BİRİNCİ ÇIKIŞ : SEZAİ KARAKOÇ
Tarih her konuda süreklidir. Bu dünya hayatının yapısı gereği. İnançsızlık sürdüğü gibi inanç da sürüp gidecektir. Hayat: hakikat savaşı ve karşı savaşlar, baş kaldırmalar…
Sürekli gece / Sürekli kış / Sürekli ölüm yoktur.
Putlar, tanrısızlık ortamında üreyen ruh mantarlarıdır. İnkâr tutsaklık, inanç özgürlüktür.
* * *
Ahiret inancı, kitaplarda yazılı satırlar olmaktan öte geçmedikçe, dünyataparlık, madde tutsaklığı, yani, ruhun zindan karanlığına mahkumluğu sona ermeyecektir.
Kuran… İnsan ona yaklaştıkça hakikate yaklaşmanın büyük mutluluğunu, huzurunu ve heyecanını aşk ve coşkusunu bulur içinde. Ondan uzaklaştıkça, erdemsizliklerin, büyüklenmenin bataklığına saplanır.
İnancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.
İnsanlara gurur gelmesin, acizliklerini unutmasınlar diye Allah, ölümü yarattı. Bunu hiç unutmayarak, saatleri ve dakikaları, zamanı tam anlamıyla değerlendirmek: İştebu dünyada bize düşen budur. Bundan ötesi bize ait değil.
Taklit, toplum ruhunun firengisi; aşağılık duygusu, toplum zihninin cüzamı; zengin düşünce hayatını yitiriş, toplum hayatının kanseridir.
Herkes gibi olmak, olmayacak bir şey. Herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey
Cami, mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve devlet, kürsüsüyle bir okuldur.
Camiyi hayattan sürmeye başladık başlayalı, adeta ilahi bir ceza olarak biz de hayattan sürülmeye başladık.
Allaha teslim olan eşyayı teslim alır. Hayat sade olmalı, ama yalın olmamalı.
Doğuyu Batıyı bilmeliyim. Eski uygarlıkları derinlemesine incelemeliyim. Yükseliş ve düşüşlerin sebeplerini derinden derine araştırmalıyım. Allah’ın insanoğluna en büyük nimeti olan İslâm inanç ve medeniyetine mensup olan bir toplum nasıl olur da bugünkü acıklı duruma düşer? Bunun mutlaka bir veya bir çok sebebi vardır. Bunu bilmeliyim. İşte bütün bu konuları incelemekte ilim benim rehberim olacaktır
Yani sadece psikolojik Müslümanlık, sadece sosyolojik Müslümanlık veya sadece tarih içi Müslümanlık yetmez. Her Müslüman önce, kendi iç dünyasında Müslüman olmalı, fakat ondan ayrılmaz bir şekilde toplum içinde ve toplum halinde de Müslüman olmayı idrak etmeli. Ve nihayet bu psikolojik ve toplumsal muhtevaya mutlaka tarih şuurunu da eklemeli.
Tarlayı dıştan kuşatanlardan başka bir de içten çürütenler türedi. Halbuki Peygamber ne paraya, ne de halkın neftsen gelen desteğine dayanmış ve güvenmişti. Hazreti Hatice’nin bütün Arabistan’ı kateden kervanları donatacak çaptaki servetini, peygamberliğinin ilk iki üç yılı içinde İslâm uğruna harcamıştı. Yoksa İslâmı bir servet biriktirme aracı yapmamıştı. Hiçbir dünya gücüne değil, yalnız Allah’ın gücüne inanmış ve güvenmişti. Allah da Onun bu ihlâsına karşılık hem dünyayı, hem ahreti, Ona, kimseye bağışlamadığı ölçüde bağışlamıştı. Bu bağışlar, O’na da ümmetine de yetmiştir
Bütün zulümler, haksızlıklar, eksiklikler, bu dünyayı bu dünyadan ibaret bilmekten kaynaklanıyor. Öteye ruhların kapalı oluşundan. Kalplerin mühürlü oluşundan. Vakti hep “öğle” sanışımızdan. “İkindinin” sırrından habersiz oluşumuzdan. Akşamı, güneş batmadan düşünmeyişimizden, geceyi, gece gelmeden hatırlamayışımızdan.
Müslümanların kendine dönüşmesi, başka bir kültüre dönüşmelerinden belki daha güç, ama tek kurtuluş umutları olacaktır.
Bir değer ortaya koymak, kendini yaşamaktır. Eleştiriden öteye gidememek, başkalarını yaşamaktır. Sürekli olarak sadece başkalarının yaptığını eleştirmek, eleştirilenin halesi haline gelmek demektir. Kendi yaşamını bir kum saati gibi boşaltıp başkasının yaşamını onun yerine doldurmuş olur, kendini bırakıp hep başkasına dikkat eden. Başkasının zamanını kendi zamanının yerine yerleştirmek, kendini ölü haline getirmek sonucunu doğurur bu dikkatin yerinden oynaması.
Sürekli sınav, sürekli öz eleştiri, sürekli fedakârlık ve feragat, sürekli samimilik, insan ruhunun kemalini de, medeniyetin üstünlüğünün devamını da sağlayan temel faktörlerdir.
Büyük İslam Birliği’nin kurulması ideali, ruhlarda diriltilmeli ve bu idealin gerçekleştirilmesi için de ne gerekiyorsa yapılmalıdır. İslâm dünyasının kurtuluşu bu atılımla mümkündür. Aksi, esaret ve köleliktir.
Anlaşılıyor ki, İslâm âleminin kaderi, Türkiye’deki kördüğümün çözülmesine bağlı.
Tek çare ve çözüm, İslam dünyasının, uyanıp Batı’nın NATO’su gibi bir askeri güç, AB gibi bir siyasi birlik oluşturmasıdır.
Özgürlüğün bedeli, özgürlüğü yitirmeyi göze almaktır.
İnsana gerekli olan, görev bilinci ve ödev ahlakıdır.
Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.
(Sezai Karakoç Sözleri)
Hazırlayan / MEHMET YAVUZ AY
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
Halep Savaşı başladı
02.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Gazze'de Öldürülenler Kadın ve Çocuk
09.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024