İktidar muhalefet ilişkilerinin sağlıksız şekillendiği ülkelerde, toplum, siyasetin ana belirleyicisi olmaktan çıkar.
Uluslararası müdahalelere açık olmak mı siyasette iç dinamikleri zayıflatır, yoksa toplumsal dinamikler yeterince güçlü olmadığı için mi, ülkeler uluslararası operasyonlara açık hale gelir. Belki her ikisinin de doğruluk payını esas alan bir üçüncü cevap üzerinden yürüyebiliriz.
İktidar ve muhalefet iletişimi, işbirliği, uyumu, ülke menfaatlerini merkeze koyan bir zeminde gelişmediğinde, siyaset kişisel rant ve parti çıkarları ekseninde seyreder. Bu durumda ülkenin, karşı karşıya bulunduğu ortak tehlike ve tehditlere karşı ortak direnç geliştirilmesi de zorlaşır.
Bir süredir küresel dengelerde meydana gelen gelişme, üzerinde bulunduğumuz bölgeyi de doğrudan ilgilendirmektedir. Türkiye'nin muhtemel senaryolarda takınacağı tavır, sergileyeceği yaklaşım, bölgesel hesaplar açısından son derece önemlidir. Bu tablo doğal olarak Türkiye iç siyasetine yönelik dış müdahaleleri de beraberinde getirecektir. Türkiye gibi ülkelerde muhalefetle iktidar arasındaki rekabetin kavga ve çatışma zemininde gelişmesi, dış odakları için büyük bir fırsat oluşturmaktadır.
Elbette doğrudan iktidarı ve onun politikalarını etkilemeye dönük girişim, sızma ve provokasyon çabaları olur. Ancak bizde daha yaygın olan yöntem öncelikle muhalefeti şekillendirerek iktidarı etkileme, dayatılan politikalara mecbur etme biçimindedir.
Muhalefetin yönlendirme ya da desteklemeyle yeni iktidar alternatifi olma potansiyeli varsa, farklı bir yol haritası izlenir. Bu kabiliyet ve kapasite zor görünüyorsa, muhalefetin tercihleri ve talepleri üzerinden, iktidar popülist davranmaya mecbur edilir. Bu ilişki ve süreç, her zaman dış müdahaleyi de gerektirmeyebilir. Son yıllarda gündemin önemli başlıklarından birisi olan EYT bunun en önemli örneklerindendir. Daha önceki iktidarlar döneminde yapılan bir yanlışın sonucu olarak ortaya çıkan haksızlığı gidermek iddiasıyla, ikinci bir yanlış yapılmak zorunda kalınmıştır. Ana muhalefet partisinin EYT ile ilgili talebi bayraklaştırıp, seçim kampanyasında güçlü bir koza çevirmesi, İstemeyerek de olsa iktidarı da bu yönde adım atmaya mecbur etmiştir. Ekonomide yanlış sosyal güvenlik stratejilerinin nasıl uzun yıllara yayılan tahribatı oluyorsa, uluslararası ilişkilerde de, bundan çok daha telafisi zor tercihler, aynı yöntemle uygulama ortamına taşınır.
Başkanlık sisteminde iki turlu seçim modeli, doğal olarak ülke geleceğinde söz sahibi olma imkanını da büyük oranda en büyük İki partiye vermektedir. Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başabaş geçmiş ilk tur ve sınırda kazanılmış 2. tur dengesi, uzun yıllar siyaseti şekillendirebilir. İstanbul belediye başkanının, henüz yerel seçimlerin üzerinden bir yıl bile geçmeden halktan aldığı yetkiyi ve sorumluluğu yok sayarak, Cumhurbaşkanlığı kampanyasına başlaması, bu açıdan da ele alınmalıdır. Genellikle uluslararası müdahaleler, kişisel hırsı aşırı dozdaki siyasetçi profilleri üzerinden karşılık bulur.
Bölgede savaş senaryolarının havada uçuştuğu, uluslararası piyasalardaki ekonomik durgunluğun Türkiye ekonomisini de ciddi biçimde sıkıntıya soktuğu bir ortamda, yarın seçim olacakmış gibi algı oluşturmak, sadece kişisel kariyer planlaması düzeyinde kalmaz. Dİş macunununun tüpten çıktıktan sonra geri girmemesi gibi, seçim ve onunla bağlantılı gündemlerin kamuoyuna taşınması da kolayca gündemden çıkarılamaz.
