Türkiye’nin desteğine sahip rejim karşıtı muhalif grupların beklenmedik bir zamanda ve yine beklenmedik bir süratle Esed rejimini devirerek Şam yönetimini ele geçirmesi tüm dünyada bir şaşkınlık ve merak uyandırdı. Zira İran ve Rusya’nın güçlü desteğini arkasına alan diktatör Beşşar Esed, 13 yıldır elde ettiği bu destek ve ortaya koyduğu acımasız yöntemlerle iktidarını korumaktaydı.
Rusya ve İran’ın sağladığı bu güçlü desteğin her iki ülke açısından farklı gerekçeleri bulunuyordu. Akdeniz havzasında hareket kabiliyetini arttırmak için güvenli bir limana ihtiyaç duyan Rusya’nın bu amaçla Esed rejimini desteklediğini söylemek mümkündür. İran’ın verdiği desteğin amacı ise daha çok İsrail’e karşı “savunma hattı” olarak isimlendirdiği ve Irak Suriye üzerinden Lübnan’a kadar uzanan Şii Hilalini ve bu yolla bölge üzerindeki etkinliğini korumaktı. Rusya’nın, Ukrayna’da vermekte olduğu savaşta askeri olarak güç kaybetmesi; İran’ın uluslararası ilişkilerindeki sıkıntılardan dolayı ekonomisinin zor duruma düşmesi, taşeron olarak kullandığı Hizbullah’ın İsrail saldırılarıyla önemli oranda zayıflatılması gibi nedenlerle askeri yönden de giderek zayıflaması her iki ülkenin Esed’e verdiği desteğin azalmasına yol açtı. Muhaliflerin Esed rejimine karşı kısa sürede başarı sağlamasında bu durum önemli derecede rol oynadı. Rusya ve İran’ın desteği olmadan Esed’in muhalif güçlere dayanma imkanı baştan beri bulunmamaktaydı. Bu iki ülkenin kendi iç sorunlarından dolayı Esed rejimine verdiği desteğin azalması Şam devrimine kapıları süratle açtı. Uluslararası konjonktürün de müsait hale gelmesi ve Türkiye’nin güçlü destek sağlamasıyla harekete geçen muhalif güçler kısa sürede Şam’a kadar ulaşarak Esed’i devirmeyi başardılar.
Şam Kurtuluş Hareketi’nin (HTŞ) öncülük ettiği bu devrim Suriye’de 60 yıldır uygulanmakta olan acımasız Baas rejiminin sonlandırdığı gibi Suriye halkı nezdinde ve komşu devletlerde büyük bir memnuniyet yarattı. Yıllardır türlü eziyetlere ve işkencelere maruz kalan, yargısız bir şekilde hapishanelere atılan veya göç etmek zorunda bırakılan Suriye halkı için büyük bir umut kapısı aralandı. İran dışındaki tüm bölge ülkelerinde ve uluslararası arenada iyimser bir yaklaşımla karşılanan bu devrim İran ve yandaşları tarafından “Savunma Hattı”nı etkisizleştirdiği teziyle karalanmaktadır. Yaşanan devrimin İsrail’in hedefleriyle uyumlu olduğu; bu yüzden ABD ve İsrail tarafından desteklendiği iddia edilerek yeni Şam yönetimi ve ona destek verenler eleştirilmektedir. Oysa “Savunma Hattı” olarak ifade edilen bu sözde hat aslında sadece Şii anlayışın yaşam hakkı bulduğu ve sadece Nusayriliğin ve Şiiliğin gözetildiği bir ekseni ifade etmekteydi. Diğer bir ifadeyle bu hat sadece İran’ın vesayeti altındaki Hizbullah örgütünün desteklenmesi için istihdam edilen ve bunun ötesinde bir faaliyette bulunmayan bir mekanizmaya sahipti. Bu hattın, Suriye ve Lübnan’da Şiiler dışındaki Müslümanlara herhangi