Cemaat son süreçte kendini tartışmaya açacak ve toplumsal meşruiyetini zedeleyecek kritik hatalar yapmıştır:
1- Siyasal alanı düzenlemeye kalkmıştır.
2- Bu düzenlemeyi yapmak için meşruiyeti olmadığı halde varmış gibi davranmıştır.
3- Bu anlamda Genel anlamda sivil alanda kalması gerekirken siyasal zemini
4- Hiç yapılmamış bir şeyi yapıp açıkça siyasal taraf olmuştur.
5- Siyasal tasarrufta bulunurken, siyasal yarışla hiç alakası olmayan yöntemleri kullanmaktan çekinmemiştir.
Aslında Cemaatin tavrını cemaat polislerinin yürüttüğü davalarda görmek mümkündür. Ergenekon, şike ve Balyoz gibi davalarda haklı haksız demeden suçsuz insanlara uydurma delillerle tutuklamaları davaları işlevsiz hale getirmiştir. Cemaatin yüksek yargı bürokrasisindeki etkinliği kırılınca daha önce tutuklama kararları beraata dönmeye başlamıştır. Bu tutumun en kötü tarafı da şike ve darbe planları yapanların aklanmış olmasıdır. Cemaatin asıl amacı şike ve darbe planlarını ortaya çıkarmaktan çok kendine karşı olan herkesi bu kapsama alıp, cezalandırıp itibarsız hale getirmektir. Şimdi ise Balyoz, Ergenekon ve Şike davalarında uyguladıkları yöntemi iktidar üzerinde deniyorlar. Unuttukları şey bin yılların birikimi olan devlet siyasal aklının cemaat aklına teslim olmayacağı gerçeğini gözden kaçırmalarıydı.
Görünen şu: Cemaat kendisine hizmet ettiğiniz sürece her türlü hatanızı ve hukuksuzluğunuzu görmezden gelir. Üstelik cemaat yaptığınız hataları uygun bir zamanda kullanmak üzere biriktirmektedir. Öyle görülüyor ki, cemaat için önemli olan ahlak ve tutarlılık değil, itaattir.
Cemaati asıl zor duruma düşüren olay, Sünni siyasal aklın parametrelerine aykırı davranmasıdır. Devleti savunan bir yapıdan devlete karşı eleştirel ve büyük bölümün doğru olmayan bir zeminde yürütülen yıkıcı ve meşruiyeti tartışmalı muhalefetin karşılığı olmadı. Sünni muhafazakar siyasal akıl tarihsel olarak savunduğu devlet merkezli, istikrar ve güvenlik eksenli siyasal anlayışına tehdit olarak gördü cemaatin pozisyonunu.
Devlet ve cemaatler birbirlerine daima şüphe ile bakmışlardır. Kamusal alanın laik örgütlenme yapısı, dini yapılanmaların ortaya çıkmasının temel nedenidir. Laiklik, özgürlüğü değil dini olanı baskı altına aldığından dini hareketler ya gizli ya da laikliğin kabul edebildiği sınırlar içinde kendini ifade etmek zorunda kaldı. Öyle görülüyor ki, baskıcı rejimlerin iki dilli siyasal ve toplumsal yapılar üretir ilkesi, dini cemaatler açısından olabildiğince devletin dışına itme anlayışıyla sonuçlandı. Cemaatler de buna karşı kendilerini yeniden tanımladı ve yaşam alanlarını genişletmeye çabaladı. Bu durum normalin dışında geliştiğinden sonuçları da normal olmamıştır.
Cemaatin tükenişi kendi dışındaki etkenlerden değil, kendi davranışları yüzünden gerçekleşmektedir. Kendi dışındakileri görmezden gelen kibirli tutumlar, diğer cemaatleri hesaba katmayan bencil davranış biçimi, ilkesiz tutum ve davranışlar, hepsinden önemlisi cemaatin uluslar arası bir projenin aktörü olduğu kuşkusu, cemaatin toplumsal sermayesini tüketmektedir.
Gerçek olan şu ki, hiçbir grup, örgüt, cemaat, parti İslam adına ortaya koyduğu davranış biçimini İslam’ın davranış biçimi olarak tanımlayamaz. Doğrusu benim anladığım en doğru davranış budur olmalıdır. İslam hiç kimsenin yorumuna indirgenecek ve o yoruma mahkum edilecek bir din değildir.
