Bazı sendikaların yeni müfredat hakkında "Laiklik ve bilim karşıtı müfredatı reddediyoruz" değerlendirmesine katılmak mümkün değildir. Burada dini bilim ve laikliğin karşısına konumlandıran arkaik bir ateist ve pozitivist paradigma var.
Aslında bu değerlendirmenin arka planında İslami değerlere daha fazla yer veriliyor endişesi var. Diğer taraftan yeni müfredat sürecinde eleştirilmesi gereken çok daha temel sorunların olduğu bir gerçektir.
Yeni müfredatta, İslam’ın temel ahlaki değerleri olan liyakat, adalet, anne baba hakkı, adil şahitlik, yalan söylememe, kimseye haksızlık etmeme, dürüst ve ahlaklı olma, yetim ve kamu malına el uzatmama gibi değerlerin yeterince yer almadığını, daha fazla yer alması gerektiğini açıktır. Müfredatın, özellikle değerler eğitimi alanında fazlasıyla eksik olduğunu kabul etmek gerekir.
Kuşku yok ki, yeni müfredat tasarısının eleştirilecek çok yönü var. Öncelikle eğitim alanında temel sorunun müfredatla ilgili olduğunu düşünülmemelidir. Asıl sorun, öğretilecek konuların içeriği ve yöntemi ile ilgili değil, değerler alanıyla ilgilidir.
Öte yandan bazı sendikaların eksikliğinden ya da aykırılığından dolayı itiraz ettikleri laiklik ve bilim ahlaki değer değer kaynağı değildir. Dolayısıyla laiklik ve bilim ahlaki değerler alanında alanında referans olamaz.
Türkiye’de her sorunun laiklik ve bilim kapsamında eleştirilmesi, bu alanda derin anlayış farklarının olduğunu gösteriyor. Laik seküler modernleşmeci elitlerin temel felsefesi, içeriğine bakmaksızın, dine referans veren her şeyin reddedilmesi yönündedir.
Kaldı ki Türkiye'de uygulandığı şekliyle laiklik asla gerçek anlamda laiklik değildir. Özellikle Tek Parti dönemde laiklik adı altında ateizm politikaları uygulanmıştır. Bu anlamda Türkiye'de uygulanan laikliğin sicili epeyce bozuktur.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren laik bir devlet değildir. Cumhuriyetin erken dönemlerinde kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı devletin resmi kurumudur. Laik devlette devletin gözetimi ve denetimi altında örgütlenenmiş böyle bir kurum olamaz. Bu açıdan bakıldığında olmayan laiklik elden gitmeyeceğinden tartışma anlamsız görünüyor. Ancak sorun bundan ibaret değildir. Asıl sorun laiklik adı altında dinin denetlenmesi ve yönlendirilmesi sorunudur.
Peki, herhangi bir alanda bir değişiklik yapılması gündeme geldiğinde neden sürekli olarak Türkiye' de " Laiklik elden gidiyor " diye bir propaganda yapılıyor. Çünkü laiklik üzerinden din şekillendirilmeye, dindarlar baskı altına alınmaya ve devlete bağlı bir dini yorum oluşturulmaya çalışılıyor. Kaldı ki, sol, laik, modernleşmeci seküler elitlerin oluşturmak istedikleri din algısı da hayli sorunludur. Bu noktadaki asıl sorun söz konusu çevrelerin dini, pozitivist ve ateist bir paradigma içinden okumalarıdır. Bu paradigmaya göre din, toplumları geri bırakan ve çağdaş bir toplumun örgütlenmesinde referans verilmemesi gereken bir alandır.
Ayrıca bu çevrelerin din istismar ediliyor eleştirileri de samimi değildir. Dini samimi bir şekilde yaşamak isteyenleri de hiçbir ayırım yapmadan dini istismar etmekle suçluyorlar.
Şurası açık ki, dini değerleri hayatın her alanında samimi bir şekilde yaşamak isteyenleri dini istismar edenlerden ayırmak gerekir. Çünkü siyasal alandan toplumsal alana kadar, dinin istismar edilmesi Türkiye’nin önemli sorunlarından biridir. Ayrıca Türkiye’de sadece din değil, laiklik, bilim ve Kemalizm de istismar edilmektedir. Önde gelen ve kendisini Kemalist olarak tanımlayan Uğur Mumcu, " Bu ülke Kemalizm maskesi takanlar tarafından soyuldu " iddiasını sürekli dillendirmiştir.
Dini değerleri istismar edenlerle mücadelenin yolu, dinin gerçekliğini ortaya koyarak, bu değerlerin öğretilmesini sağlamaktır. Kuşku yok ki, istismar, dini dünyevi çıkarlar için araçsallaştırmaktır.
Bazı sendikaların müfredat eleştirisi yaparken Kemalizm’in, laikliğin, bilimin arkasına sığınarak din karşıtlığı yapan bir anlayışın yanında durduğunu görüyoruz. Müfredat üzerinden yapılan tartışmalarda İslami değerlere karşı çıkanlara da dini değerleri istismar edenlere de karşı çıkmak gerekir. Öyle görülüyor ki, mevcut haliyle dini eğitimi önceleyen okullar olan İmam Hatip Liselerinin hem eğitim hem de öğretin konusunda çok önemli sorunları vardır. Bu sorunlar üzerine ciddiyetle eğilmek gerekir.
Diğer taraftan her tartışmada, toplumun siyasal kutuplaşmasının doğurduğu cepheleşme tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Toplumsal kesimler arasında diyalog, hoşgörü ve müzakere eksikliğinden doğan rekabet kolaylıkla ötekileştirmeye ve çatışmaya dönüşebiliyor. Bu rekabetin ve ötekileştirmenin etkisi kırılmadığı sürece, herhangi bir konuyu sağlıklı değerlendirmek mümkün olmayacaktır.
Nuray Mert yazdı: Veda ediyorum
11.04.2025
Vedat Kahyalar ile Derkenar..
11.04.2025
Pursaklar’da Ramazan | Osman Kayaer
19.03.2025
İmamoğlu gösterilerinde 172 kişi tutuklandı
26.03.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
Gazze Kazanacak, İnşallah VEDAT KAHYALAR 14.04.2025
NE YAPMALI? YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2025