Ülkemiz yine seçime hazırlanıyor. Temsili Demokrasi, seçilen temsilcileri (vekilleri) Meclis’e gönderecek.
Cumhuriyet de, göreve talip olan adaylar içinden, Reisi Cumhur’unu seçecek.
Rejim aynı rejim, sistem aynı sistem, Anayasa aynı Anayasa… İnsanlarda beklenti yine çok büyük, seçime sihirli bir değnek anlamı yüklemeye devam ediyor. Şartlanmış/şartlandırılmış...
Eğer desteklediği parti kazanırsa, apayrı bir dünyaya gözünü açacağından öylesine emin ki; hayali bile onu coşturmaya yetiyor. Anlaması zor bir telaş, tarifi zor bir heyecan…
Oysa bilinen şu, önceden olduğu gibi; seçimi kaybeden adaylar çok üzülecek, kazananlar/koltuğunu koruyanlar ve kadroya yeni katılanlar ise çok sevinecek...
Diğer yandan ülkeyi yönetmeye talip, hiç de azımsanmayacak büyük bir kitle var. Şansı yaver giderse; bir yerlere gelmenin, köşeyi dönmenin en kısa yollarından biri diye bakılıyor politikaya. Çünkü politika; ağzınıza bir parmak bal çalıp, sizi devlet nimetlerinin kenarından köşesinden faydalandırıp, sırtınızı da sıvazlayarak sizdeki bu umudu hep diri tutmayı biliyor. Bu seçimde olmazsa bir dahaki seçimde... Onda da olmazsa daha sonrakinde… Onda da olmadı mı!? Tüm ümitler bir sonrakine…
TEMSİLİ DEMOKRASİ
Dünyada en gelişmiş yönetim biçimi sayılan Demokrasi; ‘egemenlik yetkisi milletin, siyasal denetim de halkın elindedir’ diyor.
İnsan hakları, eşitlik, özgürlük de; Demokrasi’nin Temel İlkeleri olarak sıralanıyor. Temsili demokraside vatandaş bu yetkilerini; siyasi partilerin temsilcilerine devretmiş sayılıyor. Peki, siyasi partiler; temsilcileri/milletvekili adaylarını belirlerken vatandaşın onayına başvuruyor mu? Böyle bir uygulama olmamasının yanı sıra; şapkamızı koysak, ceketimizi assak kazanır gibi ifadelerle seçmen aşağılanabiliyor. Dolayısıyla vatandaştan beklenen; oyunu onların kazanması için kullanıp, işlerine karışmaması…
HAZIRLANMA
Evet, ülkemiz bir seçime hazırlanıyor.
Sürecin işleyişine bakınca; gidişattan endişe duymamak mümkün değil. Zira ‘hazırlanma’ sözcüğü halimizi izahta çok masum çok yetersiz kalıyor. Seçime yüklenen anlam, öylesine abartılı ki; bunun neticesi olarak ortam adeta bir savaş alanı görüntüsünde… Dişler bilenmiş, yumruklar sıkılmış, çatışmak için bahane arayan birçok fanatik insan fırsat kolluyor. Hınç, öfke; hiçbir kural, hiçbir ölçü, hiçbir değer tanımıyor.
Zira yaşanan sıradan bir seçim değil de; bir ölüm-kalım meselesi, bir yok oluş-var oluş mücadelesi olarak tanımlanıyor ilgililer/yetkililer tarafından. Bitmek bilmez hırslarına, sonu gelmez ihtiraslarına ulaşmak için her yolu meşru görüyor, halkı emellerine alet etmekte asla bir beis görmüyorlar.
Politikaya alet edilmeyen ne kaldı ki!?. Din, Kitap, Secde, Seccade, Cami, Kıble, Kâbe… Tüm kutsallar; kullanışlı bir istismar aracına, prim yapan siyasi bir malzeme haline dönüşüveriyor politikacıların elinde…
ÖNEMLİ MİYİM?!
Evet, ülkemiz bir seçimin eşiğinde…
Görüyorsunuz; şurada birkaç gün kalmasına rağmen propagandalar hız kesmiyor. İktidardan, müjde üstüne müjde; muhalefetten, vaat üstüne vaat gelmeye devam ediyor. Telefonlara gönderilen ‘’Kıymetli Hemşerim’’ diye başlayan mesajların ardı arkası kesilmiyor. Vekil adayları; hiçbir toplantıyı, düğün-derneği, açılışı, konferansı, semineri kaçırmamak, görünür olmak için koşuşturuyor. Sevimli görünerek hediyeler sunmayı da ihmal etmiyorlar… Meclise gidecek 600 (altı yüz) kişiden biri olabilmek için tüm bu çabalar... Bunu; halka hizmet aşkı, vatan, millet, dava aşkı diye tanımlıyorlarsa da, işin aslı kısa sürede anlaşılıyor...
Vatandaş genelde bu dönemlerde önemsendiğini hissediyor. Acaba ‘oyu kimin?’, ‘bizi destekler mi?’ diye, pür dikkat gözünün içine bakılıyor olmasını; meğer ben önemliymişim, beni muhatap alıyorlar diye yorumlayabiliyor. Haksız da değil. Meydanlar ona sesleniyor, müjdeler, vaatler onu hedefliyor. Vatandaş bu ilgiyi görünce ister istemez ümitleniyor.
İTTİFAKLARA GELİNCE
Seçim yaklaştıkça; ittifaklar yarışının, ittifaklar savaşına dönüşmesinden samimi endişe duyan; ‘’Şu seçimi hayırlısıyla kazasız belasız bir atlatsaydık’’ duasını sıkça tekrarlayan bir kesim de var. Kavga döğüş istemeyen, bu ittifakların adları ‘Cumhur’ ve ‘Millet’ de olsa, soyadları aynı; ‘İTTİFAK’.
Bu kesim; “Aynı ülkenin, aynı kültürün, aynı inancın, yani aynı ailenin; ideolojilerle birbirine yabancılaştırılmış, birbirinden ayrıştırılmış; düşman kardeşler durumuna getirilmiş çocukları bunlar… Dileriz selim akıl devrede olur, bir olumsuzluğa meydan verilmez.” duası ve temennisindeler…
Şu da bir gerçek; bir ülkenin Anayasasında yönetim biçimi olarak Demokrasi yazması, o ülkeyi yönetenlerin ve halkının demokrasiyi içselleştirdiği anlamına gelmiyor. Türkiye devleti yüz yıllık bir cumhuriyettir demekle de; yönetenlerin ve halkın, cumhur olmanın bilinci, olgunluğu ve sorumluluğunu kuşandığı anlamına gelmiyor. Yakın tarih ve günümüzde yaşananlar bu konudaki eksiklikleri açıkça ortaya koyuyor…
NAMUSUM VE ŞEREFİM
Seçimlerden sonra adaylar içinde milletvekili olmaya hak kazananlar netleşir fakat isimleri ilan edildi diye and içmeden milletvekili sıfatı kazanamaz, demokrasi mabedinin kutsal(!) sıralarına oturamazlar.
Vekillerden öncelikle bu metni; Meclis Kürsüsünde, yüksek sesle okumaları, tüm ülke ve dünyayı yeminlerine şahit tutmaları istenir.
Neleri kapsar bu ant, nelere yemin edilir?
Her milletvekili özetle; ‘’Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk Milleti önünde, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.’’ der.
12 Eylül 1980 ihtilalinin, ilaveler yaparak karmakarışık bir Türkçe ile hazırlayıp, 1982 Anayasası’nın 81. Maddesine ‘and içme’ başlığı ile yerleştirdiği bu yemin metni; böyle giderse, daha uzun zaman, kişilikleri-şahsiyetleri zedelemeye devam edecek gibi.
Malum; ihtilali yapanlar suçlanmış, yargılanmış ve hüküm giymişken; ihtilal mirası olan ve her türlü keyfi yorum ve uygulamaya imkân tanıyan; laiklik, Atatürk ilke ve inkılapları, Milli dayanışma ülküsü gibi ayrıştırıcı, ötekileştirici, dışlayıcı maddeler üzerine and içirme dayatmasından devlet ne zaman vazgeçecek?
İnsanlar ne zaman takiyye yapmayı bırakıp, inandıkları değerler adına söz verebilecek?
Doğruluk ve dürüstlük ne zaman geçer akçe olacak?
İşte seçimin düşündürdüğü konulardan sadece bir kaçı…
Vitalen Han Kahvaltı ve Cafe Açıldı
26.05.2023
Zafer Erdoğan'ın!
28.05.2023
Seçim ve Demokrasi | KÜRŞAD ATALAR
04.05.2023
Demokrasi’ye Mecbur muyuz? / Murat Kurtuldu
13.05.2023
SEÇİM VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ/SABİHA ÜNLÜ
13.05.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
Hibrit Bir Sosyolojiye Doğru… ABDULAZİZ TANTİK 31.05.2023
Fetih Ruhuyla Yola Devam AHMET SEMİH TORUN 27.05.2023
Seçimin ardından VEDAT KAHYALAR 29.05.2023
“Sabahın bir sahibi var” BEKİR BERAT ÖZİPEK 18.05.2023
SEÇİM; SEÇME VE SEÇEMEME BECERİSİ MUSAB AYDIN 25.05.2023
Kifayetsiz Olan Kelimeler Mi? ZEYNEP YÜCEL 07.05.2023
Uçsuz Bucaksız Bir Cehalet ATASOY MÜFTÜOĞLU 08.05.2023
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
ANNE ORHAN DOĞANGÜNEŞ 24.05.2023