İlmi seviyesi yüksek ve hakikat arayışını hedef edinen bir tartışmada uyulması gereken ilkeler vardır. Verimli bir tartışmayı sağlıklı bir biçimde sürdürebilmek için tartışma ve eleştiri ahlaki önemli bir değerdir. Mutlakçılık, seçmecilik, enigma, entegrizm, genellemecilik, kaynakları çarpıtma, verimli bir tartışmayı kısırlaştırma yöntemleridir.
Verimli tartışmayı engelleyen yöntemlerin başında cedel gelir. Cedelcinin amacı hakikate ulaşmaktan çok, kendi düşüncesini kabul ettirmektir. Bu yüzden kazanmaya giden yolda her şeyi meşru gören pragmatist bir ahlaka sahiptir.
Verimli tartışmanın önündeki bir diğer engelleyici etken, müzakerecinin kendi değerini ortaya koymak amacıyla okuduğu metinlerden ve sürekli kendisinden söz etmesidir. Unutulmamalıdır ki, İnsan bilgi sahibi oldukça mütevazileşir; malumat sahibi oldukça ise ukalalaşır. Tefekkür yolunda ilerledikçe insan ahlaki bir olgunluk kazanır, girdiği tartışmalarda hakikatin bilgisine ulaşmayı amaçlar. Hakikat ehli, bir tartışmada kazanma hırsı ve kaybetme korkusunu önemsemez.
Bilge insan meyveli bir ağaç gibidir. Bilgiyi yüklendikçe yere doğru eğilir. Malumat sahibi ise dikenli bir ağaçtır. Kendine yaklaşan herkesi kanatır, incitir ve ötekileştirir. Onun için Doğu ve Batı felsefesini bilmek insanı malumat sahibi yapar, bilgelik için bilgini yanında derin bir irfani duyarlılık gerekir. Ahlaki gelişimini tamamlamamış bir kişinin elinde bilgi, rakibini küçük düşürmek için kullanılan bir araca dönüşür. Ahlaktan ve irfandan yoksun bilgi, kitap yüklü eşek olma tehlikesini barındırır.
Tartışılan konunun temel kaynaklarına hakim olmayan, felsefi formasyonu oldukça sınırlı kişilerle tartışmaya girmemek gerekir. Müzakere için insanın yanılabileceğinin, bilgisinin sınırlı olabileceğinin kabulü gerekir.
Militan ruhlu insanlar, sadece kendisi gibi düşünülmesini ister. Görünürde demokrat ve özgürlüklerden yana olduğunu söyler; ancak davranışlarında hakikatin bilgisine ve yanılmaz bir zihin yapısına sahipmiş gibi davranır. Karşısında kendisinden farklı düşünen herkesi hatalı olarak algılar.
Malumat sahibi olan ama eleştiri ahlakından zerre pay almayan kişilerden uzak durmakta fayda var. Bilgisi ve uzmanlığı ile diğer insanlar üzerine otorite kurmak isteyen bu tip insanlara hayatın her alanında rastlanmaktadır.
Hakikate ulaşma çabasında diyalog ve ilmi tartışmanın yeri büyüktür. "Diyalog ve tartışma, entelektüelin işi hususundaki en önemli kaynaklardan biridir... İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Zür'a er- Razi ile müzakere ve münakaşa ederek geceyi ihya ediyordu. Mesela yine el-Cahız kimi zaman arkadaşlarıyla münazara ve münakaşa tertip etmek üzere çöle çıkıyordu. Hatta el- Cahız'a göre müzakereye katılmayan ve muhalifleriyle tartışmayan kişinin ilmine güvenilmez. Yine el- Gazali ve İbn Teymiyye, geleneğimizde muhalifleriyle tartışmak üzere münazaraya giren alimlerin yıldızlarındandır. "(Muhammed Hamid el-Ahmeri, Entelektüelin Sorumluluğu, Mana Yayınları, s: 60)
Tartışma ahlakının bir diğer önemli özelliği, gereksiz bir polemiği uzatmamaktır. Gereksiz polemik, taraflar arasında gerginlik ve şiddete yol açar. Şiddet eğiliminin olduğu yerde verimli bir tartışma yürütmenin imkanı yoktur.
