metrika yandex
  • $42.98
  • 50.54
  • GA43640

Sosyal Çürümede Sadece Erkekler mi Suçlu?

FEYZULLAH AKDAĞ
28.12.2025

Sosyal Çürümede Sadece Erkekler mi Suçlu?

Geçtiğimiz günlerde Adana’da erkek bir halk otobüsü şoförüyle bir kadın arasındaki kavga sosyal medyada büyük infial uyandırdı. Görüntülere göre kadın, şoföre küfür ediyor adam da aynen cevap veriyor. Bunun üzerine kadın adama çanta fırlattıktan sonra şoföre vurmaya başlıyor şoför de aynı şekilde kadına vuruyor. Bunun üzerine ilk saldıran kadın olmasına rağmen şoför gözaltına alınıyor. Kadın ise şu ana kadar herhangi bir işleme maruz kalmadı.

Sanal/sosyal medyada çok konuşulan bu olayda bir yorum dikkatimi çekti. Çok yüksek takip sayısına sahip bir psikiyatri profesörü bu konuyla ilgili şöyle bir yazı yazmıştı: Adana’da çoluk çocuk demeden şu kadına ağza alınmayacak küfürler savuran halk otobüsü şoförünün hak ettiği cezayı almasını sağlayabilir miyiz? Eminim şimdi birileri kadının bunu başlattığını söyleyecek. Ancak kadın suçlu dahi olsa, her erkek bir kadına böyle çirkin sözler sarf etmemesi gerektiğini öğrenmeli. Hele Hele kamu işi yapan kişilerin duygu ve davranış kontrolünün çok iyi olması gerekir. Aksi halde asla bunlara müsamaha gösterilmemeli.

Kim haklı kim haksız mevzusu ile ilgilenmiyorum açıkçası. Bu olayın psikolojik ve sosyolojik kökenleri üzerine konuşulması gerektiğini savunuyorum. Zira ağzımızdan düşürmediğimiz sosyal çürüme, maskülenliğin/erkekliğin toplumdan silinmesi, erkeklerin pasifleşmesi, erkeklerin evlilik yerine kısa süreli cinsel beraberlikleri daha fazla tercih etmeleri gibi birçok meselenin biraz da yukarıdaki profesörün yazdıklarından ve yazamadıklarından kaynaklandığı kanaatindeyim.

Prensip olarak profesör beyin yazdığı her bir kelimenin altıma imzamı atarım. Hatta “kadın suçlu dahi olsa” dediği kısma bile katılıyorum. Ancak profesör beyin yazmadığı ve ya yazamadığı şeylerden dolayı bu yazısı benim açımdan hükümsüzdür. Bu hükümsüz tavır, delilik çağı olarak adlandırdığım günümüz çağında çok rahat taraftar toplayabilen ve “örnek insan” etiketi alabilmek için fazlasıyla yeterli bir tavırdır. Lakin asıl mesele yazılamayanlarda. Bunu yazabilenler de “çağdışı, yobaz, seksist, ayrımcı” gibi çağımızın cüzzamlısı damgası yemekten kurtulamıyorlar. Ama sosyal çürüme başta olmak üzere toplumsal hastalıklara ilaç olmak istiyorsak reçete, madalyonun her iki yüzüne bakılarak yazılmalıdır.

Profesörün tavrı sadece erkeğe emir veren, sınır çizen, yol buyuran bir tavır. Bu tavır delilik çağında son derece sempatik duruyor. Üstelik bunu yapan erkek biri olunca da günün kahramanı oluveriyor. Günümüzde psikolojik olarak erkeği dövmek, aşağılamak, suçlamak, küfretmek, sınır çizmek ama bunların binde birini kadına yapmamak güvenli alanda kalabilmektir. Ancak toplumsal sorunlara çözüm bulmakta samimiysek bu toplumun diğer yarısı olan kadınların da gerektiğinde eleştirilmesi gerektiğini açıkça ifade edebilmeliyiz. Aksi takdirde tam olarak profesör beyin güvenli alandan ucuz kahramanlık yaptığı cümleler duyarız.

Mesela profesör bey şoför ile ilgili yazdıklarının noktasına dahi dokunmadan sonuna “kadınlar da her zaman bir erkeğe karşı zarafetini, nezaketini korumalı ve erkeklerle olan iletişimlerinde bazı ölçülere dikkat etmeli” gibi tıpkı erkeğe yaptığı gibi “–meli, -malı” ekleriyle zorunluluk ifadeleri içeren bir ekleme yapsaydı acaba yine günün kahramanı olabilir miydi? Cevap: Elbette ki hayır…

Zira “siz kimsiniz de kadınlara ölçü koyup sınır çiziyorsunuz!” diye büyük bir linç yemiş olurdu. Bu cesareti koca devletler bile gösteremezken bir insandan beklemek elbette haksızlık olur. Lakin madem cesaretiniz yok en azından susun be kardeşim! Ucuz kahramanlık peşinde koşup sadece erkekleri dövmeyin! Entelektüel, toplumda saygın bir yere sahip nice insan ile özelde konuşurken erkek ve kadınların hatalarını açıkça söyleyebilen ancak kamuoyunda sadece erkeklere sallayan nice tanıdığım insan var. Çünkü cehaletle, yobazlıkla, çağdışılıkla suçlanmaktan, makamlarını kaybetmekten KORKUYORLAR.

Peki, bu ayrımcı tavır bizi nereye getiriyor? Tam olarak delilik çağına getiriyor işte. Herkes aslında biliyor ama bilmezden geliyor. Sosyal çürüme varsa bunu erkekler, kadınlarla beraber yapıyor. Koca, karısını aldatıyorsa başka bir kadınla aldatıyor. Erkek, sanal fahişelere para yediriyorsa fahişeliği yapanın cinsiyeti kadın. Erkek, pavyonda tarlayı erotik dans yapan “Dilber” için satıyorsa Dilber adlı kişi bir kadın. Zenginler âleminde tanıdığı her erkekten “birkaç dal yol getir de uçalım” diye ot(uyuşturucu) isteyen bir kadın ve daha niceleri. Yani son tahlilde bu pislikleri yapanlar erkek ve kadın. Fakat günün sonunda sanal fahişelikten para kazanan kadın Türkiye’nin en tanınan kadın şarkıcılarından birinin programına konuk oluyor ve fahişeliğiyle saygı kazanıyor. Ama ona abone olup para kazandıran erkek sapık oluyor. Her sabah ekranlara sözde haber sunmak için çıkan kadının vücudunun her bir kıvrımını bilerek, isteyerek göstermesi ekmek parası ama onu görüp tahrik olan erkek sapık oluyor…

Neticede sosyal çürümeye sebep olanlar erkekler ve kadınlarken dayak yiyen, yola getirilmeye çalışılan her kötülüğün nedeni olarak görülen sadece erkekler oluyor. Durum böyle olunca da çürüme tüm hızıyla pis kokular eşliğinde toplumu yok ediyor. Erkekler bu olağanüstü ayrımcılıktan dolayı pasifleşiyor, inisiyatif almıyor, sorumluluktan kaçıyor. Erkek olmanın vakarını, koca olmanın namusunu, baba olmanın kudretini kendinde bulamayıp aile kurmaktan kaçıyor –Bizim Aile filmindeki Yaşar Usta’nın kulakları çınlasın-. Erkekler oyun, arkadaş, porno ve sanal medya duvarlarıyla örülü hayatlarının içine hapsoluyorlar. Ben şahsen ümidimi yitirmek üzereyim. Ne zaman ki gerek devlet politikalarından gerekse de etkili insanlardan gelen “-meli, -malı” cümleleri her iki cinsiyet için de olursa; korkusuzca konuşup politika geliştirilirse işte o zaman sosyal çürümenin bitmesine dair ümidim canlanacaktır. Aksi halde sağlam elma, çürük elma ile temas ettiği müddetçe çürük elma sağlam olmaz lakin sağlam elma çürür. 2 kere 2=4

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
A. Dalkılıç | 28.12.2025 22:04
Erkek olmanın vakarı, koca olmanın namusu, baba olmanın kudreti... Kadın olmanın edebi, eş olmanın namusu, anne olmanın sorumluluğu... Her tespitinize bir 'kadın' olarak katılıyorum. Her iki cinse birden 'Edep Ya Hu!' denilmeli, sizin 'delilik çağı' benim de 'arsızlık çağı' diye adlandırdığım bu çağda. Teşekkürler.