Düşünce ve ahlak adamı eğitimci Nurettin Topçu hocayı bundan tam elli yıl önce 21 Kasım 1965 yılında, Çemberlitaş, Şatır Sok. 9 numaralı ahşap evinde tanımayı Allah bizlere nasip etti.
Beyazıt meydanında bir neslin ağabeyi Emin Işık ile karşılaştım. Selam ve hal-hatır sorduktan sonra bir çırpıda:
Bu akşam Hocanın evinde toplanıyoruz, arkadaşlar da gelecekler, sen de katıl Memet!” dedi.
Hangi Hocanın?
Yahu İstanbul’da kaç tane hoca var? Tabii ki Nureddin Topçu Hocanın evinde.
Abi, iki ay oldu İstanbul’a geleli henüz onu görmek ve dinlemek kısmet olmadı
Abidin seni götürmeliydi Hocanın sohbetlerine. Geç kalmışsın.
Yürürken tekrar soruyorum:
Efendim, Hoca nasıl bir insan?
- Nureddin Topçu hoca yazdıklarını ve söylediklerini pratik hayatta aynen ve samimiyetle yaşayan bir insan. Memlekette bunların sayıları çok azaldı! Dedi.
Bu akşam hocayı tanıyacaksın inşallah.
Beyazıttaki Soğanağa camiinde akşam namazını kıldıktan sonra birlikte Çarşıkapı üzerinden Çemberlitaş’a doğru yine Emin Abi’den hoca hakkında anlattıklarını dinleyerek yürümeye başlıyoruz. Şatır sok. 9 numaralı iki katlı ahşap evin zilini çalıyoruz. Hocanın yeğeni Emre kapıyı açıyor ve bizimle birlikte usulce üst kattaki salona giriyoruz.
Ezel Erverdi elindeki yazıyı okuyor. Altı kişi de hocayla birlikte pür dikkat dinliyorlar. Genç arkadaşlarla bakışlarımızla selamlaşıyoruz.
Okumayı tamamlayan Ezel Erverdi,
Hocam sizin bu “Felsefemiz” yazınız çıkaracağımız HAREKET DERGİSİNİN başyazısı olacak inşallah.
- Siz dergi çıkarmayı kolay mı zannediyorsunuz? Dergicilik uzun soluklu bir iştir, maratondur. Bir hevesle çıkarırsınız üç ay sonra kapanır.
Önce bir idarehaneniz olacak. Ücretle çalıştıracağınız bir işçiniz, çalışanınız olacak. En az elinizde altı aylık yazı muhteviyatınız ve dokümanlarınız olacak.
Derginin yaşaması için ilan alabilecek misiniz?
Ercüment hariç hepiniz daha talebesiniz!
Gençlerden Abidin Işık, Turgut Yemişçi, Sedat çelikdoğan, Muzaffer Civelek, ayrı ayrı olumlu ve ümitvar cevaplar vermeye başlıyorlar.
- Efendim bu dergi çıkarma işi nevzuhur bir karar değildir. Arkadaşlarla önceden düşündük, müşavere ettik ve gündeme taşıdık.
Fakat hoca tereddütlerini ve itirazlarını sürdürüyordu.
Sonra Hoca yüzünü bizim tarafa çeviriyor.
Sen ne diyorsun Emin?
Emin ağabey sükûnet içerisinde saygıyla cevap veriyor.
Hocam Türkiye’nin problemleri var. İmkân ve fırsatları da var.
Fakat TEORİ’si yok. Ümit ediyorum bu dergi edebiyatta, fikirde ve sanatta bir boşluğu dolduracaktır.
Ben yazı vereceğim. Ayhan Songar beyden de düzenli olarak yazı almaya kefil oluyorum. Arkadaşların teşebbüsünde hayır vardır inşallah diyorum.
Son Dönem Fikir ve sanatta HAREKET DERGİSİ’NİN genç müteşebbis heyetini ve Nureddin Topçu hocayı böyle bir tartışma ortamı içerisinde tanımak nasip oluyor.
HAREKET DERGİSİ
Derginin çıkacağı haberi İstanbul’un belirli yerlerinde duvar ilanı olarak görülmeye başlıyor.
İlanın üzerinde şehre ve camilere doğru yürüyen iki çıplak ayak resmediliyordu.
“Fikir ve sanatta HAREKET dergisi 10 Ocak 1966 da ilk sayısını çıkararak okuyucuları Nurettin Topçuyla buluşturdu.
Dergi çıkarken, zamana yayılarak Hocadan beklenen sohbetler de kışın evinde ve Ersoy Han’daki daracık idarehanede, Sultanahmet’te kiraladığımız AFD (Anadolu Fikir Derneği)’nde, Çağaloğlundaki MTTB salonuyla, Yeşilay’da Konferanslar, kitap çalışmaları ve anma toplantıları devam etmeye başladı.
Yazları Sarıyer Hünkâr Suyunda, Beykoz Karakulak – Dereseki Köyünde ve Çamlıca da bir ağaç altında yapılan hocanın sohbetleriyle kır gezilerimiz bir üniversiteye dönüşüyordu.
“Arkadaşlar seçerek okuyun.
Şimdi yazmaya başlayın seneye bir ekol oluşur.
Acemi olmadan usta olunmaz.
Üslubunuzu geliştirin. Refik Halit Karay’ın Memleket Hikayeleri ve Gurbet Hikayeleri ile başlayın.
Yazı hayatında bir metot vardır:
Önce on oku bir yaz.
Sonra on yaz bir neşret.
Daha sonra da on yaz on neşret.”
Bir makale, bir şiir, hikâye, roman mı yazacaksın? Yüzde seksen alın teri, yüzde yirmi ilham.
Nurettin Topçu’dan başka gençlere seminer ve sohbet için gelen veya bizim dinlemek için randevu alıp evlerine gittiğimiz yaşayan yeni fikir adamalarını da vicahen tanımaya başlıyoruz.
İsmail Dayı ve Yağmur Yayınevinde kitapları yayınlanan Haydarabatlı Muhammed Hamidullah, Avukat Mehmet Ali Sebük, Aclan Sayılgan, Ali Nihat Tarlan, Mehmet Kaplan, Ali Fuat Başgil, İsmail Hamdi Danişment, Mahir İz, Osman Turan, Hüseyin Cemil Meriç, Kemal Tahir, Halit Refig, Metin Erksan, Ayhan Yücel, Orhan Okay, Emin Işık, Sıtkı Evren, Muammer Bilge, Hüseyin ve Hüsrev Hatemiler sohbetlerinde bulunduğumuz, kitaplarını okuduğumuz, kendilerinden feyz almaya çalıştığımız yazar, düşünür ve ilim adamlarıydı.
Dergide bir Mehmet Akif Seminerinden ve dinleyicilerin salonu boşaltmalarından sonra hoca bize dönüyor.
Arkadaşlar hepiniz kitaba kapandınız. Türk ve Rus klasiklerini okudunuz. Kalemi elinize aldınız yani yola çıktınız.
Parmağı ile Cümle kapısını göstererek.
Bu kapıdan giren her arkadaşın bir araştırma konusu alması şarttır. Bir konuda uzmanlaşın. Memleketin bir eksiği ve bir derdi uğruna çaba gösterin.
Yazın! Usta olacak zamanı beklemeyin, yazarak usta olunur. Bir çığır açabilirsiniz, bol pratik yapın. Safahat hayatın sefaletlerine karşı yazılmış bir isyan kitabıdır.
Çemberlitaş’tan Sultanahmet’e doğru bir işe yetişmek istercesine hızlı adımlarla yürürken gördüğümü hatırlıyorum. Üzerinde yakaları kalkık eski paltosu ve göğüs cebinde hazırladığı son yazısıyla Ersoy Handaki tek odadan ibaret dergi idarehanesine usulca gelir ve masanın önündeki hasır iskemleye ilişiverirdi. Selamdan sonra orta yere usulen “Nasılsınız?” der ve bazen cevabımızı beklemeden konuya girerdi.
Tek kelime lüzumsuz laf etmez, el öptürmez, hürmet istemez ve beklemezdi. Hatta ayağa kalkmamızı protesto edercesine masanın başına hızla geçip, cebindeki kâğıtları çıkarır ve tavırlarıyla herkesi görevine sevk ederdi.
Sevinirdik.
Çünkü onun son yazısı, çıkaracağımız dergi kapağı için ilham olurdu.
Hoca okurdu, biz yazardık. Hocanın evinde eski Türkçe harflerle yazdıklarını biz Latin harfleriyle kağılara döker ve hemen Cağaloğlu yokuşundan inerek tipo baskılı Ahmet Sait Matbaasına ulaştırırdık.
Klişelerimizi Nişan usta hazırlardı. Yazılar İki defa tashihten geçtikten sonra Fikir ve Sanat’ta HAREKET dergisi baskıya girerdi.
Aylık Dergi’den sonra daha ikinci yıla girmeden Kitap yayınları başladı.
Süreli yayınlar dâhil, yazılı basının da bir etki miadı vardır.
Bir Gazeteni ömrü 15-20 dakikadır. Bir Derginin ömrü bir-kaç gün. Fakat kültür ve medeniyetin intikalinde kitap, sosyal Tsunaminin dip dalgalarıdır.
Hoca bu konuda hassasiyetini veciz ifadelerle okuyucuya yansıtır.
-“Yazılan her kitap yazıldığı dil için bir kazançtır. Onunla dile ve dine hizmet edilir.”
-“Müzik ruhun Allaha yükselişinde son basamaktır. Her insan bir müzik aleti, bir enstrüman çalabilmelidir.”
İkinci gün Haşim İşcan geçidine gidip bir Yaprak Saz alıyor ve kaldığımız Rüstempaşa Öğrenci Yurdunda tezeneyi tellere vurmaya başlıyordum.
Hoca yardımseverdi, alçak gönüllüydü ve cömertti. Eğitim gördüğümüz Cerrahpaşa hastanesinde sağlık sigortası olmayan fakir- garip ve kendisinden yardım isteyen işsiz biri için hocayı fiş kuyruğunda görüp konuşurduk. Hemen nöbeti hocadan alıp, görevli asistanla görüşür problemi çözerdik. Bize teşekkür ederdi, onu Tamer Şuerle birlikte kapıya kadar uğurlardık.
Nureddin Topçu hocayı hayatının son on yılında yakından tanıma imkânı nasip oldu.
AKİF SÖYLÜYORSA DOĞRUDUR
Hoca Üniversite tahsilini Fransada tamamladı. Batı metotlarıyla eğitim görmüş biri olmakla beraber Kur’an Kültürü açısından 1945 yılında Nakşi şeyhi Abdulaziz Bekkine’yi sohbetleriyle tanıması hayatında bir devrim niteliğindedir.
İstiklal Mahkemesinde yargılanan baba dostu Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Ulaş’a çok saygılıydı. Bir dönem remzi Oğuz Arık’ın fikirlerinden etkilendi.
Mehmet Akifin kayıtsız şartsız hayranıydı. Sultan Abdulhamit Han’ın Filistin siyasetinden övgüyle ve ibretle bahsediliyordu.
Dinleyicilerden bir soru geliyor.
-Efendim, Akif diyor ki;
“Yıkıldın gittin amma ey mülevves devr-i istibdat!”
Hocam, Bari Mehmet Akif böyle söylemeseydi. Bu haksızlık değil mi hocam?
Nureddin Topçu hoca az duraklıyor ve cevap veriyor.
-Akif söylemişse doğrudur!
Hoca, geniş kültürlü, sağlam karakterli ve beş vakit namazlı dindar bir aydındı.
Onu ilk tanıyanlar için, sorulara akademik cevaplar gelirdi. İlk dinleyenler Anlamakta zorlanırdı. Yazılarında da olduğu gibi ifadeleri pankartlarda görülen sloganlar kadar vecizdi, özlü sözlerdi.
Hareket Dergisinin ilk sayısı sürgün geldiği İzmirde ve Şubat 1939 ‘da yayın hayatına girdi. Mayıs sayısında “Çalgıcılar” yazısı yüzünden bu sefer de Denizli’ye sürgün edildi. Fakat negüzel bir tevafuk ki, kendisi gibi şehre sürgün gelen Bediuzzamanla tanıştı, konuştu ve bazı duruşmalarını da takip etti.
CEHALET HASM-I HAKTIR
Nureddin Topçu Diyor ki;
“Din cemiyet için kuvvet kaynağıdır.”
“İlimden felsefeye, ahlaka ve nihayet dine yükselmemiz lazım. İşte bu yürüyüş hasta ve şaşkın neslimizi Allaha götüren yolda yeniden canlandıracaktır.”
“Yeni hayata atılan bir gencin duygularını dağıtan felsefesiz hayattır.”
“Kendi varlık sebebini düşünmemiş, niçin yaratıldığını düşünmemiş gençler boşluktadır, bunalımdadır. Kurtarıcılarını da dışardan bekler.”
“Sorumluluk duygusu kişisel tekâmüle, olgunluğa götürür.”
“Kur’an’ı çok okuyor az düşünüyoruz.”
“Hür insan düşünen ve üretendir.”
“Düşünmesini bilen insanlar toplumun gündemini belirler.”
“Gençlere mutlaka bir heyecan lazım!”
“Yüksek bir gayesi ve gayreti olan idealist gençler mutlaka millete hizmette hedefe ulaşırlar. Peşlerinden gelen nesillere güzel örnek olurlar ve Allah’ın sevgisini kazanırlar.”
-“ Arınmak için yani İç temizliği için üç yol vardır:
Önce YAZMAK,
İkincisi, bir dost ile sohbet etmek,
Üçüncüsü, de DUA ve İSTİĞFAR etmektir.”
İdealsiz nesillerin bütün hayatı zalimi övmek ve mazlumu dövmekle heba olmuştur.
Gençlerde kişisel tekâmül metotlu düşünmekle mümkündür.
Millet tarihinden ibarettir.
Bir milleti tarihinden sıyırın geriye insan sürüsü kalır.
Bir dönemi yüceltmek için yalan tarih yazarlarının yalanlarının da ortaya çıkarılması gerekir.
Tarih hayat kaynağıdır. Unutmayın ki ölüler bizi yaşatıyor.
İstiklal mahkemelerinde hâkim yoktur, eşkıya vardır.
Bizim tarihimizin yapısında Malazgirt meydanında ve Hayber’de parlayan kılıç vardır.
Hoca, hamlığı-hoyratlığı, kabalığı ve cehaleti masum görmez. Eğer hasta değilse, İnsanların kinini, hasedini, kıskançlığını ve kontrol edemediği öfkesini, mekâna ve zamana saygısızlığını mazur görmezdi.
“Kötü bir insan mı gördünüz. Bilin ki o cahildir.
Fakat cehalet Hasm-ı Haktır.”
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Boykotlu işletme önünde Gazze protestosu..
20.04.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025