Modernleşme döneminin karşımıza çıkardığı en önemli sorunlardan biri sorunlu din anlayışımızdır. Dini algılamadaki sorun, hayatın diğer alanlarını doğrudan etkilemektedir. Özellikle kendilerini dindar olarak tanımlayan kişilerin ahlaki duyarsızlıkları önümüzdeki en büyük sorundur. Oysa dinin temel amacı ahlaki bir kişilik inşa etmektir. Ahlakı ihmal eden din anlayışı, gündelik yaşam içinde sorunlu tipler üretmektedir. "İnsanı doğrudan muhatap alan Yüce Allah'ın ondan istediği en değerli husus, onun sayesinde merkeze alınan tavır olan ' ahlakın bireysel ve kamusal alandaki tahakkuku ' olduğu muhakkaktır. O vesileyle, etkin varlık durumunda yola alan beşer için ' ilahi öneri kümesi' olan İslam Dini'nin sisteme aldığı ilk basamak, büsbütün ' güzel ahlak ' eylemi olduğu da kuşkusuzdur. Mutlak suretle ahlaki donanımla var kılınan insanın hem bireysel anlamda, hem de toplumsal süreçlerde takip edebildiği şeylerin ' sisteme alınması gereken değerler hükmünde olabileceğinden yana durmak gerekmektedir." ( Namık Kemal Okumuş, Temel Dini Bilgiler, Araştırma yayınları, s: 16)
İlmihalin ilk ve en önemli konusu ahlak olmalıdır. Ahlaktan, irfandan, içerikten yoksun ibadet, kişinin iç dünyasını değiştirmeyen kuru şekilden ibaret kalmaktadır. Bu da toplumsal hayatta güvenilmez, sorunlu dindarlıklar üretmektedir. Bu sorunlu dindarlığın en önemli göstergesi formel ibadetlerini yerine getiren, fıkıh konusunda son derece duyarlı ancak yolsuzluk, liyakat ve adalet gibi ahlaki konularda duyarlı olmayan kişiliklerdir.
Yazılan ilmihal kitaplarının omurgasını oluşturan namaz, oruç, hac ve zekat ibadetlerinin amacı ahlaklı( takvalı) bir insan yetiştirmektir. Ahlaklı insanlar sahip oldukları ahlaki standart sayesinde toplumda saygı görürler.
Müslümanların modern dönemdeki en büyük sorunu ahlaki üstünlüklerini kaybetmeleridir. Bu durum özelde Türkiye'nin genelde İslam dünyasının en büyük sorunudur. Ahlaki üstünlüklerini kaybederek muhafazakarlaşan ve milliyetçileşen dindarlar, giderek güvenilirliklerini de kaybettiler. Var olanı değiştirmek yerine, çeşitli gerekçeler ileri sürerek, olanı korumaya odaklandılar. Özellikle siyasetin getirdiği imkanları kullanırken, ahlaki sorumluluklarını görmezden gelen dindarlık biçimi, ileri de çok daha büyük sorunlara yol açacaktır. Müslüman aydınların en büyük sorumluluğu, ahlaki devreden çıkaran ilmihal Müslümanlığını sorgulamaktır.
Ahlaki erdemleri merkeze almayan bir dindarlığın yapacağı eylemlerde üreteceği olumsuzlukların faturasını bugün samimi dindarlar dahil herkes ödemek durumunda kalıyor.
İdeal bir dindarın ahlaki temel referansı takvadır. Çerçevesini takvanın belirlemediği bir ibadetin insana katacağı hiçbir pozitif değer yoktur. Ahlak, İrfan, içerik ve takvadan yoksun bir ibadet, dinin araçsallaştırılmasına varacaktır.
Takvayı temel alan ahlakın en önemli göstergesi, bu anlayışla beslenen insanların hakikatin, erdemin, liyakatin, adaletin, dürüstlüğün, doğruluğun yanında durmaları ve bu değerlerin mücadelesini vermeleridir.
Dindarlar mutlaka ahlaki bir duruşa sahip olmalıdır. Bu duruş onları kişileri değil olayları merkeze olmalarıyla sonuçlanır. Ahlaki duruş yanlışı kim yaparsa yapsın karşı çıkmak, doğruyu kim yaparsa yapsın desteklemeyi gerektirir. Davaya zarar verir gerekçesiyle önemsenmeyen, görmezden gelinen, söyleyenleri ve eleştirenleri susturan ve uyarılara kulak tıkayan anlayış davaya en büyük zararı vermektedir. " Allah size muhakkak emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor buyurur" ( Nisa / 58) O halde normal şartlar altında , 'dindar' lığını özellikle vurgulayan yönetici kadrodan veya bir siyasi hareketten, elde ettiği iktidarı 'ehliyet ve liyakat' ölçüleri içinde değerlendirmesi ; ' bizden- onlardan' denklemiyle değil, ' ehliyetli- ehliyetsiz' denklemiyle davranması beklenir. " ( Metin Karabaşoğlu, Adaleti Emreden Namaz, İz yayıncılık, s: 35)
Hiç kuşku yok ki, bize atalarımızdan miras kalan ve bu miras üzerinden insanlara sunduğumuz dün ile Hak din arasındaki farklılığı gidermek gerekir. Böylece Hak din ile geleneğin miras olarak günümüze taşıdığı dini anlayışı karşılaştırmak gerekir. Hiç kuşkusuz geleneğin taşıdığı tüm bilgiler yanlış ve hatalı değildir. Bu nedenle geleneğin içindeki sorunlu yönleri ayıklamak gerekmektedir.
Öte yandan Peygamberlerin esas mücadelesi Pagan inançlara karşı olmuştur. "Peygamberlerin temel mücadelelerinin şirk ve putperestlik çevresinde sistemleşen bu pagan dinlere karşı oluşu, bu inanışların insanları aşağılayan bir sınıfsal zemin üzerinde oluşmaları ve insanların akletmelerini engelleyen bir hurafeler sistemi oluşturmaları nedeniyledir. " ( Ümit Aktaş, Aklın Hakikati Aşkın Şiiri, Okur yayınları, s: 34)
İslam üzerinde konuşurken değişmez ilkeler ile değişime açık ilkeleri belirlemek gerekir. İçtihat alanına giren ilkeler ( Siyaset, ekonomi, hukuk) değişkendir. İman ve ahlak ilkeleri ise dinin sabiteleridir. İçtihat alanına giren konular değişkenlerdir; bu değişkenler üzerinde yüzyıllarca içtihat yapılmıştır, yapılmaya devam edilmektedir. Bu anlamda içtihat alanına ait bir fetvayı değişmez kabul edip onun üzerinden farklı düşünenleri tekfir etmek sorunlu bir davranıştır. Zaten içtihat zannidir. Yani ümmetin herhangi bir konuda yapılan içtihada uyum zorunluluğu yoktur. Aynı konuda yapılmış farklı içtihatlardan birini tercih edip uygular. Hiç Kimse bir içtihadı temel alarak aynı konuda yapılan diğer içtihadı yok sayamaz. Farklı içtihatları toplamı olan mezhebini dinle eşitleyip dinin yerine koyamaz.
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
BARIŞ UMUDU / Ümit AKTAŞ
09.02.2025
BARIŞ UMUDU|ÜMİT AKTAŞ
08.02.2025
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
Yıldız Ramazanoğlu ile Derkenar..
24.01.2025
Nail Bey'in Aklı İsraille Ticarette Kaldı!
25.01.2025
Instagram Annesi Hülya FEYZULLAH AKDAĞ 09.02.2025
Netanyahu Trump’ın Mayın Eşşeği mi? AHMET GÜRBÜZ 08.02.2025
ATEŞKESİN ATEŞİ DERVİŞ ARGUN 15.01.2025