İnsanın en önemli vasfı düşünmesidir. René Descartes’in “düşünüyorum öyleyse varım” sözü her kesimden kabul görmüş bir sözdür. Burdan yola çıkarsak insana verilecek en büyük zarar, yaşam hakkından sonra düşüncenin ifadesinin engellenmesidir diyebiliriz.
Düşünce ve inanca yapılan her türlü engelleme veya müdahale insanlığa yapılmış sayılır.
İnsanlar istedikleri gibi düşünebilir, istediklerine inana bilir, istedikleri dine girebilir, istedikleri dini veya tanrıyı inkar edebilir, istediğini kutsalı sayabilir veya istediği kutsalı red edebilir, istediği siyasi düşünceyi kabul ve red edebilir. Bunu açıkça ve hiçbir şeyden çekinmeden ifade de edebilir. Bu ifadenin engellenmesi insanlık adına kabul edilemez.
Çağdaş batılı düşünceye sahip olanlar bu özgürlüğün dinlerde olmadığı gibi bir bilgiye ve yargıya sahiptir genelde. Çünkü pozitif bilim düşüncesine sahip düşünürlerin “din” algısı tahrif edilmiş, vahiyle bağı kesilmiş, insanlar tarafından araçsallaştırılmış dinlerdir. Çağdaş batılı düşüncenin yeşerdiği zemin tahrif edilmiş Hristiyanlığın toplumları karanlığa boğduğu, ruhban sınıfın mülkü, üretimi, yönetimi ve siyaseti tekeline aldığı, insanları sınıflara bölüp sömürdüğü, insan iradesinin yok yasıldığı, düşünmenin yasaklandığı, güçlünün haklı olduğu, kadının insan yerine dahi konulmadığı bir zemindir. Batılı insanın böyle bir zeminde kendilerini köleleştiren ve geri bırakan bir din’e karşı savaş açması takdire şayan bir durumdur. İnsanın en kıymetli varlığı olan özgürlüğü için mücadele etmesi kadar onurlu bir davranış olabilir mi?
Batılı insanın tahrif edilmiş din ve tanrı algısıyla yapmış olduğu bu mücadele, din’in ve tanrı inancının insanlar tarafından uydurulmuş olduğu inancını doğurmuştur. Bu inanç kendi bağlamında doğru ve haklı bir inançtır. Çünkü insanları baskı altına alan tahrif edilmiş Hristiyanlık ve Tevhit ilkesinden ayrılmış bir tanrı inancı insanlar tarafından uydurulmuştur. Bu uydurma din ve tanrı anlayışına yapılan akıl dışılık, bilim karşıtlığı, düşünce karşıtlığı, insanın afyonu olduğu, kadın düşmanı olduğu, güçlüleri haklı kabul ettiği ve benzeri temel eleştiriler de haklı ve doğru eleştirilerdir.
Ancak pozitif bilimcilerin yanıldıkları çok önemli bir konu var, o da bu din algısını genelleştirip İslam’ı da bu potanın içine atmalarıdır. İslam tam da onların itiraz ettikleri ve mücadele ettikleri sebepler yüzünden vahy edilmiş bir dindir.
Hıristiyanlık ve öncesindeki dinler insanlar tarafından tahrif edildiği için gönderilmiş bir dindir İslam. İslam bu dinler Allah’ın insana verdiği en doğal hakları yok sayıp, insanı köleleştirip, belli sınıfların hakimiyetini kurup bir zulüm düzenine dönüştüğü için gönderilmiş bir dindir.
Batılı insan verdiği bu onurlu mücadele ile İslam’a yaklaşmıştır aslında.
İslam inancı tahrif edilmiş dinlerin aksine insanın özgürlüğünü merkeze alan bir dindir. İslam’a göre Allah insanı özgür bırakmıştır. İnsan hür iradesiyle kabul etmediği ve yapmadığı hiçbir eylemden sorumlu tutulamaz. Dinde zorlama yoktur hükmü İslam’ın temel ilkelerinden biridir. İslam bir saatlik düşünmeyi binlerce saatlik nafile ibadetten daha kıymetli sayacak kadar da düşünmeye önem veren bir dindir.
Günümüz Müslümanları İslam’ı temsilden uzak bir yaşantı içindedir. Müslümanların Kur’an ve Hz. Peygamber(as)’in emir ve yasaklarına yani İslam’a rağmen ortaya koydukları yaşam tarzı İslam’a mal edilemez.
Bugün dünyayı tek başına yönetmek isteyen, bütün zenginliği tekeline almaya çalışan, gözü doymaz, hak hukuk tanımaz, tüm insanları kendi kölelerine dönüştürmek isteyen azgın ve bencil güçlere karşı insanlığı kurtaracak olan tek dinamik güç İslam’dır.
İslam tüm insanları dinde ve insanlıkta kardeş olarak kabul eden, İnsan düşüncesi ve onurunu en kıymetli değer sayan, Adalet’i tesis etmek isteyen tek düşüncedir.
Vesselam…