metrika yandex
  • $32.22
  • 34.4
  • GA17200
Ayna

Yerlilik Millilik ve Gazze

HARUN ÖZKARAKAŞ
01.02.2024

 

*Kendi hinterlandını(arka bahçe) kurma arzusu olan Yerli ve Milli ideolojinin 7 Ekim sonrası dönemde yaşananlara gösterdiği refleksler, üzerine konuşulması gereken bir konu olarak önümüzde duruyor. Temel kabulleriyle Gazze meselesinde gösterdiği politik tutum paralellik gösteriyor.

Nihai olarak ulus devletin çıkarlarını, kimliğini, toplumsallığını, hukuki yapısını mutlak veri olarak ele alan bu ideoloji, motivasyon kaynağı olarak gördüğü İslam’ı ve üst anlatılarını araçsallaştırarak karşımıza çıkıyor.  Haliyle İslam’a ait tüm anlatılar ulus devletin çıkarları bağlamında anlamını buluyor. Farklı temellere ait düşüncelerin karşılaşması, eğer ikisini de terk edemiyorsanız birini diğerine göre yorumlamak kaçınılmaz hal alıyor. Yerli ve milli ideoloji için, İslam bu anlamda iç ve dış siyasette ulus devlete göre yeniden yorumlanıyor.

*İnanç odaklı örgütlenmenin yerini ticaret kapitalizmiyle beraber ekonomi odaklı örgütlenme aldı. Feodal dönemde de toprak üzerinden kimlik edinimi ekonomik temeldeki örgütlenmenin de merkezinde bulunmaktadır. Bu örgütlenme ve kimlik edinimi  hukuk yapısıyla içersinde bulunduğumuz ulus devlet paradigmasının temel gerçekliğini ortaya koyuyor. Yerli ve milli ideoloji bu gerçekliğe kendi örgütlenme, kimlik edinimi ve hukuki yapısıyla mutlak itirazlar sunan İslam'ı yeniden yorumlayarak yapıbozumuna uğratmaktadır. Türkiye'nin erken döneminden günümüze kadar ki rejimle yaşanan çatışmaların temelinde İslamın temelden getirdigi itirazların etkisi her zaman görülmüştür.

İslamın modern dünyaya itiraz sunan temel kabulleri, modern değerler üzerine inşa edilmiş her kurumsal yapı için çatışma/tehdit oluşturuyor. Yerli ve milli düşünce kaçınılmaz olan bu çatışmaları yeniden yorumlamayla dinamizme dönüştürme iddasıyla karşımıza çıkıyor.

Dinamizm, seküler temellere sahip ulus devletin, İslami motivasyonlarla kutsanmasını formüle ediyor. İslam ulusal dine dönüşürken, müslüman profilde ulusal hukuka uygun fıkhi yorumlarla kimliklenip verili olan toplumsallığı içselleştiriyor. Tüm bu yeniden yorumlama faaliyetleri göstermektedir ki, ulusçu yaklaşımı mümkün kılan en önemli mefhum ulusallaştırılmış dindir.

Tıpkı din gibi, tarih de tabi olarak bu süreçlere göre yeniden yorumlanıp meşruiyet aracına dönüştürülüyor. Kurgulanan profili merkeze alan tarih yorumunda Türkiye merkezli anlatı, tüm bu çelişkileri örten afyon olmaktan başka bir işleve sahip değildir. Nihai olarak İslamı yeniden yoruma tabi tutan yerli ve milli düşünce iç politikada olduğu gibi dış politikada da İslamı araçsallaştırmaktadır.

* Yerli ve milli ideolojinin Ortadoğu’ya bakışında iki temel faktör ön plandadır. Kullanılmayı bekleyen kaynaklar ve küresel bazda aktör haline gelmek için hinterland haline getirme. Din bu konuda tarihle beraber meşruiyet sağlayan ana faktör haline getiriliyor.