Hiçbir grup, cemaat, İslami anlayış kendi İslami öğretisini temel alarak diğer insanları bu öğretiye uymak için zorlayamaz. Sadece kendi yorumunun İslami olduğunu öne sürmek kimsenin iddiası olamaz. İslamı bir din olarak hiçbir kimse kendi anlayışı ile sınırlayamaz. Dinin araçsallaştırılmasına yol açacak bu girişimlerden uzak durmak gerekir.
Cemaat mensupları ile bilimsel, deneysel ve dini metodoloji çerçevesinde tartışmanın zorluğu, bir yandan delil üzerinden tartışmayı imkansız hale getiriyor, diğer yandan tartışmayı Batıni bir alana taşıyarak rasyonaliteyi imkansız kılıyor. Bir sorun rüya, sezgi ve ilham ile temellendirilmeye başlanınca nedensellik zinciri kaybolur. Nedensellik zinciri kaybolup rasyonalite ortadan kalkınca sahabeler Bank Asya'ya para yatıranları kutsar, Zaman gazetesi alanlar gökten yağan ateşten kurtulur, İslam uluları cemaatin kirli ilişkilerini açıklamak için araçsallaştırılır.
İktidarla girdiği çatışmada Gülen’in önemli stratejik hatalar yaptığını da belirtmek gerekir. Öyle görülüyor ki, Gülen iktidarı boyunca Kemalist bürokrasiyle yaptığı mücadele de büyük başarı sağlayan Ak Partinin edindiği tecrübeyi anlayamadı ve onu kolaylıkla yenebileceğini düşündü. Cemaat bu operasyonu neden düzenledi, sorusunun kolaylıkla cevaplanamayacağını düşünüyorum. İktidara karşı bu hareketi düzenlerken şu önermelerden hareket ettiklerini düşünüyorum:
1-Oligarşi ile Mücadeleyi kendilerinin yürüttüğünü iddia ettiler.
2-Ak Partinin kazandığı tecrübeyi küçümsediler
3-Kendilerini Kemalist bürokrasiden daha güçlü gördüler,
4-Arkalarındaki uluslararası desteğe olduğundan çok güvendiler.
5- Kamuoyu tepkisini hesaplayamadılar.
15 Temmuz sonrası, tartışmanın öznesi olduğu andan itibaren üzerindeki sis perdesi giderek aralanan Gülen çetesine ilişkin yürütülen operasyon bu kendini dini kavramlara refere eden suç çetesini büyük ölçüde bitirecektir. Kuşkusuz işin kriminal tarafından çok daha derin, çok daha çarpıcı başka bir gerçekle yüz yüzeyiz. Bu sorun bu toplumun dini anlayışından kaynaklanan, cemaatin davranışlarını besleyen bir zeminin varlığıdır. Öyle ki, bu zemin bu tür yapıları ve dayandığı bilgi sistemini üretecek verimliliğe ve meşruiyete sahiptir.
Kuşkusuz sadece cemaatin değil, bütün tasavvuf anlayışlarının kullandığı merkezi kavramlardan biri “mehdi” kavramıdır. Mehdi beklenen belirsiz bir gelecekte ortaya çıkacak bir anlayışa temel oluşturmaktadır. Bazı anlamlarda da Hz. İsa’nı yeryüzüne ikinci dönüşü ile sembolize edilmektedir. İsa Mesih tanımlanması da bu mesiyanik anlayışın tezahürüdür.
Takiye, Cemaatin en çok kullandığı işlevsel bir kavram olarak karşılık bulmaktadır. Takiye, karşılaşılan zorluklar karşısında kendini korumak için meşru bir eylem biçimi olarak dini metinlerde meşru bir davranış biçimi olarak zikredilmektedir. Ancak kendini korumak için gizlemenin sınırlarının muğlaklığı farklı yorumlara sebep olabilmektedir.
15 Temmuz darbe girişimi şunu açıkça göstermiştir: Bu kadar kapsamlı bir askeri darbeyi planlayarak uygulamaya koymak şeklinde derinlikli siyasal bir akıl yok kuşkusuz Gülen'de. Burada en akla yatkın görüş, Fethullah Gülen’in, küresel bir operasyonun maşası olarak hayat bulmuş olduğu analizidir.
Öyle görülüyor ki, Cemaatin kendi projesi ile küresel güçlerin projesi kesişmiştir. Burada analiz edilmesi gereken diğer bir sorunda Cemaatin bu projeye hangi inançla ve hedefle aracılık ettiğidir.
Gülen Cemaati, Haricilik, Haşhaşilik, hermetik aklın taşıyıcısı olan tasavvuf kültürü, hurufilik ve kabalizm anlayışlarının karışımı entegre bir harekettir. Kuşkusuz bu noktada tarihte kendini gizleyen siyasal ve dini hareketlerle derin bir ilişkisi vardır. Bu anlamda Sadettin Köpek ve Hasan Sabbah hareketiyle derin bir bağlantısı vardır. Sadettin Köpek, sadece hain bir Selçuklu veziri değil, bütün zamanlar için ortaya çıkabilecek bir siyasal tipolojisidir. Aynı şekilde yıllarca kendini gizleyen bir örgütlenmeyi ve lidere ölümüne bağlılığı temel alan Haşhaşiler ve Hasan Sabah da evrensel bir tipolojidir. Gülen siyasal açıdan Çağdaş bir Sadettin Köpek, örgütlenme açısından Hasan Sabahtır. İşin dikkat edilmesi gereken bir diğer noktası da, tasavvufun bilgi anlayışını kullanan Gülen üzerinden acımasız bir tasavvuf eleştiri yapmak, ahlak ve irfani merkezi değerini düşürme ve değersizleştirme riski taşımaktadır. Gülen cemaati Ahlak ve irfandan yoksun dindarlığın patolojik örneğidir.
Gülen Cemaati, özellikle Ulusalcı Kemalist kesimin kendisine eleştirel yaklaşmasının avantajını çok iyi kullanmıştır. Bu durum muhafazakar- dindar kitlede "cemaatle dindar olduğu için uğraşıyorlar" yargısını güçlendirmiştir.
İşin garip tarafı dindar kitleyi Cemaatin tarafına iten Ulusalcı Kemalistlerin Gülen’i eleştirirken dini hedef almaları hem dindar kitleyi Cemaatin tarafına itmiş, hem de kendilerini dindarlardan iyice uzaklaştırmıştır.
15 Temmuz sonrası cemaatin ihaneti Ulusalcı Kemalizm’i parlatma siyasetine dönüşmüştür. Kemalizm darbe karşıtlarının sığınacağı bir liman değildir. Türk siyasal tarihinde başarıya ulaşmış bütün darbelerin temel ideolojisi Kemalizm’dir. 28 Şubat darbesini yapanlar da kuşkusuz Kemalist olarak tanımlıyorlardı. 27Mayıs,12 Mart ve 12 Eylülü yapanların temel gerekçesi de Kemalizm’dir. Cemaatin dini motivasyonu temel alan darbe ideolojisinin alternatifi, Sözcü Gazetesi çerçevesinde dinlendirilen militer Kemalist darbe ideolojisi değil, demokratik hukuk devletidir. Türkiye hızla Cemaat ve Kemalizm’in darbe ideolojisinden uzaklaşmalıdır. Cemaatin okulları ve askeri okulların kapatılması son derece önemlidir ve gereklidir.
17- 25 Aralıktan itibaren eski ortakların mücadelesini izlediğimiz gibi, 17-25 Aralıktan sonra eski düşmanların aynı paraleldeki (FETÖ, MHP, CHP, HDP) siyasetlerine de tanık olduk. Cemaat 17-25 Aralıkta partnerini değiştirdi. Yeni süreçte Ak Parti düşman MHP, CHP, HDP dost ve desteklenen siyasal hareketler oldu. Yani Erdoğan Cemaatin iç yüzünü görüp mücadeleye başladığı anda muhalefet FETÖ ile işbirliğine gitti. Kullandıkları muhalif argümanların tamamı FETÖ militanları tarafından sağlanıyordu.
FETÖ yargılamalarında açıkça görülen bir tutum da, yargılananların hep bir ağızdan benzer ifadeler vermeleridir. Bu hala Fethullah Gülen’in örgüt üzerindeki sarsılmaz hakimiyetini göstermektedir. Öyle ki, yakalanan ve yargılananlarda en küçük bir pişmanlık belirtisi görülmemektedir. Sanıkların her şeyi inkar etmek için takiyeyi etkili bir silah olarak hala kullanmaktadırlar. Kuşkusuz böyle bir örgütün kodlarını çözmek ve tüm yönleriyle açığa çıkarmak çok kolay olmayacaktır.
Cemaat yapılanmasında bir diğer istismar edilen kavram da mehdi ve Mesih kavramlarıdır. Bu kavramlar cemaat lideri tarafından otoritesini tahkim etmek için başarılı bir şekilde istismar edilmiştir. “Tarih boyunca toplumun güvenliğini tehdit eden mehdici-mesihçi ve Hurufi-batıni karakter arz eden pek çok fitne ve fesat hareketi ortaya çıkmıştır. Sır, gizem, adanmışlık, karizmatik kişilik gösterisi ve takiyyecilik/çift şahsiyetçilik bu hareketin en bariz özelliği olmuştur. Modern zamanlarda ise bu tür hareketler uluslar arası siyasal mühendisliklerin güdümünde İslam toplumlarının parçalanması ve sömürülmesinin birer aracı olarak kullanılmışlardır.”( 03-04 Ağustos 2017, Olağanüstü Din Şurası, Ankara. Aktaran Mustafa Öztürk, Geçmişten Günümüze Din İstismarı, Din İstismarı İçinde)
İslam filozoflarının ilki sayılan el-Kindi’de din istismarı konusunda şunları yazmaktadır. “Hayvani nefislerinde yer eden haset kiri ile düşünce ufuklarını kuşatan karanlığın hakikatin nurunu görmelerini engellediği din istismarcıları, saldırgan ve zalim düşman olarak, haksız yere işgal ettikleri makamları korumak için elde edemedikleri ve çok uzağında bulundukları insani erdemlere sahip insanları küçümserler. Amaçları başları tutmak, makam ve mevkilerin başına geçmek ve din tacirliği yapmaktır. Gerçekte onlar dinden yoksundurlar; zira bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendinin değildir. Dolayısıyla dini satanlar, din üzerinden istismar veya sömürü yapanlar, dine sahip olamazlar. ( Kindi, Felsefi Risaleler, Çeviren: Mahmut Kaya, İz yayıncılık)
Özetle FETÖ yapılanması;
1-Yapının lideri ile Allah ve elçisi Peygamber arasında özel bir ilişki olduğu( mehdi) inancı
2- Harekete katılanların özel bir görev için seçilmiş kişiler olduğu(ikinci sahabe nesli) inancı.
3- Misyonun önderi lidere ve öğretiye sonsuz sadakat ve adanmışlık.
4- Sadece üyelerin anlayabileceği bir iletişim sistemi.
5- Hareketin devamını en büyük ahlaki ilke olarak benimsemek. Bunun için diğer bütün değerler bu yönde araçsallaştırılabilir.
6-Amaca ulaşmak için her yapıyla ortaklık.
7- İslam’ın temel kavramlarına semantik müdahale yapılarak yeniden tanımlanması, gibi özellikler göstermektedir.
Gizlilik, suikast ve lidere kayıtsız şartsız ölümüne bağlılık, verilen emirleri sorgulamadan hayatı pahasına yerine getirme Haşhaşiler’in temel özellikleridir. Öyle görülüyor ki, tek başına devlet otoritesine isyan etmek, insanların doğru yerde bulunduğunu göstermez. Haşhaşiler Selçuklu devletini ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı ama kendileri çok daha otoriter ve baskıcı bir yönetim öneriyorlardı. Çağımızdaki Alamut ve Hasan Sabbah ilgisi, kendisine ölümüne bağlı bir cemaat ya da örgüt oluşturmayı amaçlayan kişilerin ilgisini çekmektedir. Yoksa ne ideolojisi ne izlediği yöntem, demokratik değerlere bağlı özgür bir toplum oluşturmayı amaçlayan mücadeleler için asla referans olamaz.
Gülen Cemaatinin Haşhaşiler’le bağlantılı olarak anılması ele geçirmek istedikleri amaç doğrultusunda, kendilerini gizleme temelindeki örgütlenme biçimleriyle ilgilidir. Hangi görevlerde bulunurlarsa bulunsunlar asıl amaç cemaatin çıkarlarına hizmet etmektir. Cemaate bağlı kişiler bu yolla üstün bir dini konum kazanacakları konusunda motive edilmektedirler. Bu yolda karşılaştıkları zorluklar ve çektikleri sıkıntılar, İslam’ın ilk dönemindeki sahabelerin çektikleri sıkıntılar ile karşılaştırılarak moral motivasyonları üst düzeye çıkarılmaktadır.
Devam Edecek
Sumud Filosu Saldırıya Uğradı
24.09.2025
Savunma sanayii verileri Telegram’da satıldı
23.09.2025
Zorlu CEO'su geri döndü
01.09.2025
Terörsüz Türkiye Terörsüz Ortadoğu AHMET GÜRBÜZ 31.08.2025
KONYA OLAYI VE AYRIMCILIK YUSUF YAVUZYILMAZ 31.08.2025
Dil, Kabalık, Kavga ve Cinayet OSMAN KAYAER 21.09.2025