metrika yandex
  • $42.23
  • 48.72
  • GA39540

Darfur Katliamının Stratejik Hedefi

Prof. Dr. ENVER ARPA
03.11.2025

 

Gazze’de yaşanan katliam ve soykırımın asrın en büyük katliamı olduğunda şüphe yoktur. Ancak Gazze’deki vahşetin gölgesinde kalan ve dünya kamuoyuna fazla yansımayan kanlı Darfur olayları da Gazze katliamları kadar sarsıcı sonuçlar doğurmuş bulunmaktadır. Yaşanan olaylarda meskun mahaller talan edildi, binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. Gazze’ye odaklanan Dünya basınının görmezden geldiği Darfur olayları son günlerde el-Faşir’de şiddetlenen ve şehrin isyancıların eline geçmesiyle sonuçlanan gelişmelerle ancak gündeme girebildi. Gerek Sudan’daki arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilerden ve gerekse iç ve dış basına yansıyan haberlerden anladığımız kadarıyla uzun bir süredir Darfur bölgesinin stratejik açıdan önemli bir şehri olan Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir’i kuşatan ve çoğu yabancılardan oluşan paramiliter silahlı güçlere karşı direnen ordu birlikleri ve destekçileri şehri terk ederek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. El-Faşir’i ele geçiren Hızlı Destek Kuvvetlerinin ağır silahlı milislerinin şehri talan ettiği ve çocuk, yaşlı, kadın ayrımı yapmadan birçok masum insanın canına kıydığı basına yansımaktadır.

Sudan’da Yaşananlar Uzun Vadeli Bir Planın Parçasıdır

Sudan’da yaşanmakta olan süreç basit bir iktidar mücadelesinden ibaret görülmemelidir. 2019’da el-Beşir yönetiminin devrilmesiyle sonuçlanan ve etkisi günümüze kadar devam eden bu süreci sadece iç dinamikler veya ekonomik sebepler üzerinden okumak büyük bir eksiklik olur. El-Beşir’i iktidardan uzaklaştırmakla sonuçlanan bu süreç, ekonomik ve siyasi sebepler ileri sürülerek dış müdahalelerle beslenen uzun vadeli, uluslararası bir plan kapsamında yürütülmüş ve Ömer el-Beşir iktidarı devrilerek ülke adım adım bu günlere getirilmiştir. Dolayısıyla günümüzde yaşanmakta olan olaylar arka planıyla birlikte değerlendirilmediğinde yaşananların doğru anlaşılması mümkün olmayacaktır.

El-Beşir’in İktidardan İndirilmesinin Sebepleri

Günümüzde Darfur’da yaşanmakta olan olaylar el-Beşir’in iktidardan düşürülmesiyle başlayan darbe sürecinin bir parçasıdır. El-Beşir’i tahtından eden perde gerisindeki güçlerin asıl amacı ülkede bir kaos yaratarak ülkede 1983 yılında başlayan dini yönetim sürecini tamamen sonlandırmaktı. Sudan’ın 1983 yılından itibaren İslami bir yönetime geçmesi ve bunun el-Beşir döneminde iyice güçlendirilmesi, Sudan yönetiminin, İslam’ın Afrika’nın güneyine doğru yayılması için yapılan çalışmalara destek sağlaması, Filistin meselesinde Filistin’den yana açık ve net tavır koyması, Kıta’da yaşanmakta olan küresel rekabette tercihini büyük oranda Çin’den yana kullanması, el-Beşir yönetiminin Türkiye ile ilişkilerini ileri düzeye taşıması gibi sebepler el-Beşir yönetimini hedefe koyan başlıca sebepler olmuştur. El-Beşir’in düşürülmesini sağlayan iradenin nihai amacı ülkenin köklü seküler bir dönüşüme tabi tutulması ve bu sebepleri besleyen ülke genelindeki yaygın dini siyaset anlayışının tümüyle tasfiye edilmesidir. Bu plan adım adım uygulanmış ve ilk aşama olarak Afrika yerlilerinin çoğunlukta bulunduğu güney bölgesi 2011 yılında Sudan’dan koparılarak ayrı bir devlet olarak varlığını sürdürmesi sağlanmıştır. Ne var ki Güneyin ayrılması bu tasfiye için yeterli görülmemiş ve ülkenin yeni ayrılıklarla daha da zayıflatılması amacıyla kaotik bir ortama sürüklenmesi için çalışmalar aralıksız sürdürülmüştür. Bir yandan ülkeye ekonomisini felç eden ambargo uygulanmış, öbür yandan da el-Beşir ve bazı idareciler Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından gıyabında yargılanarak haklarında tutuklama kararı çıkarılmıştır.

2019’da başlayan darbe süreciyle de büyük bölümü muhafazakar olan Sudan halkının dini değerlerini zayıflatma ve yok etme çabası ortaya konulmuştur. Darbeden sonra muhafazakar kesim özellikle İslami Hareket mensupları hemen her alanda dışlanmaya ve siyasi sürecin dışında tutulmaya çalışılmıştır. Başbakan olarak atanan Hamduk hükümeti dini mevzuatı peyderpey değiştirerek pek çok dini kuruluşu kapatmıştır. Bu tutum ülkenin dış politikasında da hissedilir bir değişime yol açmıştır. Hamduk döneminde bu doğrultuda atılan adımlar kapsamında muhafazakar bir yönetime sahip olan Türkiye’ye karşı da olumsuz bir tutum sergilenmiştir.

Sudan’daki İslamî yönetim tarzını kendi yönetimleri için bir tehlike olarak gören BAE, Suudi Arabistan, Mısır gibi Arap ülkelerinin yanısıra ABD ve İsrail gibi ülkeler bu süreci açıkça desteklemişlerdir. Özellikle İsrail ve ABD, içinde bulunduğu zor ekonomik durumu istismar ederek, ülkeyi teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarma ve ekonomik destek sağlama gibi vaatlerle Sudan’ı İsraille normalleşme sürecine girmeye adeta zorlamışlardır.

Sudan, Filistin meselesinde İsrail karşıtı aktif blokun sembol ülkesiydi. 1967 yılında Hartum’da düzenlenen Arap Birliği zirvesinde alınan “İsraille barışa hayır, tanımaya hayır, görüşmeye hayır” kararından dolayı  “3 La” (3 Hayır) ülkesi olarak anılıyordu. İsrail ve ABD, Körfez ülkeleriyle işbirliği halinde tezgahladıkları bu şantajla Sudan’ı bu tutumundan vazgeçirmeye zorlamışlardı. Ancak Sudan hükümeti kendi içindeki dengelerden dolayı bu konuda fazla adım atamamış ve yaşanan iç çatışmalardan dolayı bu konu fazla gündeme gelmemiştir.

Darfur’da Yaşananların Stratejik Açıdan Önemi

Günümümüzde Darfur bölgesinde yaşanan olaylar görünürde el-Beşir’i iktidardan indiren iki askeri kanadın iktidarı ele geçirme mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Zira çatışmaların bir tarafında darbeden sonra ülkeyi yönetmek üzere kurulan Egemenlik Konseyi başkanı ve Ordu başkomutanı Abdulfettah el-Burhan, diğer tarafta ise Hızlı Destek Kuvvetleri olarak isimlendirilen birliğin (bizdeki Çevik Kuvvet’e benziyor) komutanı Muhammed Hamdan Dagalo bulunmaktadır. El-Burhan ve Dagalo el-Beşir döneminin etkili komutanlarıydı. El-Beşir’i tahttan indirdikten sonra kurdukları Egemenlik Konseyi’nde birisi başkan diğeri yardımcı olarak görev almıştı. Ancak Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı Dagalo bununla yetinmedi ve sahip olduğu ekonomik güçle askeri kapasitesini her geçen gün arttırarak ülkede tek söz sahibi olmayı hedefledi. Dagalo’nun Darfur bölgesindeki altın ocaklarını işlettiği ve BAE’nin desteğiyle yürüttüğü ticaretten büyük gelirler elde ettiği bilinmektedir. El-Burhan başına buyruk davranan, devlet otoritesini gözetmeyen Hızlı Destek Kuvvetlerini orduya entegre ederek etkisini kırmak istedi. Bunun kendi gücünü yok edeceğini anlayan Dagalo buna karşı çıktı. Bu anlaşmazlık her geçen gün büyüyerek 2023 yılında silahlı çatışmaya dönüştü. İki güç arasında ülkenin büyük bölümünde yaşanan uzun süreli çatışmalardan sonra Hızlı Destek Kuvvetleri Darfur dışındaki bölgelerde etkisini kaybetti ve Darfur bölgesine yoğunlaştı. Darfur’un tüm eyaletlerinde hakimiyet sağlayan HDK stratejik öneme sahip el-Faşir şehrini ise tüm çabalarına rağmen ele geçiremedi. Geçen hafta yaşanan saldırılarla yaklaşık iki yıldır muhasara altında tuttuğu bu şehri de ele geçirerek Darfur’un tümünde hakimiyet sağlamış oldu.

