Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında vermiş olduğu tutuklama kararı bütün dünyanın bakışlarını bir anda Sudan’a çevirdi. Sıcağı sıcağına kimileri bu kararın haksız olduğunu, Sudan’ın parçalanmasına yönelik bir adım olduğunu ve hatta kimileri İslam’a karşı bir karar niteliğinde olduğunu ifade edecek kadar olayı yorumladılar. Bunun yanında kimileri de mutedil olmaya, işin bu noktaya gelmesinin arka planını araştırmaya yönelik yaklaşımlarda bulundular. Bilhassa Türkiye’nin son zamanlarda uluslar arası camialarda prestijinin artması nedeniyle Sudan Hükümeti ve Darfur arasında Türkiye’nin önemli bir arabuluculuğunun olabileceğini hatırlattılar. Bu arada Türkiye’nin özellikle Darfur’la ilgili olarak tarihi bağları hatırlatıldı. Bilindiği gibi 1821’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa Darfur’u Sudan’la birlikte Mısır’a dolayısıyla Osmanlı’ya bağlamıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı sultanı Halife sıfatıyla Cihad çağrısında bulunduğunda Darfur sultanı Ali Dinar binlerce Darfur’luyu ve Sudanlı’yı Anadolu’ya gönderdi. Ve onların bir kısmı da halen Anadolu’da yaşamlarını sürdürmektedirler.
Uluslar Arası Ceza mahkemesi niçin Ömer el Beşir hakkında tutuklama kararı aldı? İsterseniz öncelikle UCM Savcısının el-Beşir hakkındaki suçlamalarına bir bakalım. Savcı İddianamesinde diyor ki: el-Beşir, 35.000’i sivil olmak üzere Darfur’da 300.000 insanın ölümüne neden oldu. 2,5 milyon insanın yurtlarından ayrılmasına neden oldu. Çoğunluğu küçük yaşta kız çocukları olmak üzere toplu tecavüzler ve işkencelere göz yumdu. Darfur’da yaşayan Fur, Masalit, Zoghava kabilelerine soykırım uyguladı. Ve son olarak da sivil halkın köleleşmesini sağlamak suçlaması ile el-Beşir suçlanıyor ve tutuklanması isteniyor. UCM bu yetkiyi nereden alıyor derseniz onun da kısaca izah etmeye çalışalım. Adı geçen mahkeme 1998’de 106 Ülkenin katılımı ile Roma Statüsü’ne göre oluşturulan bir mahkemedir. Amacı, 2001’den sonra işlenen Savaş suçlarına insanlığa karşı işlenen suçlara ve soykırım suçlarına bakmaktır. Mahkeme kararı evrensel manada bütün dünya ülkelerini bağlamasa da Birleşmiş Milletler açısından nihai karardır. Sudan; ABD, Çin, Rusya ve Türkiye gibi mahkemenin kuruluşuna imza atmayan ülkelerdendir. Buna rağmen el-Beşir hakkında açılan davanın B.M güvenlik konseyi isteği ile açılmış olmasından dolayı taraf olmayan ülkeleri de bağlayıcı kılıyor. (Bak. İbrahim Tığlı Dünya bülteni 22.07.2008)
Amerika her ne kadar adı geçen mahkeme’nin oluşumuna imza atmamış olsa da mahkemenin almış olduğu karar ABD’yi memnun etmiştir. Çünkü Amerika’nın ve hatta AB’nin Sudan’da, Darfur’da ciddi beklentileri var. Bilhassa Amerika’nın 1991’den bu yana Irak’a saldırısını, Ortadoğu’ya yoğun ilgi ve yerleşme arzusunu dikkate aldığımız zaman Sudan ve Darfur’a ilgisinin nedenini de anlamış oluruz. Amerika’nın Ortadoğu’ya ilgisi petrol nedeniyledir. Keza İsrail’e ilgisi de Ortadoğu nedeniyledir. Uzun zamandan beri neredeyse 20.yüzyılın başından beri, İngiltere ve Amerika Ortadoğu petrollerini paylaşma yarışında. Yahudi asıllı Amerika’lı Rockfeller ile Yahudi asıllı İngiliz Deterding bu yarışın sözcülüğünü yapmışlardır. Şimdiler de ise Amerika, Ortadoğu petrolleri konusunda ısrarlı olmasının kendisine pahalıya mal olduğunu bizzat Ortadoğu‘ya girerek öğrendi. Bir beyaz başkan ile Amerika Ortadoğu‘ya girdi, bir siyah başkanla Amerika Ortadoğu‘dan çıkmak istiyor! Aslında bu çıkış Amerika’nın Ortadoğu petrollerine ihtiyacı kalmadığı için değil, Amerika daha az maliyetli ve daha zengin alanlara girmek istiyor. Bunun için de petrol zengini Sudan’ı ve Sudan etrafında bulunan 15 Afrika ülkesini hem Pazar olarak hem de nüfuz olarak kontrol altına tutabilmek için Darfur’a müdahil olmak istiyor. Ancak Darfur ve Sudan konusunda Amerika’nın karşısında Çin faktörü var. Zira Çin son yıllarda Sudan’a önemli ölçüde yatırımlar yaptı. Çin’in 6 milyar dolar civarında yaptığı yatırım daha çok Sudan’ın Petrolu ile ilgili yatırımlardır. Zaten Sudan’ın da toplam ihracatının %65‘i Çin’e olmaktadır. Dolayısıyla Sudan’da, Darfur’da olup bitenlerin arka planında Çin ve ABD çekişmesini de göz ardı edemeyiz. Tamam, orada Çin’in, ABD’nin bilmem kimin menfaatleri hesapları var. Peki, Sudan Devlet Başkanı el-Beşir’in bu işte hiç mi kabahati yok? Zira onların kendilerinin emrinde, Darfur’da, Beja’da katliam yapan Sudan milliyetçileri de diyebileceğimiz ‘Cancavidler’in sırf siyah, Afrikalı ama Müslüman olan yöre halklarına yönelik ortaya koydukları cinayetlerin, suçların vebali el-Beşir’in ve yandaşlarının omuzlarında değil mi? 1997’de PEW Enstitüsü’nün Yaptığı bir ankette Beja’da yaşayan kabileler, kendilerinin önce Müslüman olduklarını, Arap veya Afrikalı olmanın kendileri için ikinci derecede önemli olduğunu ifade etmişlerdir. Bir İnsanın derisinin rengi, ırkı ona karşı suç işlemeyi meşru mu kılıyor?
2003’ten bu yana bölgede işlenen cinayetler, insanlık suçları ve bunlara seyirci kalmalar, bunların hiçbir mazereti olamaz. UCM’nin kararını şu veya bu nedenle beğenmeyebiliriz. Olayın arka planında Çin – ABD çekişmesini dikkate alabiliriz. Ama bunların hiç birisi Darfur’daki kardeşlerimizin, Sudan milliyetçileri olan Cancavidlerin ve onlara destek veren Sudan hükümet yetkililerinin masum olduğu anlamına gelmez.
İzninizle Sudan ve Darfur’la ilgili ifadelerimi biraz daha muhasebe ve murakabeye yönelik olarak anlatmaya çalışacağım. Nic Robertson gazeteci, Irak, Afganistan, Bosna, Somali, Rwanda, Gazze gibi kriz ve savaşın yaşandığı diyarları dolaşmış, yaşamış birisi Yasemin Çongar’ın ifadesiyle… Adı geçen gazeteci Sudan’lı bir askerle konuşuyor. Asker, 2002 yılında orduya alınmış. Kısa bir eğitim aldıktan sınıra “vatani görev” için cepheye sürülmüş. Ancak kısa bir süre sonra yaptığı işin vatani görevle ilgisinin olmadığını da anlamış. Zira sevkedildiği, çatışmaya gönderildiği yer kendi ülkesinin insanlarının bulunduğu yer. Askerin kendi ifadesiyle : “köyleri gidip ateşe verirdik. Subayların emirleri buydu. Kaçanları vururduk. Emirlere uymazsak, birliğin arka saflarındaki subaylar bizi vururdu’’ diyor. Ve yaptıklarının en kötüsünün de küçük kız çocuklarına tecavüze zorlanması olduğunu belirtiyor. Ve bunun bir devlet emri olduğunu da ifade ediyor. ( Yasemin Çongar Taraf 06.03.2009 )
Olay Sudan’ın Darfur bölgesinde cereyan ediyor. Yani Fur kabilesinin meskûn olduğu/yaşadığı bölgede. Darfurluların neredeyse tamamı Müslüman. Nüfusun önemli bir kısmı Hafız-ı Kur’an. Fakirliğin, horlanmışlığın, dışlanmışlığın had safhada olduğu bir yerde, Darfurlular oldukça dindar bir yaşamı sürdürmeye çalışıyorlar. Amma velâkin bir eksiklikleri var: onlar Afrika‘lı, General Ömer el- Beşir ve kabilesi ise Arap. Adam general, ülkesinin yüzde ellisi Arap da olsa geri kalan yüzde ellinin yani Bakarlar, Dinkalar, Nubalar, Buceler, Nuerler, Bariler, Siluklar, Furlar ve diğerlerinin de ya Arap olmaları ya da yok olmaları gerekiyor. El-Beşir böyle istiyor!..
Biliyorum, bu ifadelerim birçoğunuzun hoşuna gitmiyor. Gerekçesi de belli. Çünkü Batılılar, emperyal güçler, Siyonistler Sudan’ı karıştırmak istiyor, bu yüzden de olaylar çarpıtılıyor diyenler var. Kim ne derse desin general el-Beşir’in ortaya koydukları bir insanlık suçudur. Amerika ve Çin rekabeti bölgede olanlara ve Beşir’in uygulamalarına mazeret teşkil etmez. Keza, el-Beşir’in yapmış oldukları ki bunlardan birisi 13 uluslar arası yardım kuruluşunu sınır dışı etmesi de el-Beşir hakkında müsbet ya da menfi bir kanaat oluşturmasına engel teşkil etmez. Darfur’da şu ana kadar 300 bin insanın öldüğü/öldürüldüğü ve yine 2.5 milyon insanın evsiz kaldığı ifade edilmekte. Oradaki insanlar kaderlerine terk edilmiş gözüküyor. Uluslar arası kuruluş ve toplumların bu konuda duyarlılık göstermesi tabiidir. Tabii olmayan ise neredeyse tevatür derecesinde Darfur’daki Müslümanlara yönelik yapılan insanlık dışı uygulamalara çeşitli nedenlerle mesafeli durmaktır. Bu mesafeli duruşun çeşitli mazeretleri de var. Mesela deniliyor ki: Darfur için ayağa kalkan Batı, UCM vd., niçin Gazze’de öldürülen binler için ayağa kalkmadı. Dağlık Karabağ’a yönelik katliamda neredeydiler. Bosna, Çeçenistan, Afganistan ve Cezayir’de işlenen katliamlara neden seyirci kaldılar? Evet doğru. Ancak, bu onların sorunu. Diğer yandan insani erdemliliğini yitirmemiş, tüm insanlığın, toplumların, yönetimlerin, yöneticilerin böyle bir vahşet karşısında mazeret üretmelerinin mazereti olamaz..
Şaşırtıcı olan da İslami kimliğe sahip birey, toplum ve yöneticilerin de aynı telden çalmalarıdır. Ama bu, Müslümanların ilk kabahati değil ki, Cezayir‘e, Tunus’a, Irak’a, Ruanda’ya ne kadar hassasiyet gösterdik? Amerika’nın Irak’a girmesinin ardından yüzbinlerce insan öldürüldü. Bunların failleri yalnızca Amerikan askerleri ya da diğer işgal güçleri değildi. Kendilerini İslam’a nispet eden nice örgütler eliyle belki de on binlerce Müslüman Irak’ta katledildi. Amerikan askerlerinin katlettikleri söz konusu olursa ‘Kahrolsun Amerika !’ Kendisini İslam’a nispet eden örgütler katlederse tısss! Öyle mi? Sahi bu yaklaşım biçimi hangi dinden geliyor? Lanet olası PKK Şırnak’ta, Hakkâri’de birilerini öldürdüğünde ‘Kahrolsun PKK’ ama birileri devlet adına masum bir köylüyü öldürmüşse tısss! Öyle mi?