bir yararının olmadığı aksine Suriye iç savaşında yüzbinlerce insanın yaşamını yitirmesinde rol oynadığı bilinmektedir. İsrail karşıtlığıyla tanımlanan bu hattın bu anlamda gözle görülen bir savunma ortaya koyamadığı hatta vesayet gücü olarak istihdam ettiği Hizbullah’ın üst düzey komuta kademesinin yok edilmesini bile engelleyemediği ortadadır. Gazze’de Siyonist işgale karşı mücadele veren Hamas’a ne kadar katkı sağladığı ise tartışılan bir konudur. Bu ifadelerin amacı İran’ın Hamas’a veya Filistin davasına verdiği katkıyı toptan inkar etmek değildir. Burada amaç bu mezu’m savunma hattının yapısı ve konumuyla İsrail’e karşı etkin bir savunma oluşturamadığının altını çizmektir. Bu politika, İsrail’e karşı yeterli bir savunma oluşturamadığı gibi bu ekseni korumak amacıyla Suriye’de bir milyona yakın insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine ve ülkenin yıllarca süren helak edici bir iç savaşa sürüklenmesine yol açmıştır. Şüphe yok ki İran’ın bu ekseni koruma uğruna verdiği bu haksız destek olmasaydı Esed rejimi bu kadar uzun süre direnemeyecek ve ülke daha kısa bir sürede istikrara kavuşabilecekti. Bu süre zarfında ne Suriye ne de İran bu mezhebi tutumdan bir fayda sağlayamadı. Bu süreçten karlı çıkan sadece düşman olarak öne sürülen işgalci İsrail olmuştur.
Suriye’de yaşanan devrimle birlikte Siyonist İsrail’i bu yayılmacı emellerinden vazgeçirebilecek güçlü bir savunma hattının inşa edilme imkanı ortaya çıkmıştır. Siyonizm’i durdurabilecek yegane engel olan bu savunma hattının yeniden oluşturulması, Şiî veya Sünni bir zeminden ziyade ortak insani bir payda altında yapılandırılması ve etkin bir hale getirilmesi büyük bir ihtiyaçtır. Bu değişimden sonra bu hattın oluşturulma fırsatının her zamankinden daha fazla olduğu düşünülmektedir. Nitekim Türkiye’nin İsrail'e karşı Kıbrıs, Ürdün, Mısır, Irak ve Suriye'yi kapsayan çok boyutlu bir savunma ağı kurmak için harekete geçtiği yönünde haberler medyaya yansıdı. Ne var ki mezhepsel ve meşrebi stratejiler bu hattın oluşumuna en büyük engeli oluşturmaktadır. Bölge ülkelerinin ülke stratejilerini mezhebi ve dini anlayışlarından arındırarak bu amaca uygun olarak oluşturmaları, bu hattın oluşumu için hayati derecede önem arz etmektedir. Bölge Jeopolitiği bağlamındaki çıkarları ve stratejileri genel olarak birbirine yakın olan Irak, Suriye, Türkiye ve İran gibi ülkelerin ortak hedefleri olan yayılmacı ve işgalci İsrail’e karşı çıkmak için bir savunma hattı oluşturmaları hem ülke olarak kendi çıkarları hem de bölgenin güvenliği ve istikrarı açısından zorunluluk arz etmektedir. Zira İsrail’in bu yayılmacı politikası, bu ülkelerin tamamının güvenliğini ciddi düzeyde tehdit etmektedir. Arz-ı mevud (vadedilmiş topraklar) olarak tanımladığı alan dikkate alındığında İsrail’in bu ülkelerin tamamı için bir güvenlik tehdidi oluşturduğu şüphesizdir. Siyonizm’i engelleyebilecek en etkili hattın bu hat olabileceği değerlendirilmektedir.
