metrika yandex
  • $32.46
  • 34.71
  • GA18240

Kendimizle Aramızdan Çekilmek

ZEYNEP YÜCEL
27.03.2023

İnsanın hakikate ulaşma aracı olarak en muhtaç olduğu bilgi, kendisine dair bilgi olmalıdır. Burada insan hem bilinen nesne, hem bilen özne pozisyonundadır. Nesne ve öznenin mahiyet olarak aynı olmasının, bilgiye ulaşmayı kolaylaştıracağını düşünebiliriz. Oysa burada yakınlığın perde olması gibi bir paradoks ortaya çıkar.

İnsan en kolay kendinde kaybolabilir. Çünkü görmek için belli bir yakınlık kadar belli bir uzaklık da gerekir. Kendimize dışardan bakmak ise kolay değildir. Farklı benliklerimiz olsa da bunlar nihayetinde geçişkenlik arz eden, aynı prizmanın farklı ışıkları gibidir. Bu nedenle kendimize bakarken öznellikten kurtulmak zordur. Tıpkı fiziksel benimizi görüşümüzde olduğu gibi: Kendimizi başka bir yüzeye yansımadan göremeyiz. Gözlerimize ancak başka bir nesne üzerinden bakabiliriz. Bunun için ilk akla gelen araç aynadır. Gerçekten de ayna, bir kişinin hal, tavır ve davranışlarını olduğu gibi yansıtma özelliğine sahiptir. Ama buna şahitlik edebilecek olanlar sadece üçüncü şahıslardır. Onlar kişiye doğrudan baktıklarında da ayna üzerinden baktıklarında da aynı şeyi görürler. Peki kişinin kendisine bakmasında da durum böyle midir? Ayna kendimizi kendimize, tam olarak olduğumuz gibi yansıtabilir mi?Hayır. Çünkü, aynaya baktığımıza dair bilincimizin süzgecinden geçen bakışlarımız doğal bakışımızı, davranışlarımız doğal davranışlarımızı yansıtamaz. Kendimizle göz göze geldiğimiz anda bakışımızdaki ifademiz değişir. Doğallık kaybolur. Kamera kayıtları için de aynı şey geçerlidir. Söz konusu bir canlı yayın ise kişi kameraya bakarken, karşısında duruşunu ister istemez etkileyen muhayyel muhatapları vardır. Bir video kaydı ya da fotoğrafını sonradan izlediğinde ise araya giren zaman faktörü doğrudan şahitlik imkânını ortadan kaldırır.

Aynı şekilde, iç görümüzde de kendimize dair gözlemci benliğimiz, kendimizle aramıza girer. Çözüm, kendimizi aradan çıkarmaktır... Nefsini bilmek, Rabbini yani hakikati bilmek için, birbirimize en az kendimiz kadar ihtiyacımız var. İnsan insanın aynısıdır. Hayır, bir yazım yanlışı yok, 'ayna' değil 'aynı'sıdır. Aynı hamurdan veya aynı çamurdandır. Özümüz birdir. O nedenle ayna, aynı'nın yerini tutamaz. Kendini tanımak için en sahici yol, mü'minin mümini ayna edinmesidir. Tabi aynadan aynaya fark var... Dev aynası, boy aynası, yanıltıcı ya da kirli paslı aynalar var... Salihler, sadıklar, daha lekesiz daha pürüzsüz daha güvenilir aynalardır, en başta Efendimiz (s.a.v.)... Onun siretini ve sünnetini hepimizin üzerine gökyüzü gibi uzanmış gümüşî bir ayna gibi tahayyül edebiliriz. 

Arkadaşlık, iş, komşuluk vb. bağlardan ötürü kimlerle berabersek onlara benzediğimiz bir gerçek. Aslında maksadımızı doğrudan ifade eden ortak bir tecrübemiz bu durum. Biraz daha dolaylı, yani biraz dikkatli bir gözle bakınca ise bazı kişilerle beraberliğimizde kendimizi kendimize yakınlaşmış hissederiz. Onlarla beraberken kendimizdeki müspet-menfi yönleri, yahut başka bazı özelliklerimizi fark ederiz. Asıl önemlisi; kendimizi iyiye doğru yönelmiş, eksiğimizi kapatma, yanlışımızı düzeltme iştiyakında buluruz. İşte bu, öz'e, gerçek kendiliğimize, ahsen-i takvim üzere olan fıtratımıza yaklaşma hissiyatıdır. Nefsimizi bilmek kendi içimize gömülmekten değil, birbirimize ayna olmaktan geçer. O yüzden kişinin kendisini bilmesi kendi dışından ama kendi olarak görmesi, hem gözlem hem de tecrübe bakımından nesnel bir zemin sağlar. Yani kendimize dair bilgimizin nesnelliğini, kendimizi aradan çıkarmamıza borçluyuz.

“Öyle sanırdım ayriyem, dost gayridir ben gayriyem,

Benden görüp işideni bildim ki ol canan imiş”

                                                            Niyazi Mısrî

 

Hayırlı Ramazanlar…

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş