metrika yandex
  • $38.3
  • 41.73
  • GA25250

Haberler / Yorum - Analiz

Din İdeoloji ve Voltaire Kimin Nesi Olur? / Sait Alioğlu

14.08.2023

 

“Voltaire; aydınlanmacı, sıkı materyalist, Hristiyan, ateizm ve nihilizm karşıtı ve aynı zamanda da deist”

İstisnaları olsa da, modern döneme kadar en paganından, putperestine, oradan vahiy yoluyla kendilerine ulaşan kitaplar üzerinden din ile bir ünsiyet kuran insanların turum ve davranışları kendi bütünlüğü içerisinde ele alındığında, insanlık tarihinin aynı zamanda bir din, ya da “dinler tarihi” olduğu söylenebilir.

Bu durum, dünden, bugüne üzerinde insanın ayak izlerinin bulunduğu yeryüzü parçasının her karışında yapılan ve günümüzde de yapılmakta olan arkeolojik kazılarda, insanın din olgusu ile iç, içe yaşadığı; maddi temelde günlük hayatta kullandıkları iğneden, ipliğe her şey ile birlikte, o insanların gömüldükleri mezarların vs. kendi dinlerinin yapısına uygunluk gösterdiği gerçeği göz önüne alındığında bizlere geçmişe dönük bir hakikati göstermektedir.

Bu da, yukarıda da belirttiğimiz üzere insanlık tarihinin dinler tarihi olduğunu ortaya koymaktadır.

Burada sadece hak olan ilahi mesajdan sapma sonucu haktan uzaklaşanların oluşturduğu batıl anlayış ile ilahi gerçeklikten yana, muvahhid kulların içerisinde bulunduğu ve  “Allah’ı birlemek” anlamına gelen “tevhit” olgusu ve dolayısıyla anlayışından bahsetmemiz gerekir.

Bu ilahi gerçeklik, yani insanların din temelli olarak iki ana kampa ayrılmış olduğu gerçeği, ona yönelik istifhama, spekülasyona ve ideolojik ayartmalara, ayrıştırmalara rağmen hiç mi hiç değişmeyecek; bu durum kıyamete kadar sürecektir.

Bu hakikat hiçbir zaman değişmeyecek olmasına değişmeyecektir, ama aydınlanma felsefesinin marifetiyle, ilahi olanla arasına mesafe koymaya, onu, kendi hayatından çıkarmaya, atmaya ve en nihayetinde onun varlığını reddedip yok saymaya yönelik modern ve işin esprisine uygun düşecek şekilde seküler tavırlar ile dine karşı saygısız, yani profan durumlar önem arz etmektedir.

Dine karşı oluşan bu durumlar önce aydınlanma felsefesi ile Batı’da, Avrupa’da başladı. Doğrusu ve yanlışıyla yerleşik bulunan birçok şeyin değişmesine paralel olarak, bu karşı oluştan dinler-daha doğrusu ilahi gerçeklikten sıyrılıp dogma haline gelen Hristiyanlık/Katoliklik- kendi paylarına düşeni azımsanmayacak oranda almış oldular. Burada, Fransız yazar ve aynı zamanda aydınlanma hareketine öncülük eden Voltaire’den bahsetmek gerekir.

Voltaite ve Bazı Karışık İdeolojik Durumlar…

François Marie Arouet (21 Kasım 1694 - 30 Mayıs 1778), ya da Voltaire takma adıyla tanınan Fransız yazar ve Filozof Fransız Aydınlanması'nın en önemli filozoflarının başına gelir hatta Aydınlanma hareketinin babası sayılabilir. Zamanının toplumsal, dinî, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleştirmişti.(1)

Görünüşte sıkı bir materyalist ve din karşıtı aydınlanmacı olan Voltaire’in, aynı zamanda ilahi gerçekliği “tam anlayamadığından dolayı onu yer yer ıskaladığı söz konusu; “Voltaire'in felsefi anlamda tutarlı bir görüş sergilediği söylenemez, çünkü hem "düşünen madde" (la matière pensante), hipotezini benimseyerek sıkı bir materyalist yaklaşım sergilerken, hem de Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya yönelik argümanlar ortaya koyar. Despotizimden nefret etmesine rağmen, filozofların etkisiyle aydınlanmış bir monarşinin adil ve haksever yönetimini tercih eder. Bu özellikleriyle Fransız Aydınlanması'nın önde gelen isimlerinden biri olan Voltaire, Fransız monarşisi ve kiliseye karşı mücadelesiyle bilinirken, aslında din ve Hristiyanlık görüşleriyle de tanınır..” (2) Ayrıca Voltaire’in, bir materyalist ve aydınlanmacı yanı ile birlikte belli bir oranda tanrı inancına sahip olup ateizme ve nihilizme(hiççilik) karşı “tanrıdan yana” deizm felsefesine de sahip olduğunu belirtmiş olalım.

Voltaire’in bu durumları için sarf edeceğimiz ironik bir cümle ancak şöyle olabilir; “Böyle olur bizim köyün yiğidi!” vesselam…

Amacımız, burada şahıstan ziyade olgulara yer vermekti. Ancak, Batı’nın gelmiş olduğu sonuç açısından Aydınlanma felsefesi ile tanışması; onun giderek dogma halini alan Hrıstiyanlık(Katolizm) karşısında bir tavır takınması ve belli bir tutuma sahip olmasına önayak olduğundan dolayı Voltaire’den bahis açmış olduk. Onu her yönüyle ele alıp değerlendirmedik, ama ondan bahsetmiş olmasaydık konumuzun eksik kalabileceğini düşündük.

Voltaire’ye Batılılarla birlikte dünyada ve özellikle de Osmanlı son döneminden başlamak üzere günümüze dek yüzlerce Türkiyeli aydının ilgi gösterdiği de bilinmektedir; “Voltaire, gerek Avrupa’da meydana gelen Aydınlanma hareketinin, gerekse Fransız İhtilalinin düşünsel hazırlayıcılarından biri olmasıyla öne çıkan bir isimdir. Onun felsefeci kimliği yanında edebi sahada da ürünler vermesi ve buna ek olarak mücadeleci kişiliği Aydınlanma dönemi Avrupa’sının önemli aktörlerinden biri olmasını sağlamıştır. Dolayısıyla Batılılaşma maceramızda aydınlarımızın onunla tanışması kaçınılmaz olmuştur. Tanzimat sonrası gelişen Türk edebiyatı aynı zamanda Batılılaşma maceramızı da içerdiğinden dönemin aydınları, Batı ile kurdukları ilişkide genellikle hep bu akılcı ve ihtilalci düşünce adamlarına ilgi duymuştur.” (3)

Hemen, hemen hiçbir çalışmaya göz atmamış olsak da, sadece Secaattin Tural’ın internet ortamında yayınlanan ve konuya dair doyurucu bilgiler ihtiva eden“19. Yüzyıl Türk Aydınında Voltaire” adlı makalesinin “Öz” başlıklı kısmına dahi göz atıldığında, Beşir Fuad gibi ilk Türk pozitivistlerinden tutun da Marxist düşünceyi savunan kişilere kadar uzun bir yelpazede epeyce insanın varlığına şahit oluruz.

Dinin hikmeti…

Geldiği en son noktada, her ne kadar gerçeklikten kopup batıl konumuna düşmüş olsalar da, tüm dinlerin temelinde onun, varlık sebebi açısından sahip bulunduğu hikmet olgusu, onun kendi bağlamında hakikat tahtına çıkarmayacak olsa da, onu salt seküler ideolojilerle paralel hareket etmesine engel teşkil edecektir.

Zaten, bundan dolayıdır ki, materyalizm temelli seküler ideolojiler, ele geçen her fırsatta dinin canına okumayı aydınlanmacı bir mantık içre sergilemektedirler. Bunun aksine din, ya da açık bir ifadeyle İslam şu olgunun, bu olgunun canına okumamakta, onun bağlılarına hayatı zindan etmemektedir.

İslam, selam, yani hem kelime anlamı ve hem de içerik olarak “barış” dini olduğundan dolayı, insanları felaha, kurtuluşa çağırmaktadır.

İslam’ın barış esprisinin güncellersek, o, salt inamayana değil, oluşan o inkâr temelli imamca karşı tavır alır. Yani, batıl olmuş bir dini doğrudan hedef almaz, onun ya başlarda tevhit ilkesine uyduğunu, daha sonra ise o gerçeklikten koptuğunu dile getirerek, ilkesel olarak ehl-i kitab’a yönelik yaklaşımda ısrar eder, onlarla olacak ilişkinin mahiyetine vurgu yapar.

İdeolojiler ise…

Cemil Meriç’e göre, İdeolojiler ve idraklere giydirilen deli gömlekleri idi.

“Cemil Meriç, “izm”leri(ideolojileri) “idrakimize giydirilen deli gömlekleri”ne benzetir ve bunların toplumumuzda hüsnü kabul görmesini, Batı menşeli olmalarına bağlar. Halbuki, yazara göre Batı’dan gelen bütün ideolojiler birer “konserve” düşüncedir ve ancak Tanrı’yı saf dışı bırakan toplumların kılavuzu olabilir.

Batı medeniyetine ve onun ürünleri olan ideolojileri Türkiye’ye aktarmanın doğru olmayacağı gibi ideolojilere tamamen kayıtsız kalmak da doğru değildir. O halde yapılması gereken; mâziden kopmadan ve kültürel mirasımıza sahip çıkarak, Batı kaynaklı ideolojileri süzgeç altına almak ve yeniden yorumlamaktır.” (4)

İslam dışı dünya görüşlerinin de bazı noktaları itibarıyla –o da sırf istisnasız maddi düzlemde- kayda değer bir taraflarının bulunabileceğini belirtmemiz gerekir.

Bu kayda değer taraflar haliyle o dünya görüşlerinin de çerçevesini çizmektedir. Ya liberalizm gibi ‘birey’i temel özne kabul eden bir yaklaşım, ya faşizm gibi insan tekini ve toplumu devletin kayıtsız ve şartsız kulu kölesi olarak değerlendiren veyahut ta ‘proleterya diktatörlüğü’ sloganıyla insanı ekonomik varlıklar/canlılar şeklinde bir yerlere oturtmak isteyen sosyalizm/komünizm gibi ideolojiler, yani formel çerçevede kendine bir edinmiş bulunan sair dünya görüşleri gibi…

Dikkat edilirse bu yaklaşımlarda, kayda değer bazı özelliklerine rağmen aydınlanma ve modernizm bağlamında neşvünema bulan ilerlemeci mantık örgüsü içerisinde insanın yaratılış özelliğini dikkate almadan, onu halden hale sokma ameliyesinin izlerini taşımaktadır.

Halbuki insan, o öngörülen seküler temelli ilerlemeci mantık örgüsü içerisinde ve salt maddi düzlemde dönüp dolaşan bir varlık olmaktan ziyade; âlemlerin yaratıcısı olan Allah’ın “OL!” emri mucibince yaratılmış bir varlık olarak kuvveden fiile çıkmış ender özelliklere sahip değerlerle mücehhez bir varlıktır.

Kitapla alakası olmayan dinlere gelince de, onlara yönelik bir fıkıh önerir, ama onlara ehl-i kitaba gösterilecek ilginin zıddına bilgi sunar.

Bir kitaba bağlı olmayan din üzerinden onun bağlılarının hem Müslümanlara ve hem de ehl-i kitab’a yönelik tutum ve davranışları ayrı bir konu olmakla birlikte, bugün zahiri olarak ehl-i kitaptan saydığımız birçok Batılının –hatta Doğulunun- bize yönelik tutum ve davranışlarına gelince onlara karşı nasıl davranacağımızın çerçevesinin dahi seküler ideolojilerin bağlıları çizmekte, adeta ortaya hem materyalist, hem aydınlanmacı, yerine göre Hrıstiyan, yerine göre ise deist tavır ve tutumlara sahip bulunmuş olan Voltairelik tavurlar sergilemektedirler.

Yine, iş gelip döndü şahsa dayandı!

Dipnotlar:

1)https://tr.wikipedia.org/wiki/Voltaire

2)https://tr.wikipedia.org/wiki/Voltaire

3) 19. Yüzyıl Türk Aydınında Voltaire İlgisi Secaattin Tural(https://www.academia.edu/44597593/19_Y%C3%BCzy%C4%B1l_T%C3%BCrk_Ayd%C4%B1n%C4%B1nda_Voltaire_%C4%B0lgisi)

4) Cemil Meriç'e Göre İdeolojiler Karşısında Türk Toplumu, Kemalettin Taş, (https://dergipark.org.tr/tr/pub/da/issue/4445/61241)
 

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş