Bu kitabın ve yazarının 1990’ların sonlarında sıkça gündeme geldiğini hatırlıyorum. Ama o da Türkiye’nin her zaman hareketli olan ve hızlı değişen gündem maddeleri arasında diğer birçokları gibi bir müddet tartışıldıktan sonra rafa kaldırıldı. Söz konusu yıllar 28 Şubat gibi bir süreci de içinde barındırdığı için, yazarın Türkiye’de dönemin hükümeti aleyhine bilinçli bir çaba içinde olup olmadığı akla gelebiliyor. Zaten kitabın sonunda buna dönük bir yorumu içeren Aytunç Altındal’ın bir yazısına da (başka eleştirel yazılarla birlikte) yer verilmiş. Ancak Ilgaz Zorlu bu tarihlerden çok daha önce, 90’ların başlarında makalelerini yayınlamaya başladığını söyleyerek kendisini savunuyor. Kitap işte ağırlıklı olarak tarih dergilerinde yayınlanan bu makalelerin bir toplamından müteşekkil.
Sabetaycılığın ortaya çıkışı ve tarihi, Yahudilikle ilişkisi, kurucu Sabetay Sevi, neşet ettiği mistik Kabbala öğretisi, Sabetaycıların Türkiye açısından önemi kitabın ana konularını oluşturuyor.
Yazar, Sabetaycılığın, Yahudi kutsal metinlerini esas alan Ortodoks Yahudilik dışında, bunların harflere sayısal karşılık vermek gibi kendine has metodlarla ve sadece belli kişilerce anlaşılabilecek asıl gizli manaları olduğunu savunan mistik Kabbala öğretisine dayandığını söylüyor. Çıkış noktasına zemin teşkil eden biri akidevi biri sosyo-psikolojik iki temel etken var. Birincisi Kabbala öğretisine sonradan sokulmuş Mesih inancı, ikincisi ise Sabetay Sevi’nin yaşadığı 17. yy. da Avrupa’da yaşayan Aşkenaz Yahudilerinin büyük katliam ve kıyımlara uğradığı, dolayısıyla da umuda en çok ihtiyaç duydukları bir dönem olması. Bu umudun adı ise asimile olmaları ve sayıları çok azalmış olmasına rağmen muhtelif ülkelerde hala varlıklarını devam ettiren Sabetaycılığın kurucusu Sabetay Sevi olmuştur.
Kitaba göre Sabetay Sevi bir İzmir Yahudisidir. Mistik karakteri, dini eğitimle birleşince sık sık vecd halleri yaşamaktaydı. Yukarıda bahsedilen etkenlerin birleşmesi sonucu Yahudi halkı kendisine kolayca inanmıştı. Mesih olduğunu düşündüğü için Yahudi kurallarını çiğniyordu, çünkü Mesih’in böyle bir tasarruf hakkı vardı. Buna karşı çıkan Yahudi alimleri kendileri engel olamayınca Osmanlı sultanından yardım istediler. İdam ya da din değiştirmek arasında seçim yapması istenen Sevi yargılama sonucunda görünüşte İslam’ı seçti. Durumdan haberdar olan inananları hayal kırıklığına uğradılar hatta intihar edenler oldu. Ancak iki yüz aile aynı yöntemi benimseyip gizli bir şekilde kendi inançlarını sürdürdüler. Önceleri bu duruma göz yumulsa da Sevi daha sonra hiç Yahudinin yaşamadığı Arnavutluk’un Ülgün bölgesine sürüldü. O da inananlarına Selanik şehrini merkez edinmeleri talimatını verdi. Selanik o günden sonra ileride Osmanlı Devleti’nin kaderini belirleyecek bir şehir haline gelmişti.
İlk dönemler apolitik bir hayatları olan Sabetaycılar, Osmanlı topraklarında milliyetçi akımların baş göstermesinin etkisiyle, kendileri de özellikle siyaset ve eğitim alanında aktif hale geldiler. Bu konuda önemli rolleri üstlenenlerden biri de yazar Zorlu’nun 6. Kuşaktan torunu olduğu, Atatürk’ün de ilkokul öğretmeni olan Şemsi Efendi’dir. Şemsi Efendi eğitimin bir kültürün korunması ve aktarımı konusunda kilit önemi haiz olduğunu düşünüyordu ve okulunu da bu amaçla kurmuştu. Sadece Sabetaycı ailelerin çocuklarını gönderebildiği bu okula Atatürk’ün nasıl kabul edildiği yorumsuz bırakılmış.
Sabetaycıların Osmanlı’nın yıkılışında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, daha sonra da birçok önemli görevde bulunmaları eğitime verdikleri öneme ve farklı diller bilmelerine bağlanıyor. Türkiye’deki okulları hala varlığını sürdüren Feyziye Mektepleri ve Terakki Lisesi.
Kitaptaki ilginç bilgilerden biri Sevi’nin Niyazi Mısri ile diyaloğu. Bu farklı kaynaklardan araştırmaya muhtaç bir konu. Ayrıca mistiklik ortak paydası sonucu Sabetaycıların Türkiye’deki Melami, Mevlevi, Bektaşiler içinde bulundukları, bu tarikatlara ciddi maddi yardımlarda bulundukları da yazıyor. Söz konusu tarikatların Balkanlar da yaygın olmasının bununla herhangi bir ilgisi olabilir mi? Araştırmaya değer…
Sabetaycıların Yahudi kabul edilmeyen, Müslüman da olmayan ve bu nedenle birçok önemli göreve yükselmiş üyeleri olmasına rağmen kendilerini gizleyen, kimlik bunalımı yaşayan, genelde gergin ruh haline sahip bir topluluk olduğundan bahseden yazar, bir enstitü kurularak Sabetaycılığın araştırmaya açılmasını, İsrail’in kendilerine sahip çıkmasını talep ediyor.
Yazar ayrıca kendi milletleri olan Yahudiler tarafından hep dışlanmış ve hala da dışlanmakta oldukları kadar, Yahudilerin de Sabetaycıların da en çok Osmanlı Devleti’nde özgür ve güven içinde yaşadıklarını vurguluyor.
İslamcıların ise Sabetaycılığa Kemalizmle yakınlığından dolayı sadece ideolojik olarak ve komplo teorileri üzerinden yaklaştığını, ancak buna rağmen bunun İslamcılarda Avrupa ülkelerindeki gibi bir antisemitizme dönüşmediğini de itiraf ediyor.
Challenge diyen bir Tarihçiye / Fuad Durgun
23.10.2025
Hamdi Ulukaya, Murat Ülker'in yerini aldı
21.10.2025
Almanya, 35 yıl sonra savaş uyarısı yaptı
21.10.2025
İngiltere’de Zirvede Hangi Türkler Var?
30.09.2025
Kabine bugün toplanıyor
29.09.2025
gazze mahkemesi ay’ı RESUL UZAR 21.10.2025
Dindarların Trajedisi YUSUF YAVUZYILMAZ 25.10.2025
Sumud: Dünyanın Vicdanı YUSUF YAVUZYILMAZ 06.10.2025
Atasoy Ağabey/Ak Saçlı Bilge TALİP ÖZÇELİK 15.10.2025
Üstad'ın Psikanalizi Dr. MEHMET SILAY 09.10.2025
Cumhuriyet Sonrası İslamcılık YUSUF YAVUZYILMAZ 12.10.2025