İkinci Bölüm
Aydınlanmacı Düşünce ve
Pratiğinde Eğitimin/ Okulların Anlam ve Önemi; Toplumların
Kimliksizleştirilmesindeki Rolü
Öncelikle söylememiz gerekir ki eğitim ile öğrenme, eğitim süreç, araç ve amaçları ile öğrenme
süreç, araç ve amaçları birbirinden çok farklı durumlardır. Bunların iki farklı
olgu/ durum olduğu, ortaya çıkardıkları ürünler itibari ile de bellidir; ortada
ürün olarak çok farklı karakterlere/ niteliklere sahip iki insan vardır.
Öğrenme; insanın kendini keşfetmesine, geliştirmesine ve çevresiyle/ doğayla,
doğal olan ile uyuma aracılık eder. Eğitim ise her durumda bunun tersidir.
Dolayısıyla öğrenme bizim önemsediğimiz bir konudur, ancak bugün itibari ile
küreselleşen Aydınlanmacı dünyada bir karşılığı bulunmamaktadır. Yeryüzündeki
mevcut uygulamaların hepsi eğitim ile sınırlanmış durumdadır. Bizim burada
eleştiri konusu yaptığımız şey de, öğrenme değil, her boyutu ile eğitimdir;
onun amaç, araç, süreç ve yöntemleridir…
Tespitini yapmaya çalıştığımız konunun iyi anlaşılması ve
eğitim ile öğrenme süreçlerinin sağlıklı bir karşılaştırmasının yapılabilmesi
açısından Aydınlanma öncesi öğrenme süreç ve uygulamalarını en azından ana
başlıklar halinde özetlememiz gerekir.
Öğrenme merkezli modellerin en belirgin özelliği; birincisi, sivil olmasıdır. Yani
otoritenin/iktidarın/devletin yönlendirme ve kontrolünden bağımsız olarak
gerçekleşiyor olmasıdır. İkincisi,
“ne” öğreneceğine, “kim”den öğreneceğine, “ne zaman” öğreneceğine kişinin
kendisinin karar vermesidir. Üçüncüsü,
Toplumun tümünü değil sadece talep eden az sayıdaki muhataplarla sınırlı
olmasıdır. Dördüncüsü, Belirlenmiş
bir zamanda, belli bir takvime göre çalışan bir kurum içinde ve özel
görevlendirilmiş ücretli öğreticiler tarafından gerçekleşmiyor olmasıdır. Beşincisi, öğrenilen şeyin öğrenene
doğrudan ekonomik bir getirisinin olmamasıdır. Diploma/icazet ile iş/ çalışma
alanı ve ücret arasında doğrudan bir ilişki söz konusu değildir. Altıncısı (belki de en önemlisidir),
böyle bir faaliyet, bir meslek sahibi olmak için yapılmadığı gibi bu modelde
teknik anlamda bir meslek, zanaat öğrenimi de gerçekleşmez.
Bir zanaatı öğrenme, bir meslek sahibi olma, iş ve çalışma ortamının
doğal süreçlerinde, usta-çırak ilişkisi içerisinde, bizzat o mesleği/ zanaatı
icra ederek gerçekleşir. Kişi bu faaliyetiyle hem kendi ve ailesinin geçimini
sağlar hem de bir meslek sahibi olur ve bu uğraşısı eğitim- öğretim faaliyeti
olarak görülmez.
a-
Birey ve Toplumu
Değiştirip Dönüştürme Aracı Olarak Küresel Aydınlanmacı Eğitim
Aydınlanma düşüncesinin bir fikriyat, bir dünya görüşü, bir
hayat tasavvuru olarak ortaya çıkması en az iki yüz yıllık bir mücadele ve
birikim sonrasında gerçekleşmiştir. Bir bütün olarak Batının, özellikle de
Kuzey ve Batı Avrupa’nın kadim pagan kültürü ve Katolik kilisesinin dogmaları
ile yüzleşilerek bugünkü aşamaya gelinmesi zor süreçler sonrasında gerçekleşti.
Özellikle de Kilisenin dogmalarının aşılması kolay olmadı; bu yolda çok bedel
ödendi. Batılılar için, Haçlı Seferleri, Endülüs ve Müslüman Sicilya
tecrübeleri Kilisenin aşılmasında ve pagan kültürünün yeni bir şekle
sokulmasında önemli kilometre taşlarını oluşturdu. Sonuçta Kilisenin dogmaları,
Avrupa pagan kültürü ve İslam etkisinin sentezi olarak bir süreç içerisinde
Aydınlanma düşüncesi bir hayat tasavvuru olarak on yedinci yüzyıla doğru ete
kemiğe bürünmeye başladı. Bu düşüncenin birkaç yüz aydının kapalı dünyasının
dışına çıkıp toplumsallaşmasını ise uluslararası ticaret, sömürgecilik ve
eğitim sağladı.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, eğitim, Aydınlanma
düşüncesinin en temel aracıdır ve aslında bizzat eğitimin kendisi bir
Aydınlanma projesidir ve dahi eğitim yoluyla Aydınlanma düşüncesinin yeniden,
yeniden inşası sağlanmıştır. Aydınlanma öncesi dönemde Aydınlanmacı eğitim
anlayışıyla paralellik kurabileceğimiz Çin, İran, Selçuklu ve Osmanlı
tecrübelerindeki (Nizamiye Medreseleri ve benzeri uygulamalar) öğretim/ talim/
terbiye geleneği ve uygulamaları devletin kendisine uygun personel yetiştirme
faaliyetidir; genel bir eğitim öğretim faaliyeti değildir. Ki bu faaliyetlerin
tamamı belirlenmiş bir zaman içerisinde belirlenmiş muallim ve kitapların
tedrisat şeklindedir; ortak bir müfredat da söz konusu değildir.
