MUHARREM BALCI
ADALET YAYINLARI
DERLEYEN: ALİ DALAZ
Muharrem Balcı..
Adalet ve Hukuk’un egemen olması için Hayatını adayan adam..
İnsan Hakları alanında çalışmalarıyla tanıdığımız Muharrem Balcı’nın son kitabı “Hukukun Yaygınlaştırılmasına Notlar” okunmaya değer bir kitap.
Bu kitapta, hukuk bilgisinin gelecek kuşaklara aktarılması gerekliliğini, 100 yıla yakın süreçte sürekli darbelerle yaşamanın kader olmadığını, hukuk devletinin ancak hukuk toplumu ile gerçekleşebileceğini anlatılmaya çalışılıyor.
Doç. Dr. Ahmet BOZDAĞ Takdim Yazısında kitap hakkında şu ifadelere yer veriyor:
“Öğrencilik yıllarımda tanıştığım ve hukukçu kimliğimin oluşmasında büyük katkıları olan Muharrem Balcı, ömrünün önemli bir kısmını inandığı hukuk anlayışı istikametinde hukukçuların yetişmesine ve hukukun yaygınlaştırılmasına adamış idealist bir hukuk insanıdır. Balcı, başta 28 Şubat döneminde olmak üzere her dönemde ülkemizde yaşanan hukuksuzluklara ve zulümlere karşı durarak örnek bir hukuk mücadelesi vermiştir. Elimizdeki bu eser de bu uzun soluklu ve kararlı çaba ve mücadelenin bir semeresidir.
Bu mücadeleci ve eğitimci kişiliğinin yanında hukuk alanında birçok kitap ve makale de kaleme almış olan Muharrem Balcı, beş bölümden oluşan bu kitabında hukukun özünü oluşturan, hukuk bilincinin ve kavrayışının oluşumunda adeta anahtar öneme sahip kavram ve konuları ele almıştır. Yazar kitapta, Kavramsal Analiz: Hak – Adalet – Özgürlük- Meşruiyet, Hukuk Mantığı, Her Türlü “Son” İçin Gerekli “Hukuk Formasyonu”, Hukuk Mesleği ve Misyon - Vizyon Tartışmalarında Tarihi Gerçeklikten Gelecek Tasavvuruna Süreç İşçiliği, Hukukçu Kardeşlerime Hatırlatmalar, başlıkları ile ele aldığı kavram ve konuları pozitif hukuk ve İslam hukukunun bakış açısıyla karşılaştırmalı olarak irdelemiştir. Benzer kavramlar ve konular daha önce başka birçok yazar tarafından ele alınmıştır. Ancak bu kitabı benzerlerinden farklı kılan, konu ve kavramların hem pozitif hukuk hem İslam hukuku bakış açısıyla karşılaştırmalı olarak ele alınmış olması ve en önemlisi de yazarın hukukun yaygınlaştırılmasına adamış olduğu ömrünün kırk yılında elde ettiği derin tecrübe ve birikimini her konu ve kavrama yansıtmış olmasıdır. Bu nedenle kitabın okuyucuların hukuk formasyonunun gelişimine ve hukukun yaygınlaştırılmasına büyük katkı sağlayacağına olan inancım tamdır.
Bu değerli esere takdim yazısı yazmak benim için büyük bir onurdur. Bu duygu ve düşünceler ile Muharrem Balcı abimi tebrik eder, kitabın hukukun yaygınlaştırılmasına adanacak nice ömürlerin filizlenmesine vesile olmasını Cenâb-ı Allah’tan dilerim.”
“Öğrencilik ve meslek hayatımızın ilk dönemlerinde Medeni Kanun kitaplarının girişinde, “Hali hazırda Türkiye Cumhuriyeti’nin müdevven bir Kanuni Medenîsi yoktur. Yalnız, akitlerin küçük bir kısmına temas edebilen Mecelle vardır” diye başlayan, ‘Türk Kanun-u Medenîsi Esbab-ı Mucibenin Layihası’ başlıklı, 743 sayılı 1926 tarihli Türk Kanun-u Medenîsi’nin Genel Gerekçesi’ni ihtiva eden bir Takdim yazısı olurdu. Dönemin Adliye Vekil Mahmut Esad Bozkurt’a ait olan bu genel gerekçede, Türk Medeni Kanunu’nun neden ve hangi esaslar temel alınarak yapıldığı anlatılırdı. Bu esbab-ı mucibe metni, 22 Kasım 2001’de kabul edilen ve 743 sayılı Yasayı yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Genel Gerekçesi’ne büyük bir kısmı alıntılanarak ilave edilmiştir.
Bilindiği gibi kanunların genel gerekçeleri ve madde gerekçeleri vardır. Özellikle genel gerekçeler, kanunun yapılış süreçlerini anlattığı gibi, kanunun ruhuna ve mantığına işaret eden ifadelerle oluşur. Genel gerekçelerinden de anlaşıldığı gibi, gerek 743 sayılı gerekse 4721 sayılı Kanun aynı hukuk mantığı ve gerekçelerle kabul edilmiştir. 4721 sayılı Kanunun Genel Gerekçesinden anlaşılacağı gibi 1926 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu şartlar ile 2001 yılında içinde bulunduğu şartlar ve iki dönemin hukuk mantığı aynıdır. Başka bir ifade ile 74 yıl süresince hukuk mantığında bir gelişme olmamış, “…oluşturulan Medeni Kanun Komisyonu, 4 yıl gibi oldukça uzun sayılabilecek bir sürede hazırladığı ‘Türk Medenî Kanunu Tasarısı’nda yürürlükteki Türk Kanunu Medenîsinin genel yapısını ve sistematiğinin bozulmamasına gayret göstermiş ve böylece, bazı küçük değişiklikler dışında mevcut yapı ve sistematik aynen korunmuştur” ifadeleriyle, durağan bir hukuk mantığıyla kanunlaştırma yapılmıştır. Nitekim yeni kanunda yapılan birçok düzenleme, özellikle aynı resepsion mantığıyla ‘na mahrem eli değmiş’ hükümlerle Türk aile yapısınını dinamitlemiştir.
Benzer bir kıyaslama diğer temel kanunlar için de yapılabilir. Özellikle Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler önemli örneklik teşkil eder. 80 yılda 80’in üzerinde değişikliklerden sonra yapılan ve 2004 yılında yürürlüğe giren 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu, yürürlük tarihinden itibaren sayısız değişikliklere uğrayarak, yine benzer resepsiyonist mantıkla hazırlanmış düzenlemelere örnektir. Burada İstanbul Sözleşmesi (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) uyarınca yapılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un kadın – erkek ayrımcılığının yanısıra aileyi parçalayan hükümleri hatırlanmalıdır. Aynı şekilde İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin Sözleşmenin kabulünden neredeyse 10-15 yıl önceden Türk Hukuk Mevzuatına yerleştirilip uygulamaya konduğunu da hatırlatmakta yarar vardır.
Günümüzde milletlerin, devletlerin temel hukuk metinleri anayasalarıdır. Anayasalar, milletlerinin hukuka ve hukukun muhatabı insana dair düşünce ve değerlerini yansıtan hukuk metinleridir. Türkiye’de sürekli darbe metinlerinin anayasa olarak kabul edildiği bir halk olduğumuz gerçektir. Bu gerçek aynı zamanda insanımıza verilen değerin de ölçüsüdür. 1990’ların başına, Avrupa Birliğine Uyum Yasalarına (Demokratikleşme Paketlerine) kadar devletin kutsandığı bir Anayasa Başlangıç metnine sahip olduğumuz da bir gerçek. Ancak söylemde, insanı yaşat ki devlet yaşasın derken, insana rağmen devleti yaşatma düşüncesine sahip olduğumuz da uygulamalarla ortaya çıkan bir gerçek.
1982 Anayasamız;
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebedi varlığı, refahı, maddi ve manevi mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı, şeklinde devam ediyor.
Dikkat edildiğinde burada insana dair bir belirleme, istek yok. İnsanın eşref-i mahlukat olduğuna, isanlık onurunun dokunulmazlığına dair de bir ifade yok.
Oysaki birçok milletin anayasası insanlık onuruna dikkat çekerek başlıyor. Örneğin Federal Alman Anayasası;
Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğunun bilincinde olan, birleşmiş bir Avrupa’nın eşit haklara sahip bir üyesi olarak, dünya barışına hizmet etmek emeliyle beslenerek özgü iradesiyle hareket eden Alman Milleti Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğunun bilincinde olan, birleşmiş bir Avrupa’nın eşit haklara sahip bir üyesi olarak, dünya barışına hizmet etmek emeliyle beslenerek özgü iradesiyle hareket eden Alman Milleti…
diye başlayıp;
Madde 1
[İnsanın onur ve haysiyetinin korunması]
(1) İnsanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.
(2) Alman Milleti, bu nedenle dokunulmaz ve devredilmez insan haklarını, yeryüzünde her insan topluluğunun, barışın ve adaletin temeli olarak kabul eder.
şeklinde devam etmektedir. Başka bir ifadeyle, önce insan ve insanlık onurunu muhatap alır, yüceltir, korumayı taahhüt eder. Bizde ise kiş kültü ve devletin kudsiyeti öne çıkar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana resepsiyonist kabullerle yapılan yasal düzenlemelerin 50 yılına tanıklık etmiş bir hukukçu olarak, hukuk çalışmalarımızda bu gelişmelerin farkında olmadan hukukçuluğumuzu geliştiremezdik. Güne bigâne kalanlar aynı zamanda geçmişi de layıkıyla hatırlamayanlardır. Bunlar, tarihi gerçekliklerden habersiz, gelecek tasavvurları da olmayanlardır. Tarihi gerçeklikleri hatırlamadan, dikkate almadan oluşturulabilecek bir gelecek tasavvurundan bahsedilemeyeceğine inanmaktayız.
Bu durumda tüm hukuk tarihimizin ve özellikle yakın hukuk tarihimizin ışığında çalışmalarımızı güncelleyip Genç Hukukçulara sunmak görevimiz vardı. Bu cümleden olarak Genç Hukukçular Hukuk Okumaları Grubu ders programları için 2000’li yılların başlangıcında hazırlayıp sunduğumuz ders notlarımızı 2018 ve 2021 yıllarında güncelleyerek hukukçuların istifadesine sunmuş, www.muharrembalci.com sitemizde yayınlamıştık. Genç Hukukçular Hukuk Okumaları Grubu BİRİKİMLER’de de yayınlanan Tebliğlerimizin bir kısmını bu defa aralarındaki insicamı da dikkate alarak bir kitapta toplama taleplerini karşılamak üzere aldığımız görevi elinizdeki bu kitapta sunmaya çalıştık.
Değerli okuyucu,
İşbu çalışmanın esbab-ı mucibesi ile tebliğlerin kitaplaşma süreci için, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları Grubu BİRİKİMLER I-II-II-IV-V-VI serisindeki Tebliğlerin de okunup incelenmesi talebimizdir. Tebliğlerimizin gerek konuları gerekse ders formatında sunulmuş olmaları, okuyucuya, kitabı oluşturan tebliğlerin içeriği ve hazırlanışı hakkında da önemli bilgi vermiş olacaktır.
Bu vesile ile değerli okuyucularımızın hukuk mantığına ve hukukun yaygınlaştırılmasına yapacakları katkının farkında olarak; hukuk bilgisinin gelecek kuşaklara aktarılması gerekliliğini, 100 yıla yakın süreçte sürekli darbelerle yaşamanın kader olmadığını, hukuk devletinin ancak hukuk toplumu ile gerçekleşebileceğini anlatmaya çalıştık.
2000 yılında İstanbul Barosu Seçimleri sonrasında yapılan değerlendirme toplantısında yazılı metin olarak sunduğum Raporda ilk defa kullandığım hukukun yaygınlaştırılması kavramsallaştırmasını sonraki süreçlerde yakın hukuçu dostlarımla birlikte sürekli tekrar ederek kalıcı olmasını ve geleceğe taşınmasını sağlamaya çalıştık. Hukukun yaygınlaştırılması bizim için hukuk mantığı ve zihniyetinin oluşumu için mutlak gereklilik oldu. Hukuk yaygınlaşmadan, toplumun kılcal damarlarına ulaştırılmadan hukuk toplumu olunamazdı. Hukuk toplumu olmadan da o çok dillere pelesenk olan hukuk devletine de ulaşılamazdı. Bu sebeple Biyografimizi kitaplaştıran İlker Dere, Biyografiye Hukukun Yaygınlaştırılmasına Adanmış Bir Ömür Muharrem Balcı ismini vermişti.
Bu niyetle, 50 yıllık hukuk hayatımızdaki birikimin bir karşılığı olarak, okuyucunun düşünce ve eylemimize, iman-amel bütünlüğümüze duyduğu saygının farkındalığı ile yaptığımız bu çalışmanın inşallah devamı gelecektir.
Tüm Hukukun Yaygınlaştırılmasına adanmış ömürlere ithafen yaptığımız bu çalışmanın hayırlara vesile olması, hukukun toplumun kılcal damarlarına kadar yaygınlaştırılması çabalarına katkı olması dileklerimle…
Allah’a emanet olun.”
Hertaraf Haber / Kütür Sanat Servisi
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Umran Dergisi:Üniversiteler Nasıl Ölüyor!
06.09.2025
Google'dan İsrail katliamına destek!
06.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Yeni Bir Dünyaya Uyanmak… ABDULAZİZ TANTİK 11.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025