İnsanlık tarihi okuması esas itibarıyla inanç dünyasının da zeminini oluşturur. Nitekim İslam'ın önceki dönemlerle ilgili mesajı, reddi miras mantığı üzerine kurulmamıştır. Aksine öncekilere verilen mesajın üzerine bina edilmiş, tashih ve düzenlemelerle geçmişi koruyan, ilerleten bir yaklaşım sergilenmiştir.
Müslümanın, Hristiyanlık ve Yahudilikle çatışması, kavgası yerine, onların özünü, varlık sebebini anlayan ve içinden geçilen dönemin toplumun gerçekliğiyle adeta yeni bir format atan tutum ortaya konmuştur.
Hazreti Muhammed'in peygamberlik öncesinden gelen "emin" sıfatı, insan merkezli, ahlak merkezli yaklaşımın altyapısını oluşturmuş, 23 yıllık mücadelesi geleceğe Işık tutmuştur. Peygamber'in vefatından hemen sonra başlayan iktidar mücadelesi, sahabe içerisinde kırılmalara, kopuşa ve sonraki yüzyıllara damgasını vuran tartışmalara zemin oluşturmuştur. Cemel ve Sıffin vakaları, Kerbela vahşetinin yaşanabileceğine dair önemli bir ipucudur. Peygamber sonrası 4 Halife dönemiyle ilgili tartışmalarda farklı tercihler yapabilirsiniz. Nihayet Hazreti Ali sonrasında meşru otoritenin neresi olduğu, kimin İslam toplumunun birliğini temsil ettiği, açık bir ayrışma ve belirleyici tercih yapma konusudur. Ebu Süfyan geleneğini temsil eden Muaviye ve Yezid güçlü bir otorite oluşturmuş ve bu fiili durum bazıları tarafından da sırf fitne çıkmasın kaygısıyla kabullenilmiş, kabullenmek zorunda kalınmıştır. Ancak o dönemin acımasız koşullarında bile, yönetimi meşrulaştıran yaklaşımlardan elden geldiğince kaçınılmıştır. Aynı dönemde, Emevi geleneğine biat etmeyen, itaat etmeyen, isyan eden imamlar aleyhinde bir yaklaşım ortaya konulmamıştır.
En nihayet bir başka gelenek, ne isyana destek verme cesareti sergilemiş ve isyanın desteklenmesini tercih etmiş, ne de Emevi geleneğinin yanında görünmüş, kendisine üçüncü bir yol tercih etmiştir. Dolayısıyla o dönemde esas tartışma Ehlibeyt yanlısı olmakla Emevi saltanatından yana tavır koymak arasındadır.
Bugünden bakarak Ehlibeyt'in alternatifini ehl-i sünnet sanmak tarihi gerçekliği yok saymaktır. Ehlibeyt'in ve taraftarlarının ehl-i sünnete alternatif bir kutup olması, odak olmaya yönelmesi söz konusu değildir. İhtilaf Peygamberle ve O'nun uygulamalarıyla ilgili değil, O'ndan sonraki dönemle ilgilidir. Yaygın ve egemen olan ise Hazreti Ali'den sonra şekillenen yol ayrımında, Hazreti Hasan ve Hüseyin'in yolu ile Muaviye ve Yezid'in yolu arasında şekillenmedir. Dolayısıyla İslam dünyasının ilk büyük ihtilaf konusunu doğru analiz etmeden, İslam düşüncesiyle ilgili sağlıklı bir yüzleşme ve yenilenme, ihya ya da tecdit mümkün olmayacaktır. Geleneksel İslam toplumunun yakın döneme kadar Ehlibeyt sevgisinin belirleyici gücü ve baskınlığı tartışmasız bir tarihi gerçekliktir.

Muaviye ve Yezid sevgisini ifade edecek sembol ve işaretlere, sadece Anadolu'nun değil, İslam dünyasının çoğu yerinde rastlamak mümkün değildir.
Tersine Hz Hasan, Hüseyin, İmam Cafer gibi sembol isimlerle ilgili sevgiyi ifade eden kültürel mesajlar, Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya Balkanlar'a kadar yaygın biçimde görülebilir. Bugün İslam dünyası, yaşadığı zilletin utancından kurtulmak, çağa tanıklık yaparken doğru tutum almak istiyorsa, bunu köklerinde, kuruluş kodlarında yeniden sorgulamalıdır. Güce ve zulme karşı tavrını, tercihini net ortaya koymak, elbette tarihsel kimliğiyle de barışmak barışarak mümkün olabilir.
1400 yıllık okumayı, temelleri sayılabilecek İlk dönemden itibaren yanlış kodladığında, bunun üzerine değil sağlam bina yapmak, herhangi bir çatı kurmak mümkün olmayacaktır.
Gerek iç ihtilaflarda, gerekse dışarıya karşı, saldırgan tutumlara tavır almakta, bu tarihsel perspektif belirleyici olacaktır. İslam dünyasında yaşanan iç savaşlar da, dış saldırılar da ancak etkin ve doğru bir okumayla ele alındığında aşılabilir.
Yemen, Sudan, Libya hala devam eden iç çatışma alanları olduğu gibi, her üçünde de provokasyonlar, dış müdahaleler devam etmektedir. İslam toplumları ve onların yönetimlerinin yaygın biçimde, "sağır sultan" rolü oynamalarıyla yüzleşeceksek, bu süreci ilk ihtilaf karşısındaki tavrımızı yeniden masaya yatırarak gerçekleştirebiliriz.
Peygamberin yakın ailesine yani hanesine yönelik haksızlığı örterek, bugüne ve yarına dair sağlıklı ve etkin bir inşa hareketi geliştiremeyiz. Elbette Ehlibeyt sevgisi demek bugün için sadece bir mezhep tercihi ya da siyasi otorite tartışması yapmak değildir. Bu anlamda İslam dünyasının tamamı, Hz Ali'nin yolundadır ve Ehl-i Beyt sevgisi tartışılmaz durumdadır.
Siyasi, fıkhi ve itikadi rekabet alanının dışında ve üzerinde bir tutum ve kimlik inşasından söz ediyoruz.
Önümüzdeki haftalar, aylar ve nihayet belki yıllar içerisinde İslam dünyasının maruz kalacağı yeni saldırılar, büyük oranda iç ihtilaflardan ve çatışmalardan güç alacaktır.
Burada önleyici bir pozisyon almak, doğru bir yerde konumlanmak, çağa tanıklık yapmaktır.
Kur'an'ın insan-ı kamil iddiası da, tümüyle içinden geçtiğiniz dönemin ihtilafları karşısında doğru şahitlik yapmaya, buna uygun düşünüp, buna uygun yaşamaya ve tavır takınmaya dayanmaktadır.
İnsanın bireysel yücelişi, toplumsal duruşundan, haksızlıklar karşısındaki tavır alışından bağımsız ele alınamaz.
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
Gazze’de Söz Kimin Olacak|Bekir Tank
13.10.2025
Bugün Günlerden Yahya Sinvar..
16.10.2025
Surelerin Mesajları: ALAK SURESİ OSMAN KAYAER 04.11.2025
Darfur ve Kahreden Sessizlik! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 04.11.2025
Ne Yapmalı? YUSUF YAVUZYILMAZ 09.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Sünnet Üzerine YUSUF YAVUZYILMAZ 19.10.2025