İstanbul Belediyesi'nde muhtemelen uzun bir süredir devam eden soruşturmalar, belediye başkanının takvim değişikliğini kaçınılmaz hale getirmiştir. Cumhurbaşkanı adayının ilan edilmesini bu kadar aceleye getirmenin bu soruşturmayı engellemeye dönük boyutu olabileceği gibi, sıkışan bölgesel planları ilgilendiren boyutu da olabilir. Trump'ın İran'a müdahale için 2 ay süre tanıması, İngiltere'nin Ukrayna Savaşı'na Türkiye'yi dahil etmek için arayışta olması, Türkiye iç siyasetinde de yeni sıkışma ve planlamaları beraberinde getirmiş olabilir. İstanbul'un sadece CHP Kongresi açısından Türkiye'nin kaderini belirleme potansiyelini bile dikkate aldığımızda, meselenin yerel yönetim sınırlarını aştığı açıktır. CHP liderinin acilen olağanüstü kongre kararı alması da, tıpkı İstanbul Belediyesi'ndeki soruşturmanın önünü kesme hesabı gibi genel merkeze kayyum atanması ihtimalinin önünü kesme girişimidir. Daha önce, Saadet Partisi, MHP gibiyim partilere de kongre süreçlerinde ve sonrasında kayyum atandığını biliyoruz. İstanbul belediye başkanının tutuklanması sonrasında, CHP'nin önüne birkaç yeni seçenek çıkmıştır.
İmamoğlu'nun mağduriyeti üzerinden genel başkanlığa taşınması tartışmaları, Özgür Özel'in yönetimi yeni dengelerle planlaması ya da genel başkan dahil CHP'nin yeni baştan kurulması. Mevcut genel başkanın belirlediği 6 nisan tarihi ya da atanacak kayyum yönetiminin belirleyeceği kongre tarihi, beraberinde bir geçiş dönemi yönetimini kaçınılmaz hale getirebilir. Kalıcı bir hesaplaşma, dışlanma, ayrışma mı yaşanacak, yoksa geçici bir denge ile kuşatıcı bir planlama mı ortaya çıkacak. Bunu birlikte yaşayıp göreceğiz. Sonuç itibariyle CHP sadece CHP'lileri ilgilendirmeyecek kadar, Türkiye'nin kaderini belirleyecek role, tarihsel olarak sahiptir.
Cumhuriyetin kurucu partisinin Türkiye'nin kaderinde oynayacağı rol açısından ciddi bir yol ayrımı söz konusudur. Kılıçdaroğlu'nun 37. Kurultay'da sinyallerini verdiği program ve yaklaşım değişikliği aslında 2023 seçimlerinde ciddi bir toplumsal siyaset dönüşümüne zemin oluşturmuştur. Geçmişte birbirine karşı önyargılı kesimlerin aynı seçim kampanyasında birbirine yakınlaşması, birbiriyle tanışması, Türkiye siyaseti açısından son derece değerli bir kazanımdır.
Bunun seçim kazanma sonucu doğurmamış olması, başka nedenlere odaklanarak hakkaniyetli değerlendirilmelidir.
2023 Mayısında, son anda gelişen ittifak senaryoları, 1.tur kampanyanın insicamını bozmuş, 2 tur arasındaki motivasyon kaybına zemin oluşturmuştur.
Yİne geniş ittifakın, ülke siyasetinden çok, abartılı sayıda başkan yardımcısı vaadi ile koltuk kapma yarışına dönüşmesi endişesi, ülkenin yönetilemez hale gelme ihtimaline dair algılar da, seçimin kazanılamamasının asıl sebepleridir.
Toplumsal zemindeki buluşmanın, siyasal formülü eski siyasi alışkanlıklar dolayısıyla hak ettiği düzeyde geliştirilememiştir. Bugün Türkiye'nin sağlıklı bir muhalefete duyduğu ihtiyaç çok daha hayati öneme sahiptir.
Türkiye'nin hem bağımsızlığı, hem de önüne gelen tarihi fırsatları değerlendirebilmesi açısından muhalefetin takınacağı tavır belirleyici bir öneme sahiptir
Mücahit Gültekin ile Derkenar..
10.05.2025
Kapitalizmin Gerçek Yüzü: “Demir Ökçe”
12.05.2025
Kudüs Sorunu ve Müslümanlar YUSUF YAVUZYILMAZ 10.05.2025
ALİ ŞÜKRÜ BEY Dr. MEHMET SILAY 09.05.2025
Engelli Bakışımız AHMET GÜRBÜZ 13.05.2025
Güçlü Kadın Neslihan -2- FEYZULLAH AKDAĞ 13.05.2025
kariyer dulları! MUSTAFA AKMEŞE 15.05.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Geliveren Büyük Bela:Pedofili! AHMET HAKAN ÇAKICI 08.05.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
Alaycı Kuş TALİP ÖZÇELİK 07.05.2025
Kudüs Sorunu ve Müslümanlar YUSUF YAVUZYILMAZ 10.05.2025