Eğitim merkezli anlayışların en temel özelliği öğrenciye bir müfredat dâhilinde,
belirlenen araçlarla istenilen/istendik davranışların kazandırılmasıdır. Bu
“istenilen/istendik davranışlar” öğrenci ve ailesi dışındaki kişi ve yapılar/
kurum ve kuruluşlar tarafından belirlenir. Bunların öğrenciye nasıl/ ne
şekilde, hangi araçlarla, kimler tarafından, hangi sürede verileceği de yine
öğrenci ve ailesi dışındaki kişi ve yapılar/ kurum ve kuruluşlar tarafından
belirlenir. Bu seçilmiş, istenilen davranışlar ve davranışlara alt yapı
oluşturacak araç ve aletler, fikirler/ malumat yani adına “ders” denilen şey, okul/medrese/ mektep denilen mekânlarda,
öğretmenler ve “uygun çevreler” tarafından bir süreç içinde öğrenciye yükleme
yapılması yolu ile uygulamaya konulur.
Bu modelde (modelin hangi versiyonu olursa olsun) öğrenci edilgen pozisyondadır. Öğrenci,
bilinçsiz, bilgisiz, ölçme yeteneği olmayan ve zihni/hafızası boş bir varlık/
obje olarak kabul edilir. Bu kabulün bir gereği olarak ona istenilen
davranışların kazandırılması için “ders”
denilen bu yüklemelerin yapılması “bir
insanlık ülküsü”, “bir vatandaşlık görevi”, “devletin vatandaşına karşı
sorumluluğu” olarak ifade edilir. Yani öğrencinin zihni, boş bir havuz olarak
addedildiği için bu boş havuza gerekli şeylerin, “uygun” yöntem ve araçlarla
dolumu yapılır. Genel amaç; bireylerin “uygun
vatandaşlar” olmasının sağlanmasıdır. Bu amaca ulaşmak için zaman ve zemine
göre (elbette devletin niteliğine göre) yeni yeni yöntemler, programlar,
müfredatlar, alet ve araçlar belirlenir. Öğrenciye bir taraftan bu “ders”
denilen şeylerin yüklemesi yapılırken bir taraftan da istenilen davranışların
ortaya çıkması için gerekli egzersizler uygulanır, etkinlikler yaptırılır.
Bunların sonuçları “modern” ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile test edilir.
Bu modelin pek çok uygulaması bulunsa da işin özü bu şekildedir. Günümüz
dünyasının eğitim- öğretim sistemi öğrenme modelli değil eğitim yani
şartlandırma merkezlidir. Bu egemen bir model olarak dünyanın her coğrafyasında
birbirine benzer şekilde uygulanmaktadır.
On yıllardır eğitim-öğretim insanlığın en önemli dogması ve
en temel kutsaldır; onu sorgulamak neredeyse imkânsızdır, abes ile iştigal
olarak kabul edilir. Sanırım eğitim ve öğretim ile devletlerin, dinlerin ve
ideolojilerin bekası arasında doğrudan bir ilişki kurulduğu için böyle bir
kabul ortaya çıkmış olabilir. Ne yazık ki en az üç yüzyıldır, kutsal bir görev,
bir ibadet olarak kabul edilen bu anlayışın, eğitim öğretim sistemleri ve onun
kutsal mekânlara dönüştürülen okulları, insanların dilsizleştirildiği,
işlevsizleştirildiği, tektipleştirildiği, değer katma adına değersizleştirilip
kimliksizleştirildiği, yerel özelliklerinin kaybettirilip, uluslararası bir
nesne haline getirildiği, kendine yabancılaştırıldığı, ailenin dışlandığı,
otorite/iktidar ile uyumlu bireylerin/ “vatandaşların” yetiştiği bir
mekanizmadan, bir atölyeden hatta bir değirmenden başka bir şey değildir.
Dolayısıyla konuşmaya çalışıp konuşamadığımız, teoride kutsal addetmediğimiz ama gerçekte öyle olmayan, pek çoğumuzun asıl nedenini bilemediği sebeplerden dolayı tabu haline dönüştürdüğümüz, bu nedenle bireysel ve toplumsal şuuraltında kutsal addettiğimiz hayati bir konudur eğitim-öğretim. Hayatın kendisi ve temel gayesi haline gelmiş, adeta kutsanmış bir yapıya ve amaca dönüştürülmüş eğitim-öğretim olgusunu ve bu olgunun en temel çıktısı/ürünü olan “öğrenci” ve “diplomayı” ve oluşturduğu travmayı, konuşamayan, dilini tüketmiş bir toplum olarak bu konuları konuşmak mümkün olmamaktadır. Ayrık kümelerden oluşan topluluklar olarak bu konuları konuşmak ve olması gerekeni inşa etmek için ortak bir alan kalmadığı gibi ortak bir dil de bulunmamaktadır. Eğitim, bir bütün olarak tüm insanlığı dilsizleştirmekte ve sürüleştirmektedir.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
Halep Savaşı başladı
02.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Gazze'de Öldürülenler Kadın ve Çocuk
09.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024