Avrupa'nın bazı ülkelerinde özellikle de başta Hollanda olmak üzere; ‘’İslâm dini Müslümanlara bırakılmayacak kadar ciddiye alınmalıdır.’’ diyerek bu tepeden bakış açısıyla Müslüman ülkelerini adeta idare edilmeye layık ve müstahak olarak görürler. Ancak halka fikri bazdaki düşüncelerini de sunarlarken, sözlerini yumuşatarak ‘’İslâmı eleştirmek başkadır, İslâm düşmanlığı başka şeydir.’’ diye yorumlarda bulunurlar. Avrupada özellikle şöyle bir algıda hakimdir; ’’Her Müslüman terörist değildir, ama bütün teröristler Müslümandır’’ imajı maalesef aşağı yukarı bütün Avrupa ülkelerinde özellikle de yöneticiler bazında bu algı hakimdir.
Avrupa'da hakim olan yabancı düşmanlığı, Yunanca ‘’Xenon’’(yabancı) ve ‘’Phobos’’(korku) kelimelerinden oluşmakta olup, ’’yabancı korkusu’’ anlamına gelmektedir. Korkular abartılınca zamanla yabancı düşmanlığını da beraberinde getirdiği için, ‘’yabancı korkusu’’ kavramı zamanla ‘’yabancı düşmanlığı’’ kavramının yerini almıştır. Yabancı düşmanlığı ile ırkçılık batıda aynı anlamlara gelmiş olmakla birlikte bu iki kavram halk arasında adeta özdeşleşmiştir.
Avrupa'nın bazı ülkelerinde İslâmofobi kavramına kıyasla ‘’Anti-İslâmizm’’ daha az kullanılmaktadır. Bu kavram ‘’Anti-semitizm’’den(Yahudi düşmanlığı) daha az kullanılmaktadır. Zaten bu kavram ‘’anti-semitizm’’(Yahudi düşmanlığı) olgusuyla benzerliği dolayısıyla türetilmiştir. Ancak, söz konusu edilen kavramlar ülkeden ülkeye göre de değişmektedir. Sözgelimi Hollanda’da genellikle ‘’Anti-İslâmizm’’ kavramı kullanılırken, daha duyarlı ve siyasi davranan İngiltere’de ise ‘’İslâmofobi’’ kavramı daha fazla tercih edilmektedir. Bu kavramlar ilk kez nerede ve nasıl kullanıldığı bilinmemekle beraber ‘’İslâmofobi’’ kavramı daha geniş anlamda ‘’yabancı düşmanlığı’’nı ifade eden ‘’Xenophobia’’ kavramının uzantısından esinlenerek geliştirilmiş olduğu daha makul görünmektedir.
‘’Yabancı düşmanlığı’’ yahut ‘’yabancı korkusu’’ Müslüman kökenli insanlara ve gruplara yönelik bir söylem ise bu olgu pekala ‘’İslâmofobi’’ olarak da ifade edilebilir.’’İslamofobi’’ kavramı bir yönüyle sosyolojik bir mahiyet arz ederken, ‘’Anti-İslâmizm’’ kavramı ise daha çok ideolojik ve politik bir tutuma daha fazla işaret eder.
Salman Rüşti’nin 90’lı yıllarda ortaya attığı Kuran’daki şeytan ayetleri ile ilgili çıkan infial ile, İslâm dinine dair yayınlanan bazı karikatür resimlerinden sonra halk arasında Müslümanlara dair yapılan anketlerde; Amerikalıların % 60’ı, Fransızlar’ın % 67’si, Almanların % 62’si, İngilizlerin % 59’u, İspanyolların % 53’ü karikatür krizi nedeniyle ülkelerinde yapılan anketlerde Müslümanları hoşgörüsüz olarak algıladıklarını belirtmişlerdir. Oysa, başkaları tarafından batılı değerlere yapılan saldırılarda ve kendileri söz konusu olduklarında halkın neredeyse tamamının ayağa kalktığı görülür.90’lı yılların sonunda ortaya çıkan Salman Rüştü infiali krizinden sonra yapılan anketlerden aşağı-yukarı bu sonuçlar alınmıştır.
Avrupada İslamofobi kavramı halk arasında Müslüman karşıtı korku, nefret ve aşağılama gibi duyguları ifade ederken, Anti-İslâmizm ise; aydın çevrelerin bilinçli olarak yaptıkları İslâm karşıtlığını dile getirir. Bizdeki ‘’Kişi bilmediğinin düşmanıdır’’ tabiri ile batıda bilinçli yapılan İslâm düşmanlığı son 40 (kırk) yıl içinde daha bilinçli işlenerek yaygınlaştırılmıştır.
Bu yapılan olumsuz tavırların nedeni olarak Avrupa'da İslâmofobi sebep olarak ileri sürülürken, ortaya çıkan Müslüman düşmanlığını ise sonuç olarak görmek gerek. Mesela; Çarşafa karşı her zaman tepkileri olan Avrupalı ülkeler olmasına karşın, sonuç alınmada ise en büyük direnci gösteren ülke ise maalesef Müslüman bir ülke olan ‘’Tunus’’ olmuştur.
Bilindiği gibi, düşmanlık cehaleti beslerken, cehalette düşmanlığı körükler.’’Carlie Hepdo’’ gazetesi 1970’li yıllarda incilide alaylı bir şekilde dile dolayarak yayınlamıştı. Ancak, mahkeme yapılan tepkilere karşı karar olarak yapılanları ‘’düşünce özgürlüğü’’ kapsamında görerek kabul etmiş ve herhangi bir cezai işlem dahi yapmamıştı.
Oysa, kendi içinde kimi tutarsız icraatları olan olan müslüman bazı ülkeler Selman Rüştü hakkında ölüm fetvaları vermiş ve tepkilerini üst perdeden bütün dünyaya deklare etmişlerdi. Sonuç olarak yapılan tepkiler ile sarfedilen onca ağır sözler bir şekilde havada kalmıştı. Bir müddet sonrada öfke ve tepkiler unutulmuş ve olmamış gibi davranılmıştı.
Maalesef; Müslüman idareciler acele ile kararlar verdikleri için, bir müddet sonrada aldıkları kararları unutup adeta yokmuş gibi davranabiliyorlar. Genelde halkın nabzına yönelik heyecanla alınan kararlar sonuçsuz kalarak unutulur.