Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın Hertaraf Haber takipçileri için yeni bir yazı dizisi kaleme aldı..
"Nurettin Topçu ve Anadolu Sosyalizmi" başlıklı yazının 1. bölümünü dikkatinize sunuyoruz:
NURETTİN TOPÇU’DA KÜLTÜR VE MEDENİYET
Nurettin Topçu’ya göre son bir asırdır Türkiye’nin en önemli meselesi medeniyet meselesidir. Tanzimat Dönemi ile başlayan arayışlar, aydınlarda bir Batı hayranlığı yarattı. Batılılaşma çabaları ve arzusu aydınlarda bir aşağılık duygusu oluşturdu. Böylece iki sınıf oluştu. İlki Batı hayranlığı içine düşen aydınlar, ikincisi ise bunlara karşı gelen taassup içindeki kişiler. İnkılapçılar biçimsel değişikliklerle modernleşmeyi yapabileceklerini savunurken, muhafazakarlar eskiye bağlı kalmakla tepki gösterdiler. Topçu’ya göre bu iki tavır da doğru bir tavır değildir. Her iki sınıf da milli kültüre yabancıdır. Batıcılar Milli Kültürü sadece ihmal etmekle kalmadı, aynı zamanda onu batılılaşma uğruna yok ettiler. Batılılaşma taraftarları koşulsuz batı hayranlarıydı. “ Doktor Abdullah Cevdet memleketimize Macaristan’dan damızlık erkek getirmeyi teklif edecek kadar ırkımızı hor görür. Hüseyin Cahit Yalçın harflerimizin değişmesinde yükseliş ve kurtuluş çarelerini ararken, candarma Anadolu halkına nefes aldırmıyor, Yahudi-mason kuvveti bir yandan iktisadi yapımızı kemiriyor. Öbür taraftan fikir ve neşriyat kuvvetimizi satın alarak, milli ruhu yine millete çiğnetiyordu.”(1) Doğu milletlerinin gözü batının tekniği ile büyülenmiştir. Bu yüzden milli kültürü temel alan bir medeniyet üretecek seviyede değildirler.
Topçu’ya göre gelmiş geçmiş medeniyetler içerisinde teknik bakımından en ileri medeniyet Batı medeniyetidir. Batı elde ettiği ucuz hammadde ile Asya ve Afrika’yı talan ederek muazzam bir teknik oluşturdu. Teknik insanı makineleştirmektedir; bu tehlikeye karşı insanı koruyacak tek güç de kültürdür. Kültür onu yaratan,oluşturan milletin malıdır. “Şu halde bir milletin kültürü, onun bütün fertlerinin sahip olduğu, hadiseleri karşılayan duyuş şekilleriyle, bütün tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümleridir. Bu değer hükümleri, ilim, felsefe, sanat ve din tarafından yaşatılmaktadır. İnsanı kainat merkezi yapan bütün meseleleri bunlar paylaşmışlardır ve her cemiyet, her millet bunları kendi ruh kabiliyeti ile, kendi iradesiyle yoğurmuş, birbirine kendi karakterini vermiştir. Kültür onu yaratmış olan milletin malıdır.”(2)
Nurettin Topçu’ya göre ilim insanlığın ortak mirası olmasına karşın ilim zihniyeti birbirinden farklıdır. Felsefe ise insanın varlık anlayışıdır. Kuşkusuz her toplumun kendine özgü varlık ve kainat görüşü vardır. “Felsefe, bir milletin benliğinden çıkarak kainatın her tarafına doğru uzanan iradesinin, sistem halinde ifadesidir. Felsefe millette irade halinde doğar ve onun tarihine istikamet verir.”(3). Öyle görülüyor ki, Topçu, milletlerin gelişiminde ve ilim zihniyeti kazanmasında felsefi düşünceye özel bir önem vermektedir.
Kültürün en önemli unsurlarından biri de güzel sanatlardır. Kuşkusuz Topçu’ya göre sanat millidir. Sanat bir yandan kendinden başka hiçbir amaç taşımazken, diğer yandan bir milletin eseri olan sanatçı tarafından oluşturulduğu için millidir.
Topçuya göre milli kültürün en önemli öğelerinden biri de dindir. Topçu’ya göre, “ Din de milli kültürün esaslı bir kısmıdır. Milletin malı olmasa bile, milletin kuruluşunun esas kaynağı olmuştur. Büyük dinler, milletlerin kuruluşundan önce var olarak, bu kuruluşu hazırladılar. Milletlere, ruhun temel yapısında bulunan ahlak ve inanışları, ideallerin kaynağını verdiler. Bugün Fransız ve İtalyan milliyetini Katolik inancından, Türk’ü Müslümanlıktan ayırmak imkansızdır. “(4). Topçu’ya göre İslam inançları ile Türklük arasında birbirinden ayrılamaz bir sentez gerçekleşmiştir.
Topçu’ya göre kültür ve teknik arasında da önemli bir bağlantı vardır. Tekniğin onu yaratan bilim ve felsefenin önüne geçip insan hayatına hükmetmesi önemli bir sorundur. Topçu’ya göre, “ Her kuvveti, her imkanı, insan tarafından kullanılabilir eşya haline getiren teknik, başlangıçta hayranlıkla kendisine bağladığı insanı, sonra kendi arkasından sürükler oldu; insanı kendisine esir etti. Böylece hakimiyet eşyanın eline geçirildi ve eşya insanla izah edilecek yerde, insan eşya ile izah edilmeye başlandı. İnsan, kendi selamet davasını sağlayacak olan eşyaya, sonunda hizmetkar ve esir oldu.”(5) Felsefe, ilim, kültür ile teknik arasında olan bu sorunlu ilişki, ilmin değerinin azalmasıyla sonuçlandı. Bu durum zorunlu olarak materyalist bir kültürün oluşumunu ve egemenliğini sağladı.
Topçu’ya göre bizim kültürümüz, kendimize özgü bir teknik yaratmada başarılı olmadı. Başka bir medeniyetin ürünü olan tekniği, alıp kullanmanın yol açacağı sakıncaları göremedik. Hakikat aşkıyla dolu nesiller yetiştirmeden, teknik sonucu oluşan malzemenin ülkemize taşınması, toplumu oluşturan tabakalar arasındaki mesafeyi daha da derinleştirdi. Batılı okullarda eğitilip memleketin kurtulmasına yardımcı olacağı düşünülen öğrenciler, kültür alanında yeterli birikime sahip olmadıkları için, batının izleyicisi haline gelip içinde yaşadıkları kültüre yabancılaştılar. Bir diğer önemli bir konu da, kültürün çocuğu olması gereken tekniğin, bunu aşarak kültürü hakimiyeti altına almasıdır. Topçu’ya göre “ Tekniğin kültürden vareste kalması, evladın babayı inkar etmesi gibidir.
Topçu’ya göre kültür daima ahlakın arkasında kalmalıdır, aksi durum son derece tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. Bunu engellemek için, tarihimizin en önemli özelliği olan kültürümüzü harekete geçirmek gerekmektedir. Kendi özüne dönmeyen bir milleti, teknik esir alır. Sonsuzluğa doğru yol alan kültür, dini ortadan kaldırmayı değil, dini asli kaynağına döndürecek ve ona doğru bir istikamet verecektir.
Topçu’ya göre, uzun zamandır İslam ile bağlantımız sorunludur. “ Zira İslam’ın özünü teşkil eden ilahi ruhu çoktan kaybettik. Din adamları için dini hayat, kaç asırdır ilahi bir kaynağa bağlanmaktan çıkmış, menfaat ve hukuk sistemi haline gelmiştir. İslam’ın asıl ruhu, özü ve gerçekten ilahi cephesi, esrar ve karanlık içinde kaybolan bir nakiller sistemi ile örtülmüş, ceza hukuku olan tarafı inkişaf ettirilmiştir.”(6). Kültürümüze özgü bir devlet biçimi oluşturmamız da gereklidir. Topçu’ya göre mili kültürümüz tehlikededir. Onu bulunduğu tehlikenin içinde çıkarmak gerekmektedir.
Topçu’ya göre, İslam Peygamberinin ideali Hz. Ali ile buluşacağı anda yıkılmıştır. Emevi ve Abbasi tahakkümü ile İslam’ın asıl mücahitleri olan mutasavvıfların görüşleri ikinci plana itilmiş, ortam dar kafalı insanlara kalmıştır. İslam’ın ruhu sönmek üzereyken Osmanlılar tarih sahnesine çıkmıştır. Bugün skolastik zihniyet ile ona karşı çıkan ancak hiçbir yenilik getiremeyen zihniyet çatışma halindedir. Bu iki cephenin de kendine özgü putları vardır ve birbirlerine öfke ile saldırmaktadırlar.
Kültür ve Medeniyet anlayışımızın temel dayanaklarından biri de manevi kalkınmadır. Maddi hayattan manevi hayata geçişin en önemli aracı dindir. Bundan dolayı din alanında kapsamlı bir ıslahata ihtiyaç vardır.
Topçuya göre önemli sorunlarımızdan biri de maddi kalkınmamızdır. Maddi kalkınmayı sağlamak için öncelikle Anadolu’daki ağa zulmüne son verilmelidir. Bunun için devlet öncülüğünde bir sosyalizasyon faaliyeti yürütülmelidir. İktisat alanında ve sanat alanında önemli değişiklikler yapılmalıdır. Ahlak alanında da önemli bir anlayış değişikliği gerekmektedir. Bir yandan dini geleneklerine bağlı insanları diğer yandan Batı dünyasının değerlerini benimsemesi kabul edilemez. Din hayatında ise düşmanlıktan beslenen anlayış ortadan kaldırılmalıdır.
ABD Seçiminin Tarafları | Hamza Er
07.11.2024
DİN VE DEVRİM / Muharrem BALCI
14.10.2024
Direnişin Cesur Lideri Şehid Oldu..
18.10.2024
Tarih böyle alçaklık görmedi
16.10.2024
Söz mü Eylem mi.. Nereye? CAVİT OKUR 20.10.2024