Tartışma sırasında kullanılan kaynaklardaki bilgiler çarpıtılmamalıdır. Tartışma yapılacak konuda yazılan temel metinleri okumak, konunu iyi anlamak, metinlere kendi görüşünüzü giydirmekten kaçınmak, eleştireceğiniz metinle ilgili doğru bilgiler ve literatür kullanmak, metni yazan kişinin niyetine değil metne odaklanmak, metni yazanın yanlış yapabileceğini de sizin yanlış anlayabileceğini de gözden uzak tutmamak, değerlendirme yaparken duygularınızı esiri olmamak, yanlış yaptığınızı fark ettiğinizde hemen bunu ifade etmek gerekir.
Tartışma ve müzakere ahlakına sahip kişi metnin ifade ettiği anlamın sınırları içinde kalır. Tartışma sırasında kendini öne çıkarmak isteyen kişi ise üzerinde tartışılan metni paranteze alarak ona zihnindekini giydirir; böylece metinde olmayan bir ifade üzerinden yeni bir düşünce oluşturur ve onun üzerinden eleştiri yapar. Yaptığı eleştirinin metinle ilgisiz olduğunun bilincindedir ve bunu bilerek yapmaktadır.
Bir müzakerede en önemli davranışlardan biri de muhataba saygı göstermektir. Militan ruhlu insanlar, kendini şeyhine veya liderine adadığı için, muhatabına saygı göstermez. Tartışma ve eleştiride muhataba saygı gösterilmeli, bilgisinin yetersizliği, etnik aidiyeti, kültürel konumu ve kişiliği ile asla alay edilmemelidir. Konuyu eleştirmek yerine, bir düşünceyi dile getiren kişinin bunu hangi saiklerle ve beklentilerle yapıp, mahalle dedikodusuna benzeyen bir dil hem entelektüel çaba, hem de ahlaki anlamda sorunludur.
Her düşünce, her konu, her politik söylem eleştirilebilir. Muhatabımız ahlaki bir dil kullanmak yerine seviyesiz benzetmeleri başvuruyor ise seviyeye asla inmemek gerekir. Çünkü tartışmada amaç aynı konuda ileri sürülen farklı düşüncelerle tanışmaktır. Savunulan düşüncenin eksik, hatalı, hatta yanlış olabileceği ihtimalini gözden uzak tutmamak gerekir. Farklı düşüncelerine saygı göstermeyen, kendi bilgisine de güvenmeyen insanın tezahürü, kendisinden farklı düşünen şiddet ve hakaret yoluyla susturmaya çalışmasıdır.
Özellikle Kur’an ve hadisleri kullanırken dikkat edilmelidir. Kur’an’dan yararlanırken ayetler diğer ayetlerden bağımsız bir şekilde ele alınmamalı, diğer ayetlerle ilişkisi incelenmeli, benzer konudaki diğer ayetler bir araya getirilerek Kur’an bütünlüğü içerisinde değerlendirme yapılmalıdır.
Tartışma sırasında doğruluğu şüpheli, zayıf, akla aykırı hadisler kullanılmamalı, aynı konuyu ele alan başka hadislerle karşılaştırma yapılmalı, hadisin Kur’an’a uygunluğu mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Ebu Hanife’nin dediği gibi, “Kur’an’a muhalefet eden bir hadisi reddetmek, Resulullah’ı reddetmek değildir. Bilakis, onun adına yalan uyduran kişiyi reddetmektir.”( Ebu Hanife, “el Alim ve’l – Müteallim, s: 24-25/ İmam-ı Azam ve Beş Eseri, Çeviren: Mustafa Öz, İFAV Yayınları)
Uydurma hadislerin bir gerçeklik olduğu gözden uzak tutulmamalı, ancak uydurma hadisler var diye tüm hadisler reddedilmemelidir.
Tartışma, hakikati arama amacından sapmış, kazanma hırsı ve kaybetme korkusunun egemen olduğu bir mücadeleye dönüşmüş ise o tartışmayı sonlandırmak gerekir.
Tartışma sırasında kendi görüşünün aksini savunan muhatabının delilleri daha güçlü ise, tartışmacı kendi görüşünden vazgeçerek, muhatabının görüşünün daha isabetli olduğunu vurgulamalıdır.
Kur’an ile yorum birbirinden ayrılmalı, yorumun tarihsel ve yanılgıya açık olan insan tarafından yapıldığı ve hatalı olma ihtimalinin bulunduğu gerçeği unutulmamalıdır. Yorum kim tarafından yapılırsa yapılsın metinle eşitlenemez. Kur’an’ı anlamak için yazılan aracı metinler, zamanla Kur’an’ın anlaşılmasının önünde bir engele dönüşme tehlikesini içinde barındırır.