Dini liderlik ve tarihi miras anlatısı Ortadoğu’da atılacak adımlar için birer araç olmaktan öte bir amaca hizmet etmemektedir. Yerlilik ve millilik kendisine biçtiği dini ve tarihi misyonu, küresel siyasete itiraz sunmak için değil onun çatısı altında eli kuvvetli şekilde bulunmak için kullanmaktadır. Bölge devleti olmaktan küresel aktör haline gelmek ortadoğuda siyasi, ekonomik, kültürel vb alanda etki alanı oluşturmaktan geçmektedir. Burada amaç İslam değil merkeze alınmış ulus devletin çıkarlarıdır.

Eğer İslama ait anlatılar mutlaklaştırılmış ulusal çıkarlarla çelişiyorsa tercihleri, araçsallaştırılan İslamın yok sayılması şeklinde olacaktır. Türkiye'nin Gazze konusunda aldığı politik tutumu da bu şekilde anlamlandırabiliriz.

*Gazze de verilen mücadelede, Türkiye'nin aldığı tavır 7 Ekim öncesinin paralelinde seyir izlemektedir. Bir yandan Filistin vurgusu varken, diğer yandan İsraille her türlü siyasi, ekonomik, askeri politikaların devam etmesi savaş sonrasında da kendisini göstermektedir. Türkiye'ye ve özelinde hükümete uhrevi anlam yükleyen kitleler için hayal kırıklığı olsa da yerli ve milli ideolojinin temel kabulleri bu politikaların devamlılık göstereceğine ışık tutmaktadır.

Güncel bir konu olarak, Soykırım sözleşmesine taraf olan Türkiye'nin Uluslarası Adalet divanında İsrail'e uyguladığı vahşetten dolayı dava açma ve/veya açılan davaya taraf olma hakkı bulunmaktadır.

Ancak bu konuda herhangi bir adımın atılmaması Türkiye'nin bu süreçte takındığı rolün iç siyasette motivasyon üretmekten başka bir anlamı olmadığını gösteriyor.

Aynı zamanda ümmet kavramının ve Filistin meselesinin ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda ne kadar anlamsızlaştığını da. İslami çevrelerin bu süreçte Türkiye'nin takındığı role dair itirazları varsa öncelik olarak dış politikayı belirleyen içerdeki ideolojik yapının reddiyle işe koyulmaları gerekir.

Yerli ve milli ideolojinin bağlamında ulusallaştırılmış din iç politikada kitleler için afyon görevi görürken, dış politikada küresel siyasetin ve bölgedeki aktörlerinin katliamlarına alan açmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları;
Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Bekir Tank | 01.02.2024 22:09
Hayati derecede önemli bir konu. Türkiye Müslümanları olarak bu konu üzerinde daha çok durmalı ve tevhidi duruşumuzu netleştirmeliyiz. Bir de yazıda geçen bir husus var ki, açıklamaya muhtaç. Şöyle bir cümle geçiyor: "İslam ulusal dine dönüşürken, müslüman profilde ulusal hukuka uygun fıkhi yorumlarla kimliklenip verili olan toplumsallığı içselleştiriyor..." Gerçekte öyle değil. Yani İslam ulusal dine dönüşmüyor. Aksine zaten ulusun dini olan İslam, çarpıtılıyor ve ulus da bu çarpıtılan İslam'a inandırılmaya çalışılıyor. Bizim Müslümanlar olarak sorgulamamız ve itiraz etmemiz gereken bir noktadır bu. Cumhuriyet Dönemi boyunca İslam her zaman yöneticilerin gündeminde olageldi. Yöneticilerin ezici çoğunluğu İslam'a karşı idiler ve bu karşıtlıklarını bazen acıtarak ve bazen de sessiz bir şekilde sürdürdüler. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan yöneticiler de bir taraftan Müslümanların bazı mağduriyetlerini giderirken, diğer taraftan İslam'ı rejime payanda yapacak icraatlar gerçekleştiriyorlar. Ki bu icraatlar doğal olarak itikadi bir sapmayı da beraberinde getiriyor. Mesele son zamanlarda kendilerini hem Müslüman ve hem Atatürkçü, hem Müslüman hem laik ve hem Müslüman hem Milliyetçi olarak tanımlayanların artması, bu sapmanın sonucudur.