Hani bizler Müslüman’dık, zalim kim olursa olsun zalime karşı, mazlum kim olursa olsun, mazlumun yanında yer alacaktık? Ne oldu bize? Muhakeme, muhasebe kanallarımız mı tıkandı? Yoksa Hz. Peygamber’in 1400 yıl önce ortaya koyduğu erdemli, insani, İslami duruş haşa mürir-û zaman’a mı uğradı?..
Hz. Peygamber’in (a.s ) zamanında mahzumiyeli bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kureyş bunu önemsiyordu. Ve kadının affedilmesi için çareler aranıyordu. Hz. Peygamber’le en iyi kim konuşabilir sorusuna cevap olarak Zeyd oğlu Usame’yi seçtiler. Usame, hırsızlık yapan kadının affı için Hz. Peygamber’e gitti ve meramını anlattı. Hz. Peygamber (a.s) : “Allah’ın ceza hükümlerinden bir hüküm, sınırlarından bir sınır için mi şefaat diliyorsun?” dedikten sonra şöyle devam etti: “Sizden önceki kavimler helak oldular. Çünkü onlar içlerinden ileri gelen birisi hırsızlık yaptığında cezalandırmazlar, bırakırlardı. Ama zayıf, himayesiz birisi hırsızlık yaptı mı onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki, hırsızlık yapan Muhammed’in kızı Fatıma da olsa muhakkak ki onun da ellerini keserdim.’’ ( Buhari- Müslim )
Hz. Peygamber’ı (a.s) bu şekilde konuşturan muhakkak ki öncelikle erdemli bir insan olması, ardından da ve en önemlisi Yüce Allah’ın bu konudaki buyruklarıdır: “Bir cemaate olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun. Çünkü Allah’a yakın olmanın tek yolu odur. Allah’tan korkun ve korunun. Allah işlediklerinizden haberdardır.’’ (Maide: 8)
“Şayet konuşursanız adalet üzerine konuşun. Kendi akrabalarınıza dahi…’’ (Enam 152)
Bırakınız Batı’yı, Doğu’yu... Sen nerdesin, ben nerdeyim, biz neredeyiz? Darfur özelinde ırzına geçilen küçük Zeynep’lerin, Hatice’lerin, Fatıma’ların mı yanındayız, yoksa hangi nedenle olursa olsun bu yavruların kirletilmesi emrini veren el- Beşir ve onun generallerinin mi yanındayız? Kimse, ama kimse bu konuda ‘ama, ancak, velakin’ gibi ifadelerle Darfur katliamını, faciasını, insanlık suçunu mazur görmeye çalışmasın. Şaron’un, Mofaz’ın, Karodziç’in ve benzerlerinin elleri ne kadar kirli ve kanlı ise Irak’ta sözde dinleri adına kan dökenlerin, Cezayir’de saltanatlarını pekiştirmek isteyen generallerin, Darfur’da hükümranlığını devam ettirmek isteyen el-Beşir ve yandaşların da elleri o kadar kirli ve kanlı.. Eğer bu kir ve kana ortak olmak istemiyorsak Hz. Peygamber’in (a.s) şu sözlerini hatırlayalım lütfen: “Bir kimse bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse dili ile düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile buğz etsin.’’ Hepimiz, tüm erdemli insanlar Müslüman olsun veya olmasın bir kötülük karşısında bu üç şıktan birisini yapmağa muktediriz.. Öyleyse ne duruyoruz?
Not: Genç Birikim dergisinin Nisan 2009 sayısı için yazılmıştır.
Bu yazı Sudan/Darfur'da yaşanan olaylardan dolayı yeninden yayınlanma ihtiyacı duyulmuştur.
4/11/2025
Çekya, İsrail askerini sınır dışı etti
31.10.2025
DİNİ ANLAMADA USÛL SORUNU|RAMAZAN YAZÇİÇEK
11.10.2025
REZİL İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI|HAZIM KORAL
08.10.2025
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
Surelerin Mesajları: ALAK SURESİ OSMAN KAYAER 04.11.2025
Darfur ve Kahreden Sessizlik! SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 04.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Cumhuriyet Sonrası İslamcılık YUSUF YAVUZYILMAZ 12.10.2025
Üstad'ın Psikanalizi Dr. MEHMET SILAY 09.10.2025