Mezhebi yaklaşımından taviz vermeyen İran’ın diğer komşu ülkeleri dışlayarak sadece kendi güdümündeki Esed rejimi ve Lübnan Hizbullahıyla oluşturmaya çalıştığı hattın başarı sağlaması baştan beri imkan dahilinde değildi. Zira ne mezhebi temeller üzerine inşa edilen Suriye rejimi ne de bu saiklerle hareket eden Hizbullah ülke halkının tam desteğine sahip değildi. Kendi halkına güven telkin etmeyen bir yapılanmanın geniş halk kesimleri nezdinde kabul görmesi zordur. Nitekim gerek Suriye ve gerekse Hizbullah bu Hilale rağmen İsrail saldırılarından en çok etkilenen ve bir mukavemet ortaya koyamayan bir görüntü sergilediler. Şimdi Suriye’de yaşanan yönetim değişikliğiyle birlikte yakın zamanda olmasa bile orta vadede İsrail’e karşı etkin bir savunma hattının oluşturulma ihtimali daha yüksek bir düzeye çıkmış bulunmaktadır. Türkiye’nin yeni Şam yönetimiyle birlikte bu hattın oluşumuna güçlü bir destek vermesi kendi stratejileri açısından da önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu hattı oluşturmak şimdi tamamen İran’ın ortaya koyacağı tutuma bağlı olacaktır.
İran’ın Irak yönetimi üzerinde etkili olduğu, kendisinin alacağı tutuma göre Irak yönetiminin de adım atabileceği bilinmektedir. Dolayısıyla İran’ın böyle bir yaklaşım ortaya koyması Irak’ın da bu eksene dahil olma fırsatı sunacaktır. İran’a bu noktada hayati bir rol düşmektedir. Suriye’de yaşanan değişimi artık kabullenmesi ve yeni yönetimle kendi çıkarlarına da hizmet edecek bir iş birliğini geliştirmesi hem kendi yararına hem de İsrail’in yayılmacı politikalarına set çekme bağlamında önemlidir. Bu bölgesel iş birliğinin önünde mezhebi saikler dışında ciddi bir jeopolitik engel bulunmamaktadır. Oluşturulacak bu iş birliği bölge ülkelerinin tamamının yararına olacaktır. İsrail’i durdurabilecek yegâne savunma hattı bu ülkelerin ortaklaşa oluşturacakları savunma hattı olacaktır. Gün mezhebimizi meşrebimizi egemen kılmaya çalışma günü olmamalıdır. Bölgenin yaşamakta olduğu bu sıkıntıların sona erdirilmesi ilgili tüm aktörlerin sınırlamalar içeren ülkesel stratejilerini bölge ve halklarının tümünün lehine olacak şekilde genişletmesiyle mümkün olabilecektir.
Prof. Dr. Enver Arpa
ASBÜ Bölge Çalışmaları Enstitüsü Müdürü
Vefatının 4. Yılında Mehmed Alagaş ..
12.03.2025
Pursaklar’da Ramazan | Osman Kayaer
19.03.2025
Mehmet Ali Başaran ile Derkenar..
17.03.2025
Ramallah Yönetimi İsrail’e Çalışıyor
13.03.2025
Orhan Göktaş ile Derkenar..
04.03.2025
dindar babalar ve oğulları! MUSTAFA AKMEŞE 14.03.2025
Osmanlı ve Milliyetçilik YUSUF YAVUZYILMAZ 17.03.2025
Darbe yok Macera var MEHMET ALİ BAŞARAN 19.03.2025
İlgili Anne Baba: Serap ve Rıza FEYZULLAH AKDAĞ 18.03.2025
DİNDARIN TRAJEDİSİ YUSUF YAVUZYILMAZ 01.03.2025
Can Avar -2- FEYZULLAH AKDAĞ 03.03.2025
Can Avar -1- FEYZULLAH AKDAĞ 25.02.2025
SURİYE GEZİSİ ARDINDAN! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 21.02.2025