Eleştirilen konuyu iyice araştırmak gerekir. Gazali'nin deyimiyle bir konuyu araştırmadan eleştirme körün kuyuya taş atmasına benzer. Gazali bu tuzağa düşmemek için “Tehafüt el-Felasife”yi(Filozofların Tutarsızlıkları) yazmadan önce “Mekasıd el-Felasife”yi (Filozofların Maksatları) yazar.
Dinin farklı yorumlarına tahammül edemeyen, sadece kendi yorumunu hakiki ve meşru gören, kendi din anlayışını tek doğru söylem olarak yerleştirmeye çalışan, farklı düşünceleri daha doğmadan boğan bir kesim türedi. Farklı görüşlere tahammül edemediklerinin ve birer tekfir makinesine dönüşen bir Harici zihnin yansıması olduklarının farkında bile değiller.
İslam'dan daha önemli daha birincil bir sorunu ve aidiyeti olan; belli bir parti, ekol, cemaat ve örgüt bağlılığı içinden dini algılayan bir sının kuşatıcı bir din algısını sahip olmasına imkân yok. Onun için din içinden algıladığı ve zihnine yerleşen dar algıdır. O algıya gelen her eleştiriyi dine yönelmiş bir eleştiri gibi algılar ve şiddetle karşı çıkar. Din de zaten ait olduğu ideolojiye hizmet ettiği ölçüde meşrudur. Öyle değilse, semantik bir müdahale yapılarak din kişinin ait olduğu grubun hedeflerine uygun bir hale getirilerek ikinci bir dini retorik üretilir. Bu müdahalenin alt yapısı da dinin yanlış algılandığı tezi ile doldurulur.
Entelektüel ahlaksızlığın temel ilkesi; kendisi gibi düşünmeyen herkese hakaret etmektir. Kürt milliyetçisi, Türk milliyetçisi, muhafazakar, İslamcı, Kemalist... Bütün ideolojilerin içine sinmiş bir genellemeci düzeysizlik var.
Bu durum ideolojilerle değil, kişilikle ilgilidir.
İdeolojik sloganlar günlük tatmine yönelik tavırdır. Duyguları okşar, tatmin eder; ancak köklü çözümler üretmez. Öyle görülüyor ki, entelektüellerin önemli bir bölümünü sloganlar eser almış. Sloganın egemen olduğu yerde sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak mümkün değildir.
Militan kibirlidir, sinirlidir, ağzı bozuktur, alıngandır, her değerlendirmenin kendisi için yapıldığını düşünür. Kibir kötüdür diye bir genelleme yaptığınızda ilk cevap verecek kimdir? Militan için içinde bulunduğu grubun yanlışı yoktur. Bundan dolayı parti liderini veya şeyhini yüceltir. Kendi varlığını onlara adar. Militan, doğruların değil, içinde bulunduğu yapının çıkarlarını önceler. O yüzden fanatiktir.
Fanatik, militan taraftarlığın ruhunu teslim aldığı insanlar, karşıdakini de aynı algılamaya müsaittir. Sizin bir düşünürü hem eleştirip hem ondan yararlanmanızı asla anlayamazlar. Konumu, bilgisi, birikimi ne olursa olsun hiç bir beşerin hatasız olamayacağını kavramakta zorlanırlar. Bu yüzden insanlar entelektüel tartışmada fanatik futbol taraftarı gibi davranmaktan kendilerini alamıyorlar. Kavramlar üzerinden süren bir tartışma dedikoducu ruhu tatmin etmez. Hemen konuyu kişiselleştirme eğilimine girer. Çünkü anlama diye bir derdi yoktur.
Bir değeri menfaatleri uğruna araçsallaştıran insanın mutlu olması mümkün değildir. Çünkü yaptığının farkındadır. Kendini olduğundan farklı göstermek için harcadığı çabanın ahlakı bir karşılığının olmadığının bilincindedir. Münafık, nefret ettiği rolü oynamak zorunda kalan insandır.
Politik taraftarlığı anlaşılır sosyolojik bir zemini var. Nihayet taraftarlığı besleyen sevgidir ve duygusallık kaçınılmazdır. İlkesel olarak yapılan paylaşımdaki düşünceyi eleştirmek yerine, paylaşımı yapanın kişiliğini tartışmaya açan yorumlama biçimini önemsemem. Bu yüzden doğru veya yanlış yapma hakkı vardır eleştiri yapanın. Ama bu kişiliğini eleştirme hakkını vermez.
Asla içinde yaşadığınız, mensup olduğunuz parti ya da cemaatin yanlışlarını militanca savunmayın. Hakikati aramanın bir gruba ait olmaktan çok daha değerli olduğunu bilmek gerekir.
Önce retoriği kurar sonra o retoriği destekleyecek temellendirme yapmaya kalkarsanız kaçınılmaz olarak geçmişten seçme yapmak zorunda kalırsınız. Oysa olgudan retoriğe gidilirse, şu an var olan bir duruma geçmişten delil arama yanlışına düşülmez. Bugün ortaya çıkan sisteme, geçmişteki bakışlar üzerinden eleştirel bakmak, anakronizme götürür. Sağlıklı bakış, bugün ortaya çıkan olgulara eş zamanlı olarak bugün verilen tepkileri değerlendirmekle olur. Bugün ortaya çıkan başkanlık sistemi değişikliğine bugün verilen tepkileri ölçüt alarak değerlendirme yapmak gerekir. Anayasa referandumu gündeme geldiğinde, bu referanduma geçmişte değil bugün verilen tepkiler eşliğinde sağlıklı analiz yapılabilir. Daha açıkçası geçmişte başkanlık konusunda yapılan değerlendirmeler değil, şimdi yapılan değerlendirmeler üzerinden analiz yapılmalıdır.
Ara sıra olayları değerlendirmede kullandığınız paradigmanın(kavramsal sistemin) ve ona bağlı parametrelerin (Ölçütlerin) doğruluğu üzerine düşünün.
Paradigma terazi gibidir. Terazi hatalıysa doğru ölçümün imkanı yoktur. Bazı durumlarda paradigmayı değiştirmek gerekir. Kuşkusuz bu kolay bir iş değildir. Çaba ister, emek ister, cesaret ister. Garaudy, İslamı tercih edip paradigmayı değiştirdiğinde, yayın dünyasını elinde tutan Yahudi sermayedarların müthiş bir baskısıyla karşılaşmış, uzun süre kitaplarını bastıramamıştı.
Zaman zaman entelektüellerde savundukları düşünceleri değiştirebilirler. Dolayısıyla bir entelektüeli eleştirirken artık vazgeçtiği düşünceler üzerinden eleştirmemek gerekir. Diğer yandan düşüncede tutarlılığın önemli olduğunu da vurgulamak gerekir.
Çeşitli platformlardaki tartışma programları ve bu programlarda sergilenen tavırlar, tartışma üslubu konusunda derin bir ahlaki sorunun olduğunu gösteriyor. Tartışmacılardan bir bölümünün muhatap üzerinde egemenlik kurmaya çalıştığı ve bağırarak onu sindirmeye çalıştığı çokça rastlanan bir tavır haline gelmiştir.
Tartışma programlarında bazı tartışmacıların sesini sürekli yükseltmesi ve bağırması neyin işaretidir? Şurası açıktır ki, otoriterlik mutlak haklılık düşüncesinden kaynaklanır. Bunun da en belirgin göstergesi karşı düşünceyi boğmak, baskı altına almak ve susturmaktır. Bu anlamda yüksek ses, muhatabı sindirmeyi amaçlayan şiddettir. Şiddetin olduğu yerde düşüncenin değil, duyguların egemenliği vardır.
Ne yazık ki, entelektüel dünyamızı, futbol fanatizmine benzer patolojik tepkiler esir almış durumda. Kimse karşısındakini dinleyip anlamaya fırsat tanımak istemiyor. Anlamak yerine onu tanımlamayı tercih ediyor. Oysa her tanımlama sınır çizmektedir. Sınır çizdiğimiz ve olumsuzladığımız bir kişi, gurup ya da düşünceyi anlamamıza imkan yoktur.
Türkiye siyasetine egemen olan şiddet kültürünün toplumsal bir zemini var kuşkusuz. Toplumsal fay hatlarını kaşıyarak ( Alevi- Sünni, Türk- Kürt, Gerici - Çağdaş), deprem üretmesi muhtemel anlaşmazlıklar üzerine siyaset yapmak kutuplaştırmayı artırıyor.
Farklı dil ve etnisiteleri tehdit olarak görme aslında onları ötekileştirmektir. Gelinen noktada hala Kürtçeyi tartışıyorsak gidecek çok yolumuz var demektir. Şunu kabul etmek gerek: Yaygınlığı, yapısı, konuşanların sayısı ne olursa olsun, diller arasında meşruiyet sıralaması yapılamaz. Bizim Türkçe için hissettiğimiz şeyi, Kürtler Kürtçe için hissediyor.
Kur'an'ın diliyle söyleyelim: "diller yeryüzünde Allah'ın ayetidir." Allah'ın verdiği hakkı kimse insanların elinden alamaz. Bu Allah'ı tanımamaktır. Ötekini yok ederek, varlığını inkar ederek, varacağımız hiç bir menzil yoktur. Anadolu kültürü farklılıkları bir arada yaşatma konusunda önemli bir tecrübeye sahiptir. Bu anlamda farklı kültürlerin varlığı tehdit değil, zenginlik olarak algılanmalıdır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren resmi olarak uygulanan Türk milliyetçiliği ve laiklik politikaları toplumsal birliği sağlamaktan ziyade kutuplaşmayı daha da derinleştirdi. Siyasette hala bu bölünmenin yansımalarını izliyoruz.
Kur'an bizi Yumuşak ve sakin konuşmaya çağırır. "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları da, doğru yolu tutanları da en iyi bilendir." ( Nahl /125) Bu ilke bütün tartışmalar için geçerli temel parametredir. Bir düşüncenin etkili olması sesin yüksekliğine değil, ifadenin gücüne bağlıdır.
Bize düşen en önemli görev kutuplaşmayı önlemektir. Bunun en önemli yanı, kutuplaşmayı önleyecek yeni bir toplumsal sözleşme yapmaktır. Kutuplaşmadan çıkar sağlamaya çalışan, sürekli iç düşman üreten, ötekileştirişi siyasal dilden uzak durmak gerekir. Bizim gibi düşünmeyenler, ülkemizi parçalayacak ve emperyalistlere uşaklık yapacak kişiler değildir. Farklı düşüncelerin rahmet olduğunu kabullenmek gerekir.
Kendimizi hakikatin merkezine koyarak davranmak, doğası gereği diğerlerini düşman görmekle sonuçlanır. Bu düşünce biçimi kaçınılmaz olarak faşizme varır.
Bilgi elde etme araçlarından biri belki de en önemlisi tartışma yöntemidir. Ancak bu yöntem çatışma yaratmaya da oldukça uygun bir yapıya sahiptir.
Tartışmanın sağlıklı olabilmesi için uyulması gereken ilkeleri şöyle sıralayabiliriz:
1-Tartışmada muhatap kişi küçük düşürmemeli, kişilik özellikleri olumsuz anlamda kullanılmamalıdır.
2-Muhatapla hiçbir şekilde alay etmemelidir
3-Muhataba gereksiz ve delilsiz suçlamalar yapmamalıdır.
4-Muhataba iğneleyici sözler söylenmemelidir.
5-Tartışmanın hiçbir aşamasında doğru olmayan bilgi kullanılmamalıdır.
6-Tartışmayı kazanma hırsı ve kaybetme korkusu esir almamalıdır.
Kuran’a göre meşru bir tartışmanın temel ilkeleri şunlardır:
1-Tartışmada kullanılan bilgilerin delile dayanması gerekir.
2-Amaç hakikatin bulunması olmalıdır.
3-Gereksiz konularda tartışma yapılmamalıdır.
4-Tartışmaya katılan taraflar iyi niyetli olmalıdır.
5- Tartışma sırasında muhataba karşı samimi olmak gerekir.
6-Tartışılan kişinin durumu dikkate alınmalıdır.
Hayatın her alanında olduğu gibi, tartışma yöntemi konusunda da belirleyici ve uymamız gereken ahlaki ilkeler vardır. Bu ilkeler, tartışmanın genel amacının hakikate ulaşmak olduğu hedefi etrafında anlam kazanır.
Psikiyatri Neden Kadınlara İhanet Ediyor?
23.08.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Yeni Bir Dünyaya Uyanmak… ABDULAZİZ TANTİK 11.09.2025
Aile Huzuru FEYZULLAH AKDAĞ 14.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Tartışma ve Eleştiri Ahlakı YUSUF YAVUZYILMAZ 13.09.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025
Çokluğun İflası KADİR ÇİÇEK 26.08.2025
ÇARE ARAMALIYIZ! ORHAN GÖKTAŞ 28.08.2025