metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Su, Zaman ve Bir İsraf Psikolojisi

ZEYNEP YÜCEL
30.01.2023

Suyla zamanın doğrudan ve de girift, derin bir ilişkisi olmalı; zamanın su gibi akması deyiminin anlamından daha öte... Ve bunların insanla olan ilişkisi: Suya da zamana da tadını, rengini, kokusunu veren insan... Onlarsız var olamayacağımız gerçeği ile birlikte, bize tasarruf hakkı en bariz ve kapsamlı şekilde verilmiş emanetler adeta... Şeffaflık ve sadelikleriyle bizim şekillendirmemize ne kadar da açıktırlar... 

Varlığını yokluğunda anladığımız, onlarsız hayatımızı sürdürmemizin mümkün olmadığı nimetler vardır. Her nimetin böyle bir boyutu olmakla birlikte, bazıları hayat-memat meselesidir. İnsan için yaşamsal önemdedir. Örneğin, artık zamanınızın kalmayışının adı ölüm değil midir? Su da canlılığı atfettiğimiz ana unsurdur nefesten sonra. Gıdamız, sıhhatimiz, ibadetlerimiz, sanayimiz... Her şey için vazgeçilmezdir. 

Geldiğimiz noktada dünyada su sıkıntısı çekilmeye başlandı bile... Bunun yanında, israfı haram bilen müslümanlar olarak, abdest alırken kullandığımız su miktarı, abdest almak için kullandığımız su miktarından çok daha fazla mesela... Tıpkı yaşarken kullandığımız, yani değerlendirdiğimiz zaman diliminin, atladıklarımızdan ziyadesiyle az olması gibi... 

Hayatımızı kolaylaştırması ve dolayısıyla da kendimize zaman kazandırması beklenen tüm teknolojik gelişmelere rağmen bir türlü yetmez hale gelen, nasıl geçtiğini ısrarla ve en anlayamadığımız diğer şey ise zaman... Bunu ne kadar sık ve rahatça telaffuz ediyoruz değil mi? "Nasıl geçtiğini anlamadım yine zamanın" sözüne, muhataplar da genellikle en güçlü empati ile onay veriyor. "Aslında benim vaktim çok da öyle anlamadan gitmiyor, çok bereketli" diyenlere pek de kolay rastlanmıyor ve böylece, bir şeyleri anlamamız için bize verilmiş zaman, nerdeyse herkes için nasıl geçtiği anlaşılamadığı konusunda ittifak edilen unsur oluyor. Bu müştereklik, bir nevi "elle gelen düğün bayram" misali, kendimizi yeterince kötü hissetmemize de mani oluyor. Sonuçta, "ne yapalım canım, herkes öyle" gibi bir sığınma cümlesi gelip orta yere kuruluyor.

Hayati kaynaklarımızı, ömrümüzü, bize emanet edilen nimetleri hakkıyla kullanmamız gerekir ve bu modern zamanın hızında başarmakta zorlandığımız bir mücadele. Sınırsızca ve sorumsuzca harcamak, tüketmek isteğinden, insanoğlunun doyumsuz bir tarafından zaten hep bahsederiz. Ancak, aslında bu yazının dikkat çekmek istediği nokta tam olarak bunlar değil, bunların ardında, bir nevi zemin teşkil eden, içten içe var olan farklı bir inanç ve hissiyat boyutu; ağırlıklı olarak da sonsuzluk, bitimsizlik inancı. Şöyle ki:

Zaman ve su birlikte akıp gidiyorlar... Buna rağmen içimize su serpen her neyse, endişesizce tüketime devam ediyoruz. Peki, bunca hayati iki unsur, aynı zamanda nasıl en hoyratça harcadıklarımız olabiliyor? Bu tüketim çağındaki israf anlayışının sonucu olan sıradan bir müsriflik mi? Yoksa derinlerde başka nedenleri de olabilir mi? Buna birkaç başlıkta cevap arayalım.

Birincisi, insan emanetçi olduğunu unutabilir. Kendi mülkiyetini istediği gibi, istediği kadar kullanabileceği yanılgısına düşebilir. Tasarrufunu israftan yana kullanır, hoyratça tüketir. (Bilimin dünyaya hükmetme aracına dönüştürülmesi de malumunuz bu anlayışın bir ürünüdür.)

İkincisi, insan onsuz yaşayamayacağı şeyin yokluğuna, biteceğine ihtimal vermek istemez. Zaman zaman sahip olduğu bazı kazanımların elimizden gittiğini gözümüzde canlandırırız ve canımız yanar. Yine de bir süre daha senaryoyu sürdürebiliriz. Ama aklımıza düşen bizim için en önemli ve vazgeçilmez olansa derhal kaçarız bu ihtimalden, düşünmek, bir an hayalini bile canlandırmak istemeyiz. Özellikle zamanımızın tükendiği düşüncesinin çaresizliğinden çoğumuz kaçmak isteyecektir.

Üçüncüsü ve pek de dikkatimizi çekmemiş olan boyut, bunların kaynağının gökler (!) olduğunu bilmekten dolayı duyulan rahatlık ve güven olabilir. Daha açık ifadeyle bu, adı konulmasa bile Yaratıcıya ve O'nun merhametine, keremine içten içe duyulan bir emniyet hissidir. O'nun hazinesinin sonsuz olduğuna dair kimimizin bilinçli kimimizin bilinçsiz inancıdır.

İsraf, eldekini gereğinden fazla, gereksiz yere, ya da düşünmeden harcamak demektir. Buna yol açan duygu ve düşünce, genellikle ya tüketilen şeyin tükenmesini önemsememek ya da tükenmeyeceğine inanmaktır. Zaman ya da suyun tükenmesinin önemsenmemesi pek de mümkün olmayacağına göre, geriye diğer şık kalıyor. Demek ki zihnimizde ikisinin de bereketi ve bitimsizliği tartışmasız... Bilinç olarak olmasa da hissiyat olarak böyle olmalıyız. 

Sonuç olarak, sonsuzluk duygusu içimizde saklı ve Rabbimizin merhamet ve keremini, farkında olarak ya da olmayarak, bize bahşedilenler üzerinde tasarruf ederken tecrübe ediyoruz. 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş