metrika yandex
  • $42.23
  • 48.72
  • GA39540
Yolcu

sen kimin istediğini yol bildin, kime yüzünü döndün, ona bak...

MUSTAFA AKMEŞE
06.11.2025

şehrin bilinen zengin ve eli sıkı simalarından mahmut amca’nın zekât hikâyesi çok ilginç gelmişti bana...
hikâye dedimse uyduruk bir şey değil, gerçek, yaşanmıştır.

her mübarek ramazan yaklaşırken, 
çok yakın iki üç dostunu iş yerine çağırır, sonra kendini sandalyeye bağlatırmış.
arkadaşlarına masanın üzerindeki borç, alacak, nakit hesap defterini gösterir;
“zekâtımı hesaplayın” dermiş.
ve ardından şu tembihte bulunurmuş:

“ben ne dersem diyeyim, ne söylersem söyleyeyim, ne kadar küfretsem de aldırmayın.
kasadan parayı alın, kaybolun, ihtiyaç sahiplerine dağıtın.”

ince bir zekât hesabından hemen sonra, kasadan nakit olarak para alınır,
bir arkadaş parayı götürürken diğerleri bir süre sonra sandalyede bağlı olan mahmut amca’yı çözerlermiş.

işin hayret kısmı:
hesap sonrası kasadan para alınırken, arkadaşının elindeki paracıkları görünce dayanamazmış.
eller bağlı olsa da, “dur vazgeçtim ahmed’im, yapma, canım gidiyor... dur, yanıyorum...” diye yalvarmaya başlarmış.
tembihli olunca dostlar, bu yalvarışları duymazdan gelir, o da bir süre sonra yüzü gün görmemiş küfürlerin eşiğine gelirmiş.
ne küfürler ama...
mal canın yongası olsa da, Allah var, mahmut amca müslüman adammış.

peki buna ne dersiniz:
zemheri gecelerinde adamın içine işler ya soğuk...
bir genç adam, uykularını bölen bir çift göze vurgundur.
şehrin sokaklarında bir başına, 
gecenin ayazında bağrını açmış,
elleri ceplerinde, yıldızları kendine dost etmiş mırıldanmaktadır.

bilen bilir ne olduğunu...
uykusu bölünen değil, uykunun haram olduğu zamanlardadır o.
öyleyken uzatamaz elini eline, değmez gözü gözüne işte...
ağlasa da damıtırken içine gözyaşlarını, bilmez kimseler…
günaha uzatmaz elini
çünkü Allah var, müslüman gençtir o.
başını alır, kalbini bırakır gider uzaklara...

olmadı mı?
bir de şunu dinleyin o zaman...

evlat işte...
hani bakarken arkasından, yürüyüşü bile adamın içine akıtır ya sevgisini.
ha işte o.
evladı olanlara, tarifine gerek yoktur evlat sevgisinin ne menem bir şey olduğunu.

sevgisi içirilmişken yüreklere, 
ona rağmen yolu yoluna denk değilse eğer evladın, 
nasıl tarif edilmez bir acı olduğunu iman sahibi ebeveynler bilir.
yüreği yanar ya adamın, bir acı saplanır bıçak gibi.

ah! “evlat, gel hele, bin şu gemiye, düş şu yola” desen de aldırmaz ya!
seni kendi yollarına davet eder, kaçar dağ taş...
babayla evladın kan bağlarının 
koptuğu anlardır işte…

Allah var ya...
müslüman baba olmak böyle birşeydir işte.. 

ne bu şimdi?
evet, ne bu şimdi...

zekâtı anlatmayacağım,
veya bir genç adamın aşkını...
işte bir ananın babanın evladına olan yangısını da...

olan, Allah korkusu mu sizce?
yoksa cehennem korkusu mu diyelim?

yani yanarken yüreği 
-mal, evlat, aşk- için
adamı tarifi olmayan sevdalar çekip kuşattığında,
ona rağmen Allah’a ve O’nun dediğine yüzünü döndüren şey ne ki?

korku mu?
veya Allah sevgisi mi?
hangi baskın duygular tesir etmiş ve yüzünü Allah’a dönmüştür kulun?..

Allah’a olan muhabbet, dost, 
diğer sevgililerin attığı yerden atmaz.
aynı kalptedir ama 
kalbin aynı yerinde değildir sanki… 

çok mu gizemli oldu?
şöyle diyelim o zaman:

mala, kadına, erkeğe, evlâda vs. olan sevgiyle
aynı duyguları niye Allah’a, aynı şiddette hissetmiyorum diye üzme kendini.
üzme.
çünkü yaratılana duyulan hissiyatla, yaradana duyulanı benzer kılmak ne büyük gaflet...
farklı işte, onu demek istiyorum.

boş verin siz o stendapçı vaazcıları...
salya sümük ağlarken, Allah sevgisini, korkusunu yaşıyor gibi yaptıklarına.
cemaatin hissetmesi mümkün olmayan duyguların fukarası yapmak için ajitasyon yaparlar.
veya en iyi niyetle, dinleyeni “gaza getirmektir” dertleri.

kendileri Allah sevgisi/korkusundan yanıyor numarası çekerler.
tek şahitleri gözyaşlarıdır, o da mikrofonu bırakınca biter.
artistler işte...

sen kimin istediğini yol bildin kendine,
kime yüzünü döndün, ona bak...

ey yolcu,
korkunun olduğu ama sevginin baskın halidir o.
yani çok özel bir kalbi histir,
ve sadece iman sahibi olanın fark edeceği kadardır.

ey yolcu,
kulun yüzünü Allah’a döndüren şey, Allah’a haşyetle boyun bükmesidir.

haşyet ne mi?
yaratıcıya, yüceliği ve büyüklüğü nedeniyle duyulan,
hayranlıkla karışık, girift bir korkunun içinde olan sevgi ve hürmet...
işte odur dediğim.

ve bil ki;
kalbin, bir başkasına böylesi bir hissi tatması — Allah hariç — yasak edilmiştir.

ökkeş heyecanla atıldı ve 

sen yolun sahibinin dediklerine kulak ver.
ver ki yola iz olsun.

sen, yolda bıraktığın izlerine bak;
o izlerdir senin kime vurgun olduğunun işareti,
anla artık...

hadi, yolun açık, yola sevdan daim olsun.

dedi ve sustu.. 


paylaşmaya değer gördüğünüz yazılarımın dilediği kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır.
bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş