İslam tarihi boyunca, alimler Kur’an’ı anlama konusunda çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Kuşkusuz tarihselcilik de bu yöntemlerden biridir. Felsefe tarihinde tarihselciliğin kökleri eski Yunan düşüncesine kadar geri götürülebilir. Çağdaş dönemlerde Heder, Dilthey, Gadamer gibi yorum bilimciler ile tarihselcilik günümüze gelmiştir. Tarihselciliği İslam dünyasına taşıyan ise Fazlur Rahman’dır.
“Tarihselcilik”, teolojik/Kur’an’i temelini Nesh-Tebdil-İmha (2/106, 16/101, 13/38-39) uygulamalarından alan; Sahabeden Hz. Ömer ve Tabiinden Ata b. EbiRebah ve Ebu Yusuf, Necmeddin Tufi gibi âlimlerin içtihatlarında mülhem; İmam Maturidi’nin “İçtihadi Nesh” olarak isimlendirdiği yorum metodolojisinin çağdaş Hermenötik disiplininin katkıları ile yeniden isimlendirilmesidir. Tarihselcilik, İslam’ın evrensel ruhunun, doğmuş olduğu yedinci yüz yılın Arap bedeni ve elbisesinden(şeriat) çıkarılarak yeni bedenlerde tezhür/tecelli etmesini(tecdit-update) sağlamaktır: “Sabit Din Dinamik Şeriat”. Mutezilenin geliştirmiş olduğu “Mahluk Kur’an” teorisi, bu metodoloji ile paraleldir. Ahmet b. Hanbel’in dogmatik “Kelam-ı Kadim” görüşü ve İmam Şafii’nin “er-Risale” adlı kitabında geliştirdiği Fıkıh Usulü yani “Kaynaklar” ve bu kaynakları yorumlama teorisi/teolojisi (Edille-i Şeriyye)” siyasal iktidarların desteği ile Sünniliğin resmi görüşü haline gelmiştir.”(1)
İslam dünyasını derinden etkileyen tarihselci okumaları şöyle sıralayabiliriz:
1-Muhammed Arkoun’nun kutsala dayalı okumadan tarihselliğe dayalı antropolojik okumaya geçiş düşüncesi. Kuran Okumaları adlı eserinde İslam dünyasında Kurana yaklaşımların ideolojik olduğunu, bu yaklaşımın terk edilerek Kurana bilimsel eleştiriye dayalı tarihsel ve antropolojik okumalar yapmayı önerir. “M. Arkoun, felsefî anlamda, ciddi bir şekilde tarihselliğin çözümlenmesi için, şu metodik ve epistemolojik kararların, Kur’an ve gelenek/İslâm mirası denen şeye uygulanmasının gerekli olduğunu belirtir. Arkoun’a göre bu ilkeler şunlardır:
1-Kur’an’ın ve İslam’ın kolektif hafızası denilebilecek kurucu dönemin (h. 1. yüzyıl) yeniden eleştirel olarak incelenmesi gerekir. Bu eylem Batı’da olduğu gibi, Kur’an dilinin yöneldiği mitik bilincin dağılmasına yol açacaktır, 2- İslâm’ın her türlü ideolojiden ayrı görülmesi gerekir, 3- İslâm düşüncesi, Din Antropolojisi, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Sosyal Psikoloji, Psikolojik ve Linguistik analizin verilerinden yararlanmalıdır. Çağdaş bilimin açtığı yönelişler çerçevesinde kelamullah kavramını sorunsal bir şekilde ele almak gerekir; sonra da herhangi bir teolojik öncelik alanı dışında dinler tarihinde ilk defa kutsal yazılar kavramını ortaya koymak gerekir, 4- Yeni temellere dayanan farklı bir teolojik düşünce başlatmaya şiddetle ihtiyaç vardır, 5- Linguistik ve semiyolojiye yönelişin din ve tarihsellik arasındaki bağları anlaşılır kılmak için zorunlu olduğu görülmektedir, 6- Hurafelerin ve kutsamacı mitolojinin geminden, kalıplaşmalarından uzak, özgür bir okuma gerçekleştirilmelidir.” (2)
2- Nasr Ebu Zeyd’in Olguyu öne çıkaran vahiy yorumu. Kuran ona göre tarihsel bir metindir. Bu onun beşeri olduğunu gösterir. Lafız baki kalsa da içerikleri değişir. Kuran Allahtan gelmiştir ancak tarihle vuku bulduktan sonra tarihselleşmiştir.
3- Hasan Hanefi’nin antropolojiden teolojiye 0kuma yöntemi. Ona göre geleneksel teolojiden antropolojiye geçiş yöntemi terk edilmelidir.
4- Fazlur Rahman iki hareketli tefsir yöntemi. Kuran’ın nüzul dönemime gidip vahyi anlamak, sonra çağımıza gelerek ondan genel hükümler çıkarmak.
5- Mahmut Muhammed Taha’nın “İslam’ın İkinci Mesajı” adlı eserinde ele aldığı yöntem. Buna göre İslam’ın ikinci mesajı Mekke Dönemidir. Ahlak ilkelerini temel alan bu dönem vahyin aslıdır.
Kur’an’a yaklaşım konusunda öne çıkan akımlardan birinin tarihselcilik olduğu açıktır. Tarihselciliğin en önemli iddiası Kur'an'ın temelde bir ahlak kitabı olduğudur. Evrensel hükümlerde bunlardır. Adalet, eşitlik, yalan söylememe, hakkı bilerek gizlememe, yalan yere şahitlik etmeme, anne babaya saygı vb. Hukuksal uygulamalar ise tarihseldir. Tarihselciliğin bir sistematiği ve düşünsel alt yapısı vardır. Kuşkusuz söylediklerinin bir mantığı vardır. Bu yaklaşımın özünü İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’a günümüzde nasıl yaklaşmamız gerektiği tartışmaları oluşturur. “İslâm dünyasında Kur’an’ın tarihselliğiyle ilgili düşüncelerin ilk defa ne zaman ortaya çıktığı hususunda farklı görüşler mevcuttur. Kur’an’daki ahkamın değişmesi anlamında tarihselliğin İslâm’ın ilk asırlarına kadar indiği 313 ve bu meyanda Hz. Ömer’in bazı uygulamalarının tarihsellik içerisinde değerlendirilebileceği iddia edilmektedir. Bazen de tarihselliğin Mutezile mezhebinin Kur’an’ın yaratılmışlığı çerçevesinde ortaya attığı görüşleriyle başladığı ve Muhammed Abduh’un neo-itizali Kur’an okumalarında kendisine yer bulduğu öne sürülmektedir. Yine 19. yy’daki Hind Alt kıtası Ehli Kur’an ekolü mensubu olan S. Ahmed Han ve arkadaşları tarafından Kur’an’ın tarihselliğiyle ilgili düşüncelerin serdedildiği görülmektedir. Micheil Heobnik ise, Kur’an’a tarihselci yönelişin Taha Hüseyin ve Muhammed Halefullah tarafından ilk ciddi adımların atıldığını ve daha sonra Fazlur Rahman, Hasan Hanefî, Muhammed Arkoun ve Nasr Hamid Ebu Zeyd tarafından bu çizginin günümüze kadar devam ettiğini belirtir”.(3)
Türkiye’de tarihselci düşüncenin etkilendiği ve dini alanda tarihselciliğin yayılmasına sebep olan Pakistanlı düşünür Fazlur Rahman’dır. Fazlur Rahman’ın Türkiye’de tanınmasına yol açan kişiler ise aynı zamanda onun öğrencileri olan Alparslan Açıkgenç ve Bekir Demirkol’dur. Ömer Özsoy, Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, Mustafa Öztürk gibi akademisyen yazarlar, aralarında bazı farklar olsa da, tarihselciliği benimseyen ve savunan yazarlardır.
Tarihselci düşünce büyük ölçüde Ankara İlahiyat Fakültesinde revaç bulmuş, Ankara Okulu Yayınları ve “İslamiyat” Dergisi etrafında çalışmalar yapmışlardır.
Tarihselciliğin Hz. Ömer’in uygulamaları ve Şatibi’in maslahatı önceleyen çizgisini izlediği görülebilir. Burada metnin literal anlamından çok gösterdiği amaç temel alınmaktadır.
Fazlur Rahman’ın ikili tefsir yöntemi tarihselciliğin kalbidir. Fazlur Rahman’ın ikili hareket olarak tanımladığı anlayış, önce Kur’an’ın nüzul dönemine giderek ayetleri kendi tarihselliği içinde kavramak, sonra kavranılan bu değerler ile Kuran’ın bugün ne söyleyeceğine dair evrensel değerler üretmektir. “Bu teori, İslam’ın bugün uygulanabilmesi için, ilk planda yapılması gerekenin Kur’an’ın arka planını anlamak olduğunu; böylece onun ahlaki, manevi ve sosyo-ekonomik alanlarda ulaşmak istediği hedefleri ve gayeleri belirleyebileceğimizi ileri sürer. Onun vurguladığı noktalardan biri de Kur’an’ın uygulanmasının günümüz şartlarında lafzi olamayacağı; çünkü, bunun Kur’an’ın bizzat gayelerini yok etme sonucunu getireceğiydi. Ve yine diğer yandan, geçmiş on üç küsur asır boyunca Fukaha ya da Ulemanın ulaştığı veriler ciddi bir biçimde incelemekle ve kıymetlerinin teslim edilmesi ile birlikte, birçok durumda bu bulguların ya hatalı; ya da, bugünün ihtiyaçlarını karşılayamayacağını iddia eder.Bu (Tarihselci) yaklaşım, öylesine devrimci ve şimdiye dek kullanılan yaklaşımlardan o kadar köklü biçimde farklıdır ki; yalnızca Fıkıh ve Sünnet değil, Kur’an’ı da sıkı bir tarihsel incelemeye tabi tutmaktadır ve bu sebeple de, yalnızca gelenekçiler değil; modernistlerin çoğu da, onu kabullenmekten cidden kaçındılar. Fakat bu yaklaşım, Müslümanların tarihi serencamını değerlendirmenin ve Kur’an ve Peygamberin hedeflerini gerçek anlamda uygulayabilmenin tek dürüst yöntemi gibi görünmektedir. Bu tür bir yaklaşıma ve onunla ulaşılan sonuçlara şiddetle karşı koyuş olacaktır... Eğer böyle olmazsa, biz, İslam’ın bir süre daha duygusal bağlılığı cezbedecek olan bir ibadetler setine indirgenmesi dışında başka bir seçeneğin bulunmadığını düşünüyoruz.” (4)
Fazlur Rahman, Tarihselciliğin tefsir anlayışı şöyle özetlemektedir: “Burada önerdiğimiz yorumlanma süreci ikili bir hareketi içermektedir. Önce, zamanımızdan Kur’an’ın indirildiği zamana gitmeli; sonra tekrar oradan, kendi zamanımıza dönmeliyiz. Zira Kur’an, Peygamber’in zamanındaki ahlaki ve toplumsal durumlara ve özellikle onun zamanında ticaretle uğraşan Mekke toplumunun sorunlarına Peygamber’in zihni aracılığı ile gönderilen ilahi bir cevaptır.”(5)
Fazlur Rahman, Kur’an’ın tarihsel duruma bir cevap olduğunu iddia eder. “Bu durumda görüyoruz ki, Kur’an’ın inişi ve İslam toplumunun oluşumu, tarihi bir ortamda ve sosyo- kültürel bir gelişim karşısında cereyan etmiştir. Kur’an bu duruma bir cevaptır ve çoğunlukla somut tarihi olaylar içerisinde karşılaşılan belli sorunlara cevap teşkil eden, ahlaki, dini ve toplumsal hükümleri / buyrukları içermektedir.” (6)
İkili yorum yöntemi tarihselciliğin önemli bir referansıdır. Fazlur Rahman bu yöntemiyle geleneksel anlayışın dışına çıkmaktadır. “O halde yukarıda işaret ettiğimiz iki hareketten birincisi iki aşamayı içerir: İlk aşama bir ayetin tarihi ortamını ve çözüm getirdiği sorunu iyice araştırarak, onun delaletini veya manasını anlamaktır… İkinci aşama ise Kur’an’ın belirli özel cevaplarını genelleştirerek, onları genel ahlaki-toplumsal amaç/ hedeflerin ifadesi olarak ortaya koymaktır… Önerdiğimiz yorumbilim metodundaki ilk hareket özelden genele, yani Kur’an’ın bazı ayetlerinden onun genel ilkelerinin, değerlerinin ve uzun vadeli gayelerinin ortaya çıkarılıp sistemleştirilmesine yöneliktir. İkinci hareket ise genelden özele, yani çıkarılan bu genel görüşten şimdi formüle edilerek uygulanması gereken, şu anki duruma yöneliktir. Yani çıkarılan genel ilke, şu anki somut toplumsal- tarihsel ortamla uyum sağlayacak bir şekilde bütünleştirilmelidir.” (7)
Fazlur Rahman’a göre eğer bu anlama ve yorumlama çabası başarısız olursa, bu, ya Kuran’ı anlamadaki başarısızlığa ya da mevcut durumu değerlendirmedeki başarısızlığa işaret etmektedir.
Ülkemizde tarihselciliğin son dönemlerde tartışılmasına neden olan Mustafa Öztürk kendi anlayışını şöyle izah etmektedir. “Benim tarihselciliğim, Kur’an’ın açık hüküm vazettiği hususlarda da bugünkü tarihsel tecrübeyi dikkate alarak içtihatta bulunmak gerektiği fikrini içerir. Bu fikir toplumsal düzen ve hukukla ilgili tüm Kur’an ahkamının bugünkü sosyolojide birebir uygulanabilir olmadığı kabulünü de içerir”.(8)
Mustafa Öztürk, tarihselci yaklaşımın temel ilkesini şöyle açıklamaktadır: “Görüldüğü gibi tarihselcilik, ‘Kur’an’ın söylediği her şey sadece nüzul dönemindeki muhatapları içindir, demek değil, tam tersine o gün müşriklere hitap eden ayetlerin muhatabı bugün pekala müminler olabilir’ demeyi de gerektiren bir okuma anlama ve yorumlama biçimidir.” ”.(9)
İlhami Güler’in sabit din dinamik şeriat kavramsallaştırmasıda tarihselci düşünceye atıf yapar. Bu yaklaşım dinin özünün tarih boyunca değişmediğini, oysa şeriatın sürekli değiştiğini savunur. Böylece Kur’an’da kural olarak ortaya konan ilkelerin değişmesinin önü açılmaktadır. Sonuç olarak bu yaklaşım dinin özünün değişmez ahlak ilkeleri olduğunu savunur.
Birbirinden farklı yönleri olsa da tarihselcilerin genel özellikleri şöyle özetlenebilir:
1-Tarihselci aydınlar, İslâm kültür ve geleneğini kıyasıya eleştirirler.
2-Tarihselci aydınlar, Kur’an’ın literal olarak okunmasına karşı çıkmalarıdır. Buna karşılık anlam merkezli okumayı öne çıkarırlar
3-Tarihselci aydınlar, vahyin belirli bir tarihsel zamana cevap olduğunu savunurlar.
4-Tarihselci aydınlar,vahiy tartışmalarında dile getirilen ayetlerin zahirine değil, maksadına ve gerçekleştirmek istedikleri maslahata bakmayı öne çıkarırlar.
5- Tarihselci aydınların tamamına yakını Mutezili geleneği benimserler.
Fazlur Rahman vahyin peygamberin benliğinin genişlemesi sonucu ortaya çıkan mistik bir tecrübe olduğunu savunur. Bu anlayışa göre vahiy mistik bir tecrübedir. Kutsal kitaplar, belirli tarihsel koşulların belirlediği metinlerdir. “Çünkü hayat, hele hele Müslümanca bir hayat, mana ve mesajı bir tür anlam arkeolojisiyle keşfedilmesi gereken bir metin olarak algılanan Kur’an’dan üretilemez. Diğer bir deyişle, sözüm ona sahih ve sağlıklı Kur’an okumalarıyla daha güzel bir Müslümanlık yaşanmaz, yaşanamaz. Çünkü Müslümanlık denen pratik tecrübe, vahyin nüzul süreci tamamlandıktan sonra tarihin hiçbir uğrağında salt kitaptan / metinden üretilmedi, bilakis yaşayan sünnet ve gelenek sayesinde spontane biçimde öğrenildi.Evet, Hz. Peygamber’in zamanında İslami hayat Kur’an’dan üretilmişti; ancak Kur’an o zaman bir metin değil, Hz. Peygamber’in dilinden sadır olan ve aynı zamanda onun söz ve davranışlarıyla somutlaşan bir keyfiyete sahipti.”(10)
Tarihselcilik üzerinde yürütülen tartışmalar eninde sonunda bizi Kur’an ve vahyin tarihselliği konusunun eşiğine getirir. Hatta çok daha önemli bir sorunun eşiğinde bırakır: “Allah tarihsel midir?”
Tarihselcilik konusu, 2018 yılında Mustafa Öztürk’e karşı yürütülen linç kampanyası ile yeniden gündeme oturdu. Kuşku yok ki, Mustafa Öztürk’ün yazdıkları eleştirilebilir, karşı çıkılabilir, ret edilebilir. Ancak bunu yapmak yerine tekfir etmek sağlıklı bir tutum değildir.
Mustafa Öztürk, Kur’an’ın özünün mana olarak Allah’tan olduğunu, lafzının ise Resulullah’ın veya tarihsel koşulların ürünü olduğu iddiası yeni dillendirilen bir iddia olmayıp kökleri eskilere dayanmaktadır. Öztürk, Kuran’ın mana olarak vahyetilmiş, Hz. Peygamber tarafından lafza dökülmüştür. Öztürk iddialarını Kur'an’daki bazı mesajların önceki kitaplarda da yer alması, yedi harf ruhsatı, kıraat farklılıkları ve Kur’an’da geçen antropoformik ifadelere dayandırıyor.
Tarihselcilik temel anlamda Kur’an’ın belli bir tarihsel döneme verilen bir cevap olduğunu, bir anlamda tarihin ürünü olduğunu vurgular. Bu noktada özellikle hukuksal yaptırımı olan uygulamalar tartışmaya açık hale gelir. İlahi bir metni tarihsel koşulların ürünü olarak görmek sonuçta tarihin belirleyiciliğine götürür.
Tarihselciliğin önemli temsilcilerinden biri de Mısırlı düşünür Nasr Ebu Zeyd’dir. Nasr Ebu Zeyd düşüncesinde'nass', olguya öncelikli değildir; öncelikli olan olgudur. Ebu Zeyd’e göre Kur’an kültürün ürünüdür. Bu anlayışa göre olgudan nassa gitmek gerekir. Tarihselciliğin iki önemli ismi olan Fazlur Rahman ve Nasr Ebu Zeyd, görüşlerini temellendirirken geleneği yoğun olarak kullanırlar.
Tarihselciliğin bir önemli ismi de Hasan Hanefi’dir. Hanefi, konu ile ilgili yazdığı “Teoloji mi, Antropoloji mi” adlı makalesinde, teolojinin antropolojinin ürünü olduğunu iddia etmektedir.
Tarihselciler lafız-mana, nüzul ve nesh anlayışını kullanırlar. Bir diğer önemli konuda Kur’an’ın yaratılmışlığı etrafında yaşanan tartışmalardır. Ancak Kur’an’ın yaratılmışlığını savunan Mutezili gelenekten tarihselcilerin savunduğu Kuranın tarihsel verili bir duruma cevap olduğu sonucu çıkmaz. Nitekim Mutezili düşüncenin önde gelen alimlerinden Kadı Abdulcabbar bu farka işaret etmektedir. “Filozoflar ve Kelamcıların teorisi arasındaki temel fark şudur: (Mutezili) Kelamcılar ilahi sözün doğrudan Allah tarafından var edildiğini Vahyin Allah'ın nüzul ortamına doğrudan müdahalesi olduğunu savunurlar filozoflar ise aksine Vahyin faal aklın sebep-sonuç ilişkisi sonucu ortaya çıktığını iddia ederler.”(11)
Tarihselci düşüncenin ilham aldığı kişiler arasında İbn-i Arabi ile Farabi ve İbn-i Sina gibi felsefecileri anabiliriz. İbn Arabi'ye göre kalbi vahiy, peygambere ilk geldiği zaman harf, hece ve söz halinde olmayıp sadece bir fikir ya da bir kalıp halinde idi.Bu fikir peygamberin nefsindeki hayal kuvveti sayesinde bir surete dönüştürülmüş, ardından peygamberin zihninde önce bir iç konuşma ve sonra da kelama çevrilmiştir.
Tarihselciliğin temel aldığı olaylardan biri nüzul sebebidir. Gerçekten de Kur’an’daki bazı ayetlerin tarihle buluşma anı önemlidir. Ancak Kur’an tümüyle nüzul sebebine bağlı olduğunu iddia etmek doğru değildir. Kaldı ki, ayetlerin bir olay üzerine vuku bulması, olayı sadece o döneme ait olduğunu göstermez. Oysa Kur’an bir tarih kitabı gibi sadece bir dönemi anlatan bir kitap değildir.
Kur’an’ın yaratılmışlığı ve nesh konusu etrafında dönen tartışmalar tarihselciliğin yaralandığı kaynaklardandır. " Maturidi, şeriat kapsamındaki Kur'an hükümlerinin toplumsal şartların değişmesine bağlı olarak nesh edilebileceği gibi çok iddialı bir görüşü de dillendirmiştir. Bununla ilgili olarak Hz. Ömer 'in zekat gelirlerinden müellefe-i kuluba pay tahsisini iptal uygulamasını, Kur’an’daki bu hükmün takbikine gerekçe oluşturan maksat ve maslahatın ortadan kalkması hasebiyle " içtihat yoluyla nesih" olarak değerlendirmiştir."(12)
Öte yandan tarihselcilik vahyi tarihsel bir mesaj olarak ele almaktadır. Bu aslında bizi Allah’ın tarihselliğine götürür. Vahiy, Allah’ın sözü müdür, yoksa tarihsel koşulların ürünü müdür? Sözün tarihsel bir olayla ilgisi olması başka, tarihin ürünü olması başkadır.
Olgu- nas ilişkisi de nedensellik ilişkisi değildir. Kuranın tarihsel olaylara bir cevap olması başka tarihin ürünü olması başka şeydir. Nüzul sebebi olan tikel olaydan yola çıkarak genel hükümler elde edilebilir.
Tarihselcileri savundukları farklı düşüncelerden dolayı tekfir etmek doğru ve ahlaki bir yaklaşım değildir. Çünkü tarihselcilerin tamamı Kur’an’ın ilahi olduğuna inanırlar. Kur’an’ın anlam olarak Hz. Peygamberin kalbine indiğine, belirli bir tarihsel duruma cevap olduğuna, özellikle sosyal hayatla ilgili ayetlerin tüm zaman ve toplumlara uygulanamayacağına işaret ederler.
Tarihselciliğin tezi gereği, şu an ileri sürülen görüşler de tarihseldir. “Unutmamak gerekir ki tarihselcilik de tarihseldir. Tarihselci bakış açısından düşününce, “Sen de tarihi şartların ürünüsün, senin düşüncelerin de tarihi şartların ürünü” denilmesi mümkün olmaz mı? Elbette ki tarihi şartlar belli olayları ve düşünceleri belirli bir oranda etkiler ama hiçbir zaman -tarihselcilerin iddia ettiği gibi- tarih determinist bir şekilde her şeyi belirleyici olamaz. Hele hele kutsal kitabı, vahyi ve dini asla tarih belirleyemez. Tarihselci determinizmin son derece yanlış bir yaklaşım olduğunun bir örneği de bizim kendi hayatlarımızda ve düşüncelerimizde bariz bir şekilde müşahede edilebilir. Bugün hepimiz aynı tarihi şartlarda yaşadığımız halde hepimiz farklı düşünüyoruz.”(13)
“Tarihselciliğin bir sistematiği ve düşünsel alt yapısı vardır. Kuşkusuz söylediklerinin bir mantığı vardır. Öncelikle bu akımın ne söylediğini iyi anlamak sonra değerlendirme yapmak gerekir. Gazali'nin deyimiyle bir konuyu araştırmadan eleştirme körün kuyuya taş atmasına benzer. Diyanet üzerinden yapılan sahiplenme ve eleştiriler Gazali'nin endişe ettiği düzlem üzerinde yürüyor maalesef. Tarihselcilerin Peygamberi tümüyle devreden çıkardığı tezi yanlıştır bir kere. İkincisi, sadece Kur'an diyenler namazın nasıl kılınacağını anlatabilir mi şeklinde bir itiraz anlamlı değildir.
Tarihselcilerin büyük çoğunluğu ibadet konusunu dışarıda bırakırlar. Eleştirileri sosyal, toplumsal ve ekonomik kural ve uygulamalarla ilgilidir. Kaldı ki tarihselcilere eleştiri yapanlar bile Kur'an'da açıkça geçen kölelik ve cariyelik konusundaki yaklaşımları tarihselciler ile örtüşmektedir. Yani bu uygulamanın geçici bir uygulama olduğunu belirtirler. Tarihselciler buna ek olarak derler ki, boşanma, miras, hırsızlık gibi konulardaki hukuk uygulamaları da tarihseldir ve farklı uygulamalar yapılabilir.
İlginç olan şu ki kölelik konusunda tarihselci davranan bir zihin iş hırsızlık veya miras konusuna gelince farklı bir siyasal tutum takınıyor. Bu konu sakin ve bilimsel bir ortamda tartışılmalıdır.
Kur'an bize ne diyor sorusu sahih bir anlama çabasının ürünüdür. Kur'an'a bizim istediğimizi söyletmek çabası ise, Kur’an üzerinden yeni ve farklı bir siyasal retorik üretme çabasıdır. Kur'an yorumu meselesi en başta bir ahlâk sorunudur. Hariciler ve Batınilerin sorunu bilgi değil ahlak sorunuydu temelde.”(14)
Kuşku yok ki, tarihselcilik etrafında dönen tartışmalar önemsenmelidir. Sırf kendi dini anlayışlarına uygun düşmüyor diye, Mustafa Öztürk, İlhami Güler, Mustafa İslamoğlu, Ömer Özsoy, Fazlur Rahman, Hasan Hanefi, Cabiri, Mahmut Muhammed Taha gibi isimleri tekfir etmek tarihteki Harici mantığın günümüzdeki versiyonudur. Mustafa Öztürk ve tarihselci anlayış, İslam tarihinde hiç söylenmemiş, yeni bir şey söylemiyor. Bundan çok daha ileri düşünceler İslam tarihinde ileri sürülmüştür. Mustafa Öztürk'ün kişiliği, dili ve yaklaşım biçimi sorunlu, iddialarından bir kısmı da yanlış olabilir. Bu iddiaların cevabı da verilmeli.
Mustafa Öztürk ve tarihselciliği savunanların getirilen eleştirileri kriminalize etme gayreti de gözden kaçmıyor. Böylece İslam düşüncesi açısından çok verimli olabilecek bir tartışma kanalı tekfir silahı devreye sokularak bitiriliyor. Konu hakkında hiçbir birikimi olmayanlar bile tarafını seçiyor ve karşı tarafı tekfir faaliyetine katılıyor. Gazali'nin dediği gibi bir konuyu bilmeden eleştirmek körün kuyuya taş atmasına benzer. Öncelikle tarihselcilik iyi analiz edilmeli. Tarihselcilik içinde Fazlur Rahman ve Abdülkerim Sürüş ( Son hali bir hayli tartışmalı olsa da) örneğinde olduğu gibi İslam düşüncesine katkı yapacak düşünceler de var. Mustafa Öztürk'ün ileri sürdüğü bazı görüşler ile geleneksel tarihselcilerden ayrılsa da tekfir edilmesi doğru değildir.
Türkiye'de 'Tarihselcilik ‘in Asaleti ve Sefaleti, İlhami Güler 30/ 10/ 2022, görüşler@karar.com
Recep Demir, Kur’an Tefsirinde Tarihselci Yöntem, Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Tefsir Anabilim Dalı Kur’an Tefsirinde Tarihselci Yöntem, Doktora Tezi, Danışman: Prof. Dr. Yusuf Işıcık, Hazırlayan: Recep Demir, Konya 2004
Fazlurrahman, İslami Yenilenme. Çev. A. Çiftçi. Ankara Okulu Yayınları,
Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, Ankara Okulu Yayınları.
Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, Ankara Okulu Yayınları,
Fazlur Rahman, İslam ve Çağdaşlık, Ankara Okulu Yayınları.
Mustafa Öztürk, Kur’an ve Tarihsellik Üzerine, Ankara Okulu yayınları.
Mustafa Öztürk, Kur’an ve Tarihsellik Üzerine, Ankara Okulu yayınları.
Doç. Dr. Mustafa Öztürk – Dini Hükümlerin Kaynağını Kur’an ile Sınırlandırma Eğiliminin Kaynakları ve Tutarlılığı Tebliği S:63 – İsam Yayınları – Dini Hükümlerin Kaynağı ve Dini Metinlerin Anlaşılması Konusundaki Çağdaş Yaklaşımlar Çalıştayı (18-19 Aralık 2009
Kadı Abdulcabbar el-Muğni’den nakleden Bülent Şahin Erdeğer Independent
Mustafa Öztürk, Siyaset İtikad, Din, Ankara Okulu Yayınları
Modernleşme, Protestanlaşma ve Selefileşme, İSAR Yayınları içinde Usulsüz Metincilik: Tarihselcilik veya Seleficilik Arasında Çağdaş İslam Düşüncesi, Recep Şentürk
Yusuf Yavuzyılmaz, İslamcılık Üzerine Okumalar, Çıra Yayınları.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024