metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA ŞEHİR VE İSLAM - VII

OSMAN KAYAER
23.04.2018

6- İslam’ın yükselişi dönemde şehirleşme faaliyetleri

 

Hz. Peygamberden sonra Müslümanlar, İslamın kendilerine verdiği ruh ve motivasyon ile kısa sürede Arabistan çöllerini aşıp Asya, Afrika ve Avrupa’ya kadar ulaştılar ve gittikleri her yerde ya büyük şehirler kurdular ya da fethedilen şehirleri hızla geliştirdiler. Gerek fethedilen şehirlerde yapılan yenilikler, gerekse yeni kurulan şehirler sayesinde ilim, zanaat, ticaret ve sanat büyük gelişme göstermiştir. Müslamanların hakimiyeti altında olan bütün şehirlerde bir çeşitlilik hakim olmuş, her dinden ve kavimden insan barış içinde yan yana yaşamıştır. Üstelik de kendi inanç ve kültürlerinden taviz vermeden.

 

Kufe, Bağdat, Basra, Samarra, Vasıt, Kayrevan ve Rakkade gibi şehirler Müslümanlar tarafından kurulmuş ve kısa sürede nüfusları yüzbinleri bulmuştur. Bağdat’ın 1.000.000, Kahire’nin 500.000, Dımeşk ve Kurtuba’nın 400.000, Nahcivan ve Tebiriz’in 100.000 nüfuslu olduğu dönemde Avrupa’da 100.000 nüfuslu bir tek şehir yoktur. Bursa, Edirne ve İstanbul, Osmanlı yönetiminde tüm dünyanın “Bahçe şehir” adıyla andığı masalımsı birer “Rüya şehri” olmuştur.

 

Müslümanların miladi 800 ila 1100 yılları arasında ulaştığı şehirleşme ve medeniyet seviyesine Batılılar ancak Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra ulaşmışlardır.

 

Hülasa

 

Küreselleşme denen olgu, kapitalizmin tüm şehirlere hakim olmasından ibarettir ki bunun iki sonucu olmuştur. İlki insanın dışa dönük faaliyetlerinin ürünü olan ve uygarlaşma olarak isimlendirilen yapılaşma ve kentleşmede ilerleme, ikincisi ise, içe dönük yüzü olan harsta (Kültürde) ve mimaride (Bize göre: mimari, yalın bir yapılaşmayı değil, sanatla birlikte yapılaşmayı ifade eder) gerilemedir. Bu yüzden bütün şehirlerde maddi anlamda bir gelişme varken sosyo-kültürel anlamda bir sığlaşma söz konusudur. Başka bir deyişle şehirler büyürken değerler küçülmektedir. Yani küreselleşme nedeniyle çok kültürlü şehirler yok oluyor yerini “Fabrikasyon şehirler” alıyor.

 

İslam düşüncesi, insanı yeryüzü halifesi olarak tanımlar ve onun yeryüzünü imar etmekle görevli olduğunu söyler. Bunun için Müslümana medenileşmeyi (şehirlileşmeyi) hedef olarak gösterir. Dinin nihai anlamda ancak şehirlerde hayat bulacağını dile getirir. Bunu yaparken şehirlerde çok kültürlülüğü ve çeşitliliği teşvik eder. Bu sayede kadim Müslüman şehirlerde her alt kimlik, şehrin mahallelerinin birinde gelişebileceği bir varlık alanı bulmuştur.

 

İslam, tabii olana vurgu yapar ve tabiatın ifsat edilmesine şiddetle karşı çıkar. Hem insanın fıtratını dokunulmaz, hem de coğrafyayı ifsat edilemez olarak görür. Bu nedenle Müslümanlar, inşa ettikleri şehirlerde yörenin tabii şartlarına riayet etmeyi dini bir vecibe olarak görürler. Fatih Sultan Mehmet “Ormanlarımdan bir dal kesenin kafasını koparırım” derken sadece ağaç kesmeyi yasaklamaz, aynı zamanda coğrafyanın ifsat edilmeden korunmasını emreder. Bu sayede Müslümanların şehirleri, mimari bakımdan coğrafyalara göre farklı kimlikler kazanmıştır.

 

Şimdilerde İstanbul’un siluetine hançer gibi saplanan gökdelenler, tabii dokuyu bozup herkesi rahatsız ederken, İslam düsturlarının hükümran olduğu eski İstanbul’daki mimarinin tabiatı ve coğrafyayı süslemesi bundandır. Çamlıca’dan boğaza baktığınızda cumhuriyet sonrasında maruz kaldığı bütün bozulmuşluğa rağmen gördüğünüz “Tabiatla bütünleşmiş mimari” manzara ile Hong Kong’a bir tepeden baktığınızda gördüğünüz “Gökdelen çöplüğü” arasındaki fark, modern olan ile İslami olan arasındaki farkı anlamanıza yardımcı olur.

 

Heyhat! Allah’ın yeryüzü halifesi olarak yarattığı insan, gökdelenler arasındaki labirentlerde “Birey”[1] olarak yaşamayı, tabiata nazır, bahçeli bir mahalle evinde, ailesi (ki aile üç neslin bir arada yaşadığı dokudur) ve komşularıyla birlikte “İnsan” olarak yaşamaya tercih ediyor.

 

[1] Burada “Birey” kelimesine özel bir anlam yüklenmekte ve kendi kendine yettiğini düşünerek müsta’nileşen, Herkül ya da İsa gibi yarı tanrı yarı insan olma hevesinde olan batılı insan tipine vurgu yapılmaktadır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş