ey dost,
azgın bir nehrin üstünde savrulan çer çöp misali akıyoruz işte.
kısa, çok kısa bir yol bu; düşe kalka yürüdüğümüz,
kimi zaman başımızı kayalara vurduğumuz bir yol.
ve o yolun üzerinde, insanın kalbini hazırlıksız yakalayan sayısız kesişme noktası vardır:
kaza, hastalık, ayrılık, kayıp...
çekip içine alan, insanın ruhunu titreten o imtihanlar işte…
sanırsın ki çile sadece garibana, mazluma, yoksuna gelir.
öyle değil be dost…
içi ışıl ışıl görünen nice evin dört duvarı arasında, kimsenin bilmediği karanlık odalar vardır.
ne feryatlar saklanır o duvarlarda, ne sükûtlar…
dışarıdan güçlü görünen nice insan, içindeki yoksunluklarla yapayalnızdır.
kimisi engelli bir yavrunun gözlerinde sabrı öğrenir,
kimisi kronik bir ağrının içinde sabahlara tutunur…
herkesin imtihanı kendine göredir.
ve hepsinin üstünde, hepsinin ötesinde bir hakikat durur: ölüm.
evet dost... ölüm.
ölümün gölgesini üzerinde hissetmeyen bir hayat,
güneş görmemiş, yağmurla ıslanmamış bir tohum gibidir;
ne çatlar, ne filiz verir.
hayatın en berrak aynasıdır ölüm.
insan kendi faniliğini onda görür,
kendi acziyetini onda okur.
ölüm olmasa, hayat değerden düşerdi;
çünkü her şey zıddıyla kaimdir:
beyaz siyahla, iyilik kötülükle,
hayat da ölümle anlam bulur.
ölüm, bu kısacık ömrün sınırlılığını yüzümüze vurur;
“ey insan, yolun kısa, yükün ağır, varıp dayanacağın kapı kıymetlidir” der.
ölümü fark eden, dersini almış yolcudur.
kendini tanır, dünyanın geçiciliğini fark eder, bağlarını yeniden düzenler.
çünkü bilir: yaşanmışlığın bir karşılığı vardır.
evet dost, bir karşılığı... cennetiyle, cehennemiyle.
“yok böyle bir şey” diyenler mi?
hadi ordan deyin ve boşverin onları.
büyük aldanışın peşine takılmış kalabalıklardır onlar.
ölümün onları teğet geçeceğini zannederler;
sanki hesap onlara uğramayacakmış gibi yaşarlar.
bir başkasının ölümü, onları sadece taziye mesafesinde sarsar; o kadar.
oysa dost, ölüm her birimizin içinde sessizce bekleyen bir misafirdir.
bekler. öylece işte...
ölüm dışarıdan gelmez ki,
içimizde taşıdığımızdır.
ve hiç beklenmez zamanlarda, bir nefese bakar… çıkar, gider.
ve o misafiri tanıyan, onunla barışan,
onun hatırlattığı hakikate yönelen kişi…
işte gerçek hayatı o keşfeder.
ökkeş derin bir nefes aldı ve tane tane konuştu:
ölüm korku değil; istikamet öğretmenidir.
sadece yolcu olan anlar bunu.
onun için fanilik tehdit değildir;
hakikat arayıcılarına bir çağrıdır.
ve bu çağrıyı duyanın yolu nur olur.
dedi ve sustu..
Seyfettin Huca ile Derkenar
09.11.2025
Kazakistan, İbrahim Anlaşmaları'na katılıyor
07.11.2025
Gannuşi süresiz açlık grevine başladı
08.11.2025
Yazarımız Osman Kayaer Emekli Oldu
18.10.2025
Bugün Günlerden Yahya Sinvar..
16.10.2025
GÖNÜL! / Kerem Sefai
15.10.2025
Gelelim tazminat meselesine!/Mehmed Göktaş
16.10.2025
Ne Yapmalı? YUSUF YAVUZYILMAZ 09.11.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Bir cami, bir imam ve cemaat OSMAN KAYAER 28.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Sünnet Üzerine YUSUF YAVUZYILMAZ 19.10.2025