki kurallarıyla sınırlıdır. Örneğin yapay zeka alanındaki gelişmelerin büyük çoğunluğu, acı ve hazzın "egemen efendileri" ile ilgili olarak, insanların kolaylık ve verimlilik kavramları etrafında şekillenmektedir. Bentham'ın mirasına borçlu olarak, bunlar varsayılan olarak teknolojik 'yenilik' biçimlerini belirleyen "koruyuculardır" ('Evliya'); kendisi de insanlık durumunun Maddileştirilmiş bir izdüşümünden başka bir şey değildir. Nasr'ın epistemolojiye yaklaşımı bu şekilde genişletilebilir; modern teknolojinin başarıları yalnızca yaratılmış varlığa görelidir ve bu nedenle insanlık durumunu aşma ve Gerçek'i görme anlamında herhangi bir gerçek 'ilerleme' elde edemez.
Ankebut Suresi ışığında bu durum, seküler toplumları bir arada tutan bireyci ve materyalist iplerin doğrudan bir sonucu olarak algılanabilir: "Evlerin en dayanıksızı"
İleriye dönük olarak, kendimizi seküler modernite Bentham'ın ve diğer Aydınlanma düşünürlerinin aksine, gerçek özgürleşme; Maddileştirilmiş benliklerimizin epistemik ağlarının ötesinde yatan daha yüksek ilkelerin farkına varılmasıyla ortaya çıkar
Aristoteles'in terimlerini bir kez daha ödünç alırsak, yalnızca bu tür bir kurtuluş bizi "egemen efendiler"den ve ruhun diğer tuzaklarından kurtarabilir'' ve ancak “Allah'tan başka veliler edinmeyi” bıraktığımızda böyle bir kurtuluşa ulaşılabilir.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
Hocam Şeyho Duman|Talip Özçelik
09.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Yemen’den İsrailli kimya devine büyük darbe
15.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024
KUR’AN’A GÖRE HZ. PEYGAMBER YUSUF YAVUZYILMAZ 17.11.2024