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti olan el-Faşir şehri bu mücadelede kilit bir role sahiptir. Zira Darfur bölgesi HDK için ayrı bir devlet ilan edilmeye en müsait bölgedir. El-Faşir şehri ise tarihteki Darfur Sultanlığının da başkentiydi. Darfur Sultanlığı, bu bölgede Sudan’dan ayrı bir krallık olarak varlığını sürdürmüştür. I. Dünya savaşında Osmanlı’ya destek veren bölgenin son sultanı Ali Dinar İngilizlerle girdiği mücadelede 1916 yılında şehit düşmüştür. Darfur bölgesi geçmişte müstakil bir devlet olarak varlığını sürdürdüğü için günümüzde de psikolojik olarak ayrı bir devlet ilan edilmeye müsaittir. Dolayısıyla Darfur’un ayrı bir devlet olarak tekrar sahneye çıkabilmesi için el-Faşir şehrinin alınması önem arz ediyordu. Sudan’ın tümünü ele geçiremeyeceğini anlayan Hızlı Destek Kuvvetleri lideri Dagalo hedefini Darfur bölgesiyle sınırlamaya başlamış ve el-Faşir’i ele geçirmek için bütün gücünü buraya teksif etmiştir. Hızlı Destek Kuvvetlerinin Darfur’u ayrı bir devlet olarak ilan etmek istediği uzmanlar tarafından sık sık dile getiriliyor. Hatta bu amaçla Kenya’da ayrılıkçılar tarafından bir hükümet de ilan edildi ancak fazla destek görmedi.

Bütün bu yaşananların arkasında Birleşik Arap Emirliklerinin ve destekçisi İngiltere ile ABD’nin bulunduğu bölge uzmanları tarafından dile getirilmektedir. Basın yayın organlarında, sosyal medya mecralarında BAE üzerinden sağlanan İngiltere yapımı silahların ele geçirildiği ifade edilmektedir.Şehri ele geçiren Hızlı Destek Kuvvetlerinin dışarıdan destek almadan bu denli büyük bir askeri kapasiteye ulaşamayacağı açıktır. Başta bu ülkeler olmak üzere Batılı ülkelerin yaşananlar karşısında adeta sessiz kalması da bu desteğin bir göstergesi olarak değerlendirilemektedir. Dünyanın en ücra köşelerinde yaşanan küçük çaplı olaylara bile anında tepki veren ABD ve İngiltere’nin bu katliama duyarsız kalarak hafif tepkilerle geçiştimeleri başka türlü yorumlanamaz.

Batılı ülkelerin Sudan’da istediği kaotik ortamın gerçekleştiği ve bunun uzun bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor. Zira Darfur’u kontrolleri altına alsa da HDK’nin burada kalıcı bir yönetim oluşturması zordur. HDK, bir yandan federal hükümetin ve dolayısıyla ordunun, diğer yandan da bölge halkının tepkisini ve baskısını sürekli üzerinde hissedecektir. Federal hükümetin Darfur’dan kolay vazgeçmeyeceği açıktır. Bölgede el-Beşir döneminde isyan eden ve bir kısmı şu anda ordu saflarında yer alan yerel silahlı örgütlerin de Darfur bölgesinde geçmiş dönemde Cancavid ismi altında işledikleri katliamlardan dolayı Dagalo’ya ve Hızlı Destek Kuvvetlerine sıcak bakmadıkları biliniyor. Özellikle Cibril İbrahim yönetimindeki Adalet ve Eşitlik Harketi, Arko Minnavi yönetimindeki Sudan Kurtuluş Ordusu ile Abdulvahid Nur yönetimindeki Sudan Kurtuluş Hareketi örgütlerinin Dagalo’ya asla razı olmayacakları şüphesizdir. Bu da bölgeyi maalesef uzun vadeli kaotik bir ortama mahkum etmektedir.

 

Prof. Dr. Enver ARPA

ASBÜ Bölge Çalışmaları Enstitüsü Müdürü

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş