metrika yandex
  • $42.38
  • 49.16
  • GA40040

Haberler / Türkiye

Ses Partisi Başkanı Ayhan Bilgen: Asgari ücret, değil önümüzdeki bir yılı, bu haftayı bile kurtarmadı

24.12.2022

Ses Partisi Genel Başkanı Ayhan Bilgen, parti genel merkezinde gündeme dair basın açıklaması yaptı.

Parti olağanüstü genel kurulu öncesinde gündemin nabzına dair önemli değerlendirmelerde bulunan Bilgen'in basın açıklamasından satır başları:

"Asgari ücret, değil önümüzdeki bir yılı, bu haftayı bile kurtarmadı"

"Ekonomiyle ilgili, asgari ücretle ilgili beklentiler yüksekti, bu son derece anlaşılabilir bir durum. Çünkü Türkiye, Avrupa ülkeleriyle kıyaslanmayacak ölçekte asgari ücretli kesimi geniş bir ülkedir. Resmi rakamlara göre %37 civarında, yani neredeyse toplam nüfusun üçte birinden daha fazlası asgari ücretle yaşıyor. Dolayısıyla da asgari ücret batı ülkelerinde olduğu gibi %5'in %7'nin ya da %3'ün derdi değil, toplumun büyük ekseriyetinin gündemidir. Haklı olarak da insanlar bu rakamın kaç olacağına odaklandılar. Neredeyse rakam açıklanır açıklanmaz asgari ücretin rakamı artık anlamını yitirdi. Çünkü raflar aynı gün fiyatlarını en az asgari ücretin artış oranı kadar yükselttiler. Dolayısıyla dar gelirlinin cebine giren rakam aslında geri çıkmış oldu. Kalemler, diğer sektörlerdeki fiyat ayarlamaları, meşhur tabirle fiyat iyileştirmeleri henüz belki ilan edilmiş değil, ama dar gelirlinin ana kalemlerini oluşturan temel ihtiyaç maddelerinde nerdeyse asgari ücretin artışı oranında bir zam geldi. Dolayısıyla asgari ücret değil önümüzdeki altı ayı, önümüzdeki bir yılı, bu haftayı bile kurtarmadı. Henüz alınmamış para harcandı, yani asgari ücretin uygulaması 2023'te başlayacak. Ama 2022'nin son haftasında fiyatlarla bu kendini eritti."

"Türkiye'de yansıyan tablo 1929 Buhranı'ndan aşağı kalır bir durumda değil"

"Türkiye'de enflasyonu durduramazsanız, fiyat artışlarını frenleyemezseniz, maaşları iyileştirmek hiçbir sorunu çözmeye yetmez. Çünkü bu kadar yüksek enflasyonda insanlar, maaşlar bu kadar arttığına göre kiralar da bu kadar artmalı diye hareket edecekler ya da başka kalemler, başka girdiler, başka maaliyetler de artıyor diyerek ürün ve hizmet bedellerini yükseltecekler. Bu bir kısır döngüdür. Ekonomide bazen resesyon diye ifade edilen, bazen stagflasyon diye ifade edilen, yani hem işsizliğin hem enflasyonun hem durgunluğun hem pahalılığın birlikte olduğu ortamlar aslında kriz ortamlarıdır, bunun adını net koymak lazım. Bugün hem dünya ölçeğinde yaşanan hem de özel olarak Türkiye'de yansıyan tablo 1929 Buhranı'ndan aşağı kalır bir durumda değildir. Yani ABD'de "Büyük Buhran" diye ifade edilen ve arkasından 1932 seçimlerinde Amerikan siyasetçilerinin şok oldukları kriz, yeni gelenlerin yeni düzen, yeni anlaşma, yeni başlangıç diye tarif ettikleri resimle ancak biraz toparlanmıştır ve asıl en acı ve tüyler ürpertici şudur ki nihai olarak bu krizi ancak savaş toparlamıştır. Bugün eğer dünyanın bir yeni savaşla toparlanması üzerine hesap yapmıyorsak; insana hayatı üzerinden, göç üzerinden, toplumların felaketi üzerinden ekonominin düzelmesi, iyileşmesi beklentisi içerisinde değilsek, şok edici, sürpriz, radikal, köklü, esaslı ekonomik reformları önünüze koymak zorundasınız. Bunları yapamadığımız takdirde bu sıkışma, bu tıkanma hem toplumsal hayatta cinnetler, intiharlar, boşanmalar yani sosyal hayatta aklınıza gelebilecek bütün felaketleri bize yaşatacak hem de küresel ölçekteki gelişmelere karşı direnemeyeceğimiz için rakamlar büyüyecek. Belki cebimizdeki para, arabamızın değeri, evimizin değeri artıyor gibi gözükecek, ama insani yaşama standartları açısından, yani reel değerler açısından hiçbir iyileşme söz konusu olmayacaktır."

" Ekonomideki tablo sadece teknik bir ekonomik tartışması yapma boyutlarını aşmıştır"

Bugün artık ekonomideki tablo sadece teknik bir ekonomik tartışması yapma boyutlarını çoktan aşmıştır. Bugünkü tablo çok net, çok açık bir biçimde Türkiye'de sermaye devlet ve vatandaş ilişkisinin baştan yeniden kurulmasını zorunlu kılacak noktadadır. Eğer bu konuda açık, keskin, gerçekten çözüm kapasitesi taşıyan alternatif olabilecek bir sözü siyaset üretemezse, bu ülke büyük bir felaketle karşı karşıya kalacak, bugün yaşadığımızı belki arayacak atmosfere, iklime önümüzdeki aylarda hep birlikte tanıklık edeceğiz ve insanlık dramlarına ne yazık ki sadece tepkisiz, onları izleyen bir pozisyonda kalacağız. Bunun olmamasının yolu Türkiye'de siyasi kutuplaşmayı, siyasi polemikleri siyasetin kendi öncelikli gündemini bir taraf bırakıp ülkenin, dünyanın, insanlığın ortak gündemi üzerinden bir çözüm üretmeye odaklanmaktır.

"Sahici bir değişim için siyaset yapıyoruz"

"Biz toplantı öncesinde daha fazla ayrıntıya girecek durumda değiliz ama önümüzdeki günlerde ekonomiyi merkeze koyan çeşitli projelerimizi, programlarımızı kamuoyuna paylaşacağız. Ülkenin diğer gündemlerinin de ekonomi üzerinden konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Sonuç itibariyle bir ülkede üretim ilişkileri hakkında ya da sermayeye ne olacağı, emeğiyle geçinenin nasıl yaşayacağı konusunda yeni bir iddia, yeni bir yaklaşım, yeni bir bakış açısı ortaya konulmazsa o ülkeyi kimin yönettiğinin çok önemi olmaz. Yani A iktidarının gidip B iktidarının gelmesi ezilenler, yoksullar, dışlananlar, ayrımcılığa uğrayanlar lehine köklü bir değişimi doğurmaz. Biz sahici bir değişim için siyaset yapıyoruz. Sadece şapkaların değişmesi, sadece maske ve rozetlerin değişmesi değil, bu ülkede büyük çoğunluğun yararına, kamuoyu yararına, toplumun yararına bir siyaset inşa etme iddiasıyla varız. Dolayısıyla da bugün siyasetteki "tencere dibin kara seninki benden kara" polemiğiyle siyaset yapmayı da ne ülke yararına görüyoruz ne de kendimizi böyle bir siyasi yol, tercih yaparak planlayacağız.

Biz önümüzdeki aylarda projelerimizi somut olarak kamu önüne paylaşacağız. Türkiye'de seçim tarihi netleşip seçim sürecine girene kadar da sadece bu projelerimizi topluma anlatmak, halkla paylaşmak çabası ve arayışı içerisinde olacağız. Genel merkezimizin de medya çalışmalarımızın da yerel örgütlerimizin de biricik gündemi sadece bizim neler ve nasıl siyaset yaptığımızı, ekonomideki krizleri nasıl çözme iddiasında olduğumuzu somut önerilerle kamuoyuna paylaşmaya odaklanmak olmalı. Seçim takvimine girildiğinde ittifaklar hangi aşamada olur, biz toplumda projelerimizle ne kadar ilgi uyandırırız ne kadar dikkat odağı olmayı başarırız, o gün gelince güncel siyasi tartışmaları o atmosferde yapacağız. Bugün toplantımızda ittifaklara bakış açımızı, ittifaklarla ilgili düşüncelerimizi eleştirilerimizi, geleceğe dair kendi planlamamızı toplantımızda yapacağız kendi aramızda bunları konuşacağız. Ama bugünden yarına bir irade beyanı, bir tercih yapmayı gerektirecek bir tablo görmüyoruz."

"Ülkenin birinci gündemi seçim değil, geçim"

"Bugün itibarıyla ülkenin birinci gündemi seçim değil, geçim. Ülke gündemi geçim ise siyasetin gündemi de geçim olmalı. Seçim tarihi geldiğinde seçimin taktik tartışmalarını, nerede nasıl ne kadar pozisyon alacağımızı; o günün koşullarında, bize değer atfeden, bizi önemseyen, bizden beklentisi olan toplumsal kesimler bizi nerde görmek istiyorsa onlarla tartışarak, onlarla konuşarak birlikte belirleriz. Dolayısıyla bugün itibariyle bizim ne mevcut ittifakların yanında ne karşısında ne özel olarak bir partiye husumet ne özel partiyi desteklemek gibi bir planımız, niyetimiz yok. Onu toplumla birlikte sokakta hep birlikte çalışmaları yaptıktan sonra belirleyeceğiz. Çünkü bu kararlar kapalı kapılar ardında sadece parti salonlarında alınacak kararlar değildir. Toplumsal siyaset iddiasıyla yola çıktıysak toplumun siyasetten beklentisini, toplumun siyasetçilerden beklentisini, toplumun bizden beklentisini göreceğiz ve rotamızı ona göre şekillendireceğiz."

"Krizden çıkmanın tek yolu doğru, yönlendirici planlamadır"

"Krizlerde devleti yönetenler ekonomiye de müdahale ederler arkadaşlar, fantezi yapmanın gereği yok. Yani "yok serbest piyasaya müdahale edersek dünya bize ne der" demenin alemi yok. Burada kıyamet koptuktan sonra dünya ne derse desin. Siyasetin önceliği, ülkeyi yönetenlerin birinci gündemi bu ülkede yaşayanların insanca yaşamasının koşullarını oluşturmaktır. Amerika'da 1929 Buhranı'nda Amerikan devletler hangi araçları kullanarak ekonomiye müdahale ettiyse, bugün petrol piyasalarına OPEC müdahale edemiyor mu? Petrol fiyatları belirlenmiyor mu? İki gün önce Cumhurbaşkanı asgari ücreti neden kendisi açıkladı? Madem serbest piyasa var ilaç fiyatları neden devlet tarafından belirleniyor? Demek ki devlet zaten piyasaya müdahale ediyor. Fantastik bir serbest piyasa diye bir şey olmaz. Ne emeği ne yatırımcıyı böyle karambole, spekülasyonlara manipülasyonlara bırakamazsınız, böyle bir hakkınız yok. Krizden çıkmanın tek yolu doğru, yönlendirici planlamadır. Bu asla mülkiyet düşmanlığı, sermaye karşıtlığı değildir. Onların da lehine olan krizden en az zaiyatla çıkmanın biricik yolu doğru bir planlama yapmaktır. Biz diğer siyasi partilerin, en azından iki farklı tarafın gündeminin de fiyatlara müdahaleyle ilgili olmadığını görerek ve bilerek siyasette başka bir söz söyleyeceğimizi bugünden ifade ediyoruz, paylaşıyoruz. Bunun somut projelerini de önümüzdeki haftalarda zaten sizle paylaşacağız."

Hertaraf Haber

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş