metrika yandex
  • $38.48
  • 43.79
  • GA29200

Haberler / Yazı Dizisi

İrfandan Birkaç Damla-5/ Kıymet Kimde?/A. HAKAN ÇAKICI

11.02.2022

Kıymet Kimde?

Selim Bey bana “tarihi bir yapıda zor bir elektrik işi var. dediğinde, doğrusu işi pek de ciddiye almamıştım. Hatta müşterinin Eşref-i Rumi’nin torunlarından biri olduğunu söylediğinde: “Ohoooo onlardan yığınla var. Kim var ki bu memlekette seyyid ya da şerif olmayan(!)” diyerek içimden geçenin dilime vurmasını da engellememiştim.

Ancak itiraf etmeliyim ki, beyefendi ile karşılaştığımızda üzerindeki -eğitimle alınamayacak- “karşıdakini ciddiyete ve saygılı olmaya” davet eden halden etkilendim.

“Zor iş” denilen, dışardan gelen kablonun odadaki bir kofraya ilave edilmesinden ibaretti. ‘Beş dakikaya dışarda oluruz’, diye geçirdim içimden. İş bitip kofranın kapağını kapatınca evin reisi:

  • Kabloları sağ taraftan vermişsiniz, sizden rica etsem sola alabilir misiniz?  dedi.
  • Tabi efendim, deyip kapağı açtım ve bağlantıları söküp sol taraftan kofraya girecek şekilde yeniden düzenleyip kapağı kapattım. Beyefendi;
  • Olmadı sanırım. Size zahmet veriyorum ancak bir de üstten deneyebilir miyiz, mümkünse, dedi.

Sonrasında kablolar kapağın şişkinliği, yamuk olması, kabloların rahat geçmesine müsaade etmemesi vs. hatırlatılarak birkaç sefer daha yön değiştirdi. Bir ara beyefendinin odadan çıkması ile fırsat bulan, “belki bir yardımım olur“ diye yanımda gelen oğlum:

  • Baba, bir an önce buradan kaçalım. Bu adam bizimle ya dalga geçiyor ya da başka bir sıkıntısı var! dedi. Ben de:
  • Bu iş, hiç normal değil. Sabaha kadar sürse bile, işin sonunu görmek istiyorum, dedim. Yaklaşık 2 saatin sonunda:
  • Teşekkür ederim gayet güzel oldu. Sizden rica etsem Selamlık bölümündeki işe de bakar mısınız? denildi.

Odadan çıkıp dergâhın önündeki boşlukta yarenlik edenlere:

  • Selamlık neresi? deyince, garip bir tepki karşılaşıyorum.
  • Hayırdır sultanım, niye sordun?
  • Orada da iş varmış.
  • Yanlış anlamışsındır sultanım. Oraya kimseyi sokmaz Beyefendi.
  • Yanlış anlamadıysam selamlık dedi, diye ısrar ettim.
  • Yanlış anlama vardır, sultanım. Kimse girmez oraya. Biz bile kırk destur ile gireriz ancak.
  • Kendisine sorun o zaman.

Karşıdaki kim olursa olsun, “sultanım” diye hitap eden beyefendi içeriye yönelirken Selim abi açıklama yapma ihtiyacı duydu:

  • Siz içerdeyken biz de onu konuşuyorduk: Sanırım sizi sınamış. Bir sürü elektrikçi gelmiş, gitmiş şimdiye kadar. Gelirmiş, beyefendi işine, ustalığına bakar, sabrına bakar, ciddiyetine bakar, harçlığını verir, geri yollarmış. Asıl iş selamlıktaymış ama Beyefendi şimdiye kadar oraya usta sokmamış. Oraya çok ihtimam gösteriyor; özensiz, sabırsız, kaba biri girsin istemiyormuş.

O esnada kapının önünde bekleyenlerden biri olan Hacı Abi ise olaya bambaşka bir yerden bakmaktadır:

Bu gelen nam-ı diğer “Komünist Hüseyin” lakaplı biri idi. Bizim Selim’in çocukluktan arkadaşı. 12 Eylül döneminde örgüt davasından içerde yatmış; yakın zamanda örgütle arası bozulmuş, lideri eleştirdiği için, örgüt tarafından cezalandırılmaya karar verilmiş ve demir çubuklarla kolları ve ayakları kırılarak Bursa çöplüğüne atılmıştı. 8-9 ay alçılar içinde yattıktan sonra adeta mucizevi bir şekilde hayata geri dönmüş. Ancak ömrünü adadığı davanın, yıkılan hayallerinin bedelini alkol bağımlılığı ile ödemekte olan biriymiş.     

Ben ise ömrünün tamamını dindar çevrelerde geçirmiş, mühendis diplomalı, üniversite de öğretim görevlisi biri idim ve görevimden geri kalan neredeyse tüm vaktimi, iki seneden beri Beyefendi ile geçirmeye çalışıyordum. Benim için Hüseyin Beyin gelişine kadar her şey güllük gülistanlık idi. İtiraf etmeliyim ki, sonrasında tadım kaçtı.

Allah’a inanıp inanmadığı bile belli olmayan, ismi “komüniste” çıkmış, alkol sorunu olan birinin yolu kaza ile dergâha düşüyor ve bizim beyefendi onun ardında bir hürmetle, bir saygı ile dolanıyor ki, hayret ediyorum. Bizim iki yıllık dergâh maceramız sırasında girmemiz nasip olmayan selamlığa bile bu komünist, daha ilk günden girebiliyor.

Yıllardır içinde bulunduğum dindar camianın hastalıklarını gayet iyi biliyordum: Diğer hiziplere karşı merhamet cimrisi alan, “o kâfir, bu müşrik, şu münafık” diye saydıran hoca efendilerin, ilahiyatçıların neredeyse üryan hanım efendilerin karşısında; içine ne atsan kaybolan “hoşgörü kuyusuna” dönüşüp, mum gibi eridiklerine kaç defa şahit olmuştum. Kandil gecelerinde zikir çekenlere demediklerini bırakmayanların modern putlar karşısında nasıl da saygı duruşuna geçtikleri ve övgüler düzebildikleri de hafızamda taptaze duruyordu. Bizim kesim “Gâvura karşı hoşgörü, Müslümana karşı merhametsizlik hastalığından” fena halde mustaripti. Görünen oydu ki, Beyefendi de Müslüman cenahın bu kompleksinden nasiplenmiş, diye su-i zanda bulundum.

Küstüm ve uzaklaştım. Kırılmıştım. Birkaç hafta ne aradım, ne de sordum. Sonra kendi kendimle yaptığım hesaplaşmayı kaybedip “Hiç değilse gidip, neden uzaklaştığımı söyleyeyim” diyerek tekrar kapısına dayandım:

  • Efendim Hüseyin Bey’e pek iltifat ettiniz.
  • Malumunuzdur: İşini iyi yapanlar, iyi Müslümanlardır.  
  • Efendim bu arkadaş ismi komüniste çıkmış, alkol bağımlısı biri. Pek Müslümanlıkla işi yok gibi?
  • Bundan bizim haberimiz yok. Haberimizin olmasına da gerek yok. Öyle bile olsa biz onda iyi bir ustalık ve sabır gördük. Sadi Şirazi’nin bir beytini işitmiştim:

    Ey Akıl sahibi! Gül dikenle bulunur
    Senin dikenle işin ne? Gülü demet eyle
    Eğer huyun kusurları görmekten ibaretse
    Tavus kuşunda ayaktan başka bir şey göremezsin.

     
  • Efendim “İyi Müslümanlar işlerini iyi yapanlardır.“ diyorsunuz ama bu şahsın Allah’a inanıp inanmadığı bile belli değil.
  • İnsanın “asıl işi”, Allah’a “iyi kul” olmaktır. İYİ kulluğun bir cüz’ü de eline gelen işin hakkını vermektir. Eğer insan yaptığı işe özenmeyen, işini doğru düzgün yapmayan, lalettayin biriyse muhtemelen onun dindarlığı da bir işe yaramaz. Müslümanlık onun üzerinde iğreti durur, yakışmaz. Çalışmayan, emeğini ortaya dökmeyen biri, “dua “etmeyi dahi hak etmiyordur.

Anlamamak için ısrar ediyorum:

  • Efendim ona gösterdiğiniz iltifatı pek çok kişiden esirgiyorsunuz gibi geldi bana. “Acaba özel bir durum mu var?” diye merak etmiştim.
  • El emeği ile geçinmek peygamber mesleğidir. O’nlar, “başkaları iaşemizi temin etsin” diye beklemezler. Buna müsaade de etmezler. Hâlbuki insanların büyük kısmı ‘nasıl yapayım da kendi yükümü başkalarının üzerine yıkayım’ derdi ile yaşarlar. Toplumun son zamanlarda iyice artan memurluğa teveccühünün sebebi de budur sanırım. Zira memuriyet, -Hak edip etmediğine, gerekli emeği verip vermediğine bakmaksızın- kişiye sürekli bir gelir imkânı sağlar.

Elinin emeği ile geçinenlerin ise elleri işlemezse gelirleri yoktur. Bu nedenle toplumun kıymet ölçüsü bozulunca, el emeği ve el emeği ile çalışanlar gözden düşer.

Hâlbuki hiçbir uygarlık el emeğine, ustalara kıymet vermeden yükselemez. Hatta uygarlıklar onların sırtları üzerinden yükselir, bile denilebilir. Sanırım bu nedenle Peygamber sanatına talip olanlara özel bir hürmet gerekir diye işitmiştik. Bizim daha fazla profesörlere, bürokratlara, yöneticilere ihtiyacımız yok! Daha fazla iş becerebilecek ustalara ve işinin hakkını verecek amelelere ihtiyacımız var kanaatindeyiz.

Deyip ardından bir dua ilave edip konuyu kapatıyor:

  • "Ya Rabbi! Bizleri çalışıp emeği ile geçinenlerden kıl. Cümle Müslümanları emek vermeden geçinme sefaletinden halas eyle."

Beyefendi kafamdan aşağıya kazanla kaynar su dökmüştü. Ben ki, üniversitede hocayım diye kurumlanırken, Beyefendi; “Senin yediğin içtiğini, helal ettirip ettirmediğin belli değil. Bu komünist diye aşağıladığın şahıs elinin emeğini yiyor, Peygamber mesleği yapıyor. Elbette o senden daha fazla hürmete layıktır” demiş oldu.

Beyefendi daha önce defalarca işittiğim bir hadisi ciddiye almıştı. Hani bedevinin biri Hazreti Peygamberin içinde bulunduğu çadırın kapısından girip bakınıyor ama kimin Resülullah olduğunu anlayamıyor ve soruyordu ya, “Buranın efendisi (büyüğü) kim?” diye. Hazreti Resülullah da cevaplıyordu ya: “Bir yerin efendisi, orada en çok hizmet edendir.” O sırada Resülullah elinde bir su kırbası, sahabeye su dağıtmaktadır.

Kıymet hiyerarşimiz bozulunca “Helale” değil “çok’a” değer verir olduk!

Kıymet hiyerarşimiz bozulunca “Eminliğe değil “ünvana” değer verir olduk!

Kıymet hiyerarşimiz bozulunca “Takvaya” değil, “cüretkârlığa”, “açıkgözlülüğe” değer verir olduk!

Kıymet hiyerarşimiz bozulunca “tevazuya” değil, “zenginliğe” değer verir olduk!

Kıymet hiyerarşimiz bozulunca “emeğe” değil, “emeksiz kazanca” değer verir olduk!

Sonra ustalar, üstatlar ve âlimler görünmez oldular. Onlar bizi, kıymeti olmayan bir sürü cimri zengine, kifayetsiz bürokrata, davasız profa, takvasız dindara, beceriksiz ustaya terk edip gittiler.

Derleyen:
Ahmet Hakan Çakıcı
Recep 1443

Zeyl: Komünist Hüseyin ve Hacı abi bugün, bu hatırayı bize, güle güle anlatacak kadar iyi dostlar.

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
zeynep dilek | 12.02.2022 16:40
Sabırla işleyen ellerden çıkan emeğin kadrini bilen, âdeta bir nakkaş gibi gönüllere Hakk'ı hakikati nakşeden kıymet sahiplerine ne kadar da çok ihtiyacımız var. Teşekkür ederim, yine çok istifade ettik..
Songul | 12.02.2022 12:39
Küçüklugume dair bir kare canlani erdi zihnimde.Memleketimde kendisini bütün hayatını Kur'an'a İslam'a vakfetmesiyle bilinen herkesin tanıdığı Osman hocamız vardı.O ölünceye kadar kendine ait hiç bir şeyi olmadı hatta evlenmedi ve bu hal üzere vefat etti.Su sözleri beni çok etkilemişti .Her nerede olursanız olun ve her ne işi yaparsaniz yapın işinizi en güzel şekilde yapın.Mesel duvar ustasiysa en güzel duvarı sen ormelisin.Musluman dürüst olur kaytarmaz kivirmaz her işin hakkını verir demişti.Bu gün bize belki basit gibi gözüken bu sözler küçücük dimagimizda kalmış olmaliki bu hatirayl depresiverdi.Oyle aslında kendini islama nisbet edip herturlu hokkabazligi yapan mi yoksa işinin erbabimi.İnsanlari kişisel tercihlerine bakip kutuplasmaktan kutuplastirmaktansa ehine değer verip hakkı teslim etmek.Otekilestirmemek ve özeleştiri ye güzel bir örnek .Sanırım bu gün buna çok ihtiyacımız var.Allah razı olsun hocam yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.
zeynep | 11.02.2022 17:17
Hatıratlarını paylaşan "komünist" Hüseyin abi'ye, Hacı abi'ye, derleyip paylaşan yazara, hususen de "Beyefendi"ye ve tüm tekke ahalisine selamlar. Kıymet bilenleriniz çok olsun efenim...