“Türkiye’de şehirli dindarlık”, 14x20 ebatında 232 sayfa “Enzo” kağıda basılı, mat selefon kaplı, karton kapaklı, Değişim Yayınları’ndan 2021 yılında neşredilmiş bir kitaptır. Memiş Okuyucu tarafından kaleme alınmıştır. Tanıtım ve tenkidini yapacağımız kitap, halen ASBÜ İletişim Fakültesi sekreteri olan yazarın dördüncü kitabıdır.
Dört ana bölüm öncesinde kitabın girizgahında “önsöz”, “takdim ve teşekkür”, “bu kitap nasıl yazıldı” ve “giriş” kısımları bulunmaktadır. Burada anlatılanlar ile kitabın hazırlanış ve ortaya çıkış serencamı ile hangi maksatla kaleme alındığı sorusunun cevaplarını bulmaktayız.
Türkiye'de dindarlık, seküler, laik, Atatürkçü gibi isimlerle anılan Batı’nın fikriyatını ve fiiliyatını (hayat tarzını) özümsemiş insanlarca köye ve taşraya ait bir olgu olarak görülür. Dindar insanlar, bu kesim tarafından bir çeşit köylü ya da bedevi olarak yaftalanır. Bu fikri en derli toplu, halen FETÖ'den tutuklu bulunan Mehmet Altan tarafından kaleme alınan “Kent Dindarlığı” kitabında görmekteyiz.
Gerçek ise bundan çok farklıdır. İslam’ın ilk müntesibi olan Hz. Peygamber ve ashab-ı kiram ticaret ile ünlü Mekke’nin eşrafından insanlardır. Kur'an-ı Kerim şehirlerin anası olan Mekke'de nazil olmaya başlamış ve İslam hükümranlığının ilk şehri olan Medine’de devam etmiştir. Müslümanların ilk devletini kurdukları Yesrib’e bizzat hz. Peygamber Medine ismini vermiş ve Müslümanlar da sonraki yıllarda şehirler için “Medine” kelimesini kullanmışlardır. Medine kelimesi, “dinin kaim olduğu şehir” anlamına gelmektedir. Sırf bu isimlendirme bile İslam ve şehir arasındaki bağı anlatmaya yeter de artar bile.
İşte tanıtmaya çalıştığımız Memiş Okuyucu’ya ait, “Türkiye’de Şehirli Dindarlık” isimli kitap bu gerçek üzerinden hareket ederek Türkiye’de köklü bir olgu olan, “şehirli dindarlığı”nı kısa, sade, ama güçlü bir dil ile anlatmaktadır.
Kitabın ilk üç bölümünde konu çeşitli yönleriyle tarihi serencamı göz önünde bulundurularak anlatıldıktan sonra dördüncü bölümde “şehirli dindarlığı”na örnek yedi isim üzerinden kitabın tezi ispat edilmeye çalışılmış ve bana göre de bu amaca ulaşılmıştır.
Şimdi kısaca kitabın bölümleri üzerinde duralım
Kitabın 1. Bölümü, “şehirli dindarlığın tarihi” başlığını taşıyor. Yazar, bu bölümde İslam'ın ortaya çıktığı dönemde önemli bir ticaret merkezi olan Mekke'de zuhur edişini anlatırken aslında dinin bizatihi kendisinin bir kurallar bütünü olduğunu vurgulamak suretiyle şehirli olduğunu dile getiriyor. Gerçekten de din kelimesinin Arap lisanındaki anlamı “karşılık”tır ki bu yazarın tezini doğrulamaktadır.
Yazar, şehirli olmanın en önemli alametinin eğitimli olmak olduğundan hareket ederek Osmanlı şehirlerindeki temel eğitim kurumlarından bahsetmiştir ki bu doğru bir mantıktır.
Osmanlı'nın temel eğitim kurumlarının başında “sıbyan mektepleri” gelmektedir. Yazar, sıbyan mekteplerinin en önemli özelliğinin çocuklara adab-ı muaşeret öğretmesi olduğunu söylemese bile Osmanlı dönemi şehirli dindarlığının en önemli göstergesidir. Sıbyan mekteplerinde çocuğa ilk önce edep öğretilirdi ki bu şehirli adabı demektir. Cumhuriyet Türkiye'sinde maalesef böyle bir eğitim yoktur. Osmanlıda sıbyan mektebinden sonra bugünün ortaokullarına tekabül eden “rüşdiye”ler ve liseye tekabül eden “idadi”ler bulunmaktadır. Yazar bu okulların muhtevalarından kısaca bahsettikten sonra yükseköğretim kurumu olarak isimlendirebileceğimiz “medrese”ler hakkında da bilgiler verir. Osmanlı yenilenme hareketlerinin ortaya çıkmasından sonra açılan “sultani”ler ve “darülfünun” hakkında da bilgiler verilir. Yazar, darülfünun hakkında daha teferruatlı bilgiler verir ki bunun sebebi burayı cumhuriyet dönemi şehirli dindarlığının kaynağı olarak görmesidir. Bana göre de yazarın tezi doğrudur ki ilerleyen bölümlerde bunu örnek olarak seçtiği isimlerin darülfünun ile irtibatları üzerinden ispatlamaktadır.
Yazar, şehirli dindarlığın oluşumunu sağlayan temel eğitim kurumlarından olan ve bir çeşit yaygın eğitim kurumu olarak isimlendirilebilecek “cami” “tekke” ve “zaviye”lerden de bahsetmektedir. Bu gün bile toplum hayatının şekillenmesinde etkin olan camilerin bir çeşit eğitim kurumu olarak görülmesi gerekir.
Kitabın ikinci bölümü “Cumhuriyet dönemi din eğitimi” başlığını taşımaktadır. Bilindiği üzere cumhuriyet dönemi din eğitimi bakımından inişli çıkışlı bir durum arz etmektedir. Yazar bu iniş çıkışları gayet sistematik olarak eğitim kurumları üzerinden göstermektedir. Burada yazılanları okuduğunuzda cumhuriyet döneminde din ile devlet ilişkileri hakkında kısa ama öz bilgiler elde ediyorsunuz.
Yazar, Cumhuriyet sonrası Türkiye'sinde din eğitimi ile ilgili kurumları anlatırken Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı: Din Öğretimi Genel Müdürlüğü üzerinde özellikle duyuyor. İlk başta yeni cumhuriyetin din eğitimine bakışı olumlu iken 1924’de çıkarılan tevhid-i tedrisat kanunu ile ilişkiler giderek kötüleşmiştir. Amerikalı eğitimci ve felsefeci John Dewey’in raporu sonrasında iş din eğitiminin tamamen yasaklanmasına kadar vardırılır. Tabii bu iş biraz tepkilerin önlenmesine matuf olarak öncelikle din eğitimi veren kurumların kapatılması, saniyen diğer eğitim kurumlarındaki din derslerinin müfredattan çıkarılması, salisen din görevliliğinin devlet memuru statüsünden çıkarılması ve nihayet her tür din eğitiminin yasaklanması ile sonuçlanmıştır. Solcuların ve Kemalistlerin büyük bir özlem ve romantik bir dil ile anlattıkları “köy enstitüleri”nin de Dewey raporu ile ortaya çıktığını kitaptan öğreniyoruz ki bu benim için önemli bir bilgidir. Şurası da bir vakıadır ki köy enstitüleri yeni Türkiye’nin tarım ülkesi olarak kalmasını ve batının bir çeşit yiyecek tedarikçiliğine razı edilmesine matuftur.
Yazar, bu bölümde özellikle 1950 sonrasında din eğitiminin yeniden ortaya çıkışını, Yüksek İslam Enstitüleri'nin ve İmam Hatip Okullarının açılmasını mevzubahis eder. Bu konuda verilen mücadeleleri özetler. Gerçekten de bu okullar, Türkiye’de şehirli dindarlığın (ki buna “kitabi dindarlık” ya da “eğitimli dindarlık” da diyebiliriz,) yeniden filizlenmesine ve giderek yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunmuştur.
Kitabın 3. bölümü “şehirli dindarlığın oluşumu” ismini taşımaktadır. Bu bölümde yazar, İslam'ın ilkin Mekke'de yani bir şehirde ortaya çıktığını ve Medine'de şehir devletine dönüştüğünü sonraki zamanlarda esas itibariyle şehirlerde yaygınlaştığını anlatarak esas itibariyle “şehir dini” olduğunu anlatıyor. Kur'an-ı Kerim'deki “hanginizin daha iyi iş yapacağını görmek için” ayetiyle ilişkilendirerek İslam’ın Müslüman şehir medeniyeti ve kültürünü bu sayede inşa ettiğini söylüyor.
Bu bölümde şehirli dindarlığın ne anlama geldiğini ifade etmek üzere Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil ve Mehmet Said Aydın’dan alıntılar yapılmıştır. Şehirli dindarlığın esas itibariyle “ahlaki dindarlık olduğu” dile getirilmiştir. Memiş Okuyucu’nun önemle üzerinde durduğu olgulardan biri de Osmanlıdaki şehirli dindarlığın zirvesi olan İstanbul’dur. Yazara göre İstanbul, mimari, harsi, musiki, edebi, vs. bakımlardan İslam’ın en güzel tezahür ettiği örnek bir şehirdir ki buna itiraz edecek kimse bulunmaz. İstanbul terbiyesi ve İstanbul Türkçesi, Osmanlı şehirli dindarlığının günümüzde de hatırlanan iki güzel özelliğidir.
Yazar bu bölümde cumhuriyet dönemi dindarlığının temelini oluşturan Tanzimat sonrası ortaya çıkan mekteplerden ve özellikle de darülfünundan övgü ile bahseder. Bu okulların Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde şehirli dindarlığın bir çeşit pınarı olarak işlev gördüğü söyler. Baytar mektebi mezunu olan Mehmet Akif Ersoy’a bu konuda merkezi bir yer tahsis eder.
Kitabın 4. Bölümü, “Türkiye'nin şehirli dindarlığına hayat veren yedi isim” başlığını taşımaktadır. Kitabın yarısından biraz fazlası bu bölümdedir. Kitabın ismini yansıtması bakımından çok iyi seçilmiş bu yedi isim, gerçekten de Türkiye'de şehirli bir İslam anlayışının yeniden neşv-ü nema bulunmasında önemli katkılar yapmıştır. Biraz sonra her bir ismin karşısına hangi kurumu ihdas ettiğini ve ne gibi fonksiyonlar icra ettiklerini söylediğimizde göreceksiniz ki yazarın bu tercihi meramını anlatmak bakımından doğru bir tercihtir.
Yazarın bahsettiği yedi ismin en başında Ahmet Hamdi Akseki gelmektedir. Yazar Akseki’nin biyografisi hakkında teferruatlı bilgiler verir ki bunları kitaptan öğrenirsiniz. Akseki velut bir müellif olarak verdiği eserlerin yanında “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın inşaasında oynadığı büyük fonksiyon ile hala Türkiye Müslümanlığına tesir etmektedir. Bunu diyanetin devasa yapısını düşündüğünüzde daha iyi anlarsınız.
Yazarın bahsettiği ikinci kişi, Ali Fuat Başgil’dir. Ali Fuat Başgil, “Gençlerle Başbaşa” isimli kitabıyla ve İsmet İnönü'nün karşısında cumhurbaşkanı adayı olarak çıkmasıyla hatırlanır. Ancak onun “Yüksek İslam Enstitüsü'nün kurulmasındaki fonksiyonunu da kitaptan öğreniyoruz. Dolayısıyla onun Türkiye'de İslam’ın yeniden öğrenilen bir din olmasındaki katkısı büyüktür.
Üçüncü kişi, Mahmut Celalettin Ökten’dir. Ökten, Cumhuriyet sonrası İmam Hatip Okullarının yeniden açılmasını sağlayan ve müfredatını belirleyen kişidir. Halen uygulanan müfredatın % 40'ının dini % 60’ının pozitif bilimlerden oluşması onun öngörüsü ile gerçekleşmiştir ki bu, imam hatip mezunlarının zamanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek yetkinlikte olmasını sağlamaktadır.
Dördüncü kişi, Muallim Mahir İz’dir ki hem İmam Hatip Okullarında, hem Yüksek İslam Enstitülerinde hem de camilerde ve sivil mekanlarda halka verdiği dersler ve serbest sohbetler ile büyük etki uyandırmış bir İstanbul beyefendisidir. Mahir İz, talebelerine ve muhiplerine yüksek edebi ve güzel İstanbul Türkçesi ile iyi bir “usvet’ü-l hasene” (güzel örnek) olmuştur.
Beşinci kişi, Mehmet Sait Aydın’dır. Benim de bir dönem sistematik felsefe dersime giren Mehmet Said Aydın gerçekten de felsefi birikimi ile şehirli bir Müslüman görünümü arz etmektedir. Aydın güçlü felsefi birikimi ve yüksek hitabet kabiliyeti sayesinde pek çok ilim erbabına tesir etmiştir.
Altıncı kişi Tayyar Altıkulaç’tır. Altıkulaç, Diyanet İşleri Başkanlığını yeniden organize etmesi ve ortaya çıkardığı kurumlar bakımından Türkiye Müslümanlığına en çok etkisi olan kişilerden biridir. Pek bilinmese bile onun ortaya çıkardığı, “Türkiye Diyanet Vakfı” “İSAM”, “İslam Asiklopedisi” ve “29 Mayıs Üniversitesi” gibi kurumlar bir adamın tek başına yapabileceği türden değildir. Altıkulaç, bütün bunları herkesin takdir ile yad ettiği “teşkilatçı”lığı sayesinde gerçekleştirmiştir.
Yazarımızın mevzubahis ettiği son kişi, D. Mehmet Doğan'dır. “Türkiye Yazarlar Birliği”nin kurucusu olan Mehmet Doğan Ankara’daki mütevazı lakin mücadeleci hayatı ile Ankara Müslümanlarınca örnek bir abi olarak görülmekle kalmayıp Türkiye’nin her yerinde tanınan ve bilinen biri olmuştur. Mehmet Doğan, Mehmet Akif Ersoy’u sadece istiklal marşı şairi olarak kalmaktan çıkarıp fikirleri ile bilinir biri haline getirmenin mücadelesini vermiş ve bunda da büyük oranda başarılı olmuştur. Mehmet Doğan Türkçenin korunması mücadelesi veren ender isimlerden biridir aynı zamanda. Benim kuşağım ve benden sonraki pek çok kuşak onu “Batılılaşma İhaneti” isimli kitabıyla hep hatırlayacaktır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız gibi bu kişiler, batıcılarımız tarafından Müslümanlara yönetilmiş köylü ve bedevi yakıştırmasını boşa çıkaracak gerçek örnek şahıslardır. Her birinin yaptıklarını göz önüne getirdiğinizde kendisini İslam'a nispet eden bizler için adeta birer usvet’ü-l hasene olduklarında da şüphe yoktur.
Sonuç olarak kitabın Türkiye tecrübesine uygun bir “Şehirli Müslümanlığı”nın izlerini bize gösterdiğini düşünüyorum. Bugün içinde bulunduğumuz eksik serbestiye kolay gelmediğimizi adeta dinsiz bir toplum inşa etmek isteyenlerin kıskacından hangi zorlukları çekerek kurtulmaya çalıştığımızı ve hala bu zorlukların devam etmekte olduğunu göstermek bakımından faydalı buluyorum. Bu yüzden de okumanızı tavsiye ederim.
Mücahit Gültekin ile Derkenar..
10.05.2025
Kapitalizmin Gerçek Yüzü: “Demir Ökçe”
12.05.2025
Kudüs Sorunu ve Müslümanlar YUSUF YAVUZYILMAZ 10.05.2025
ALİ ŞÜKRÜ BEY Dr. MEHMET SILAY 09.05.2025
Engelli Bakışımız AHMET GÜRBÜZ 13.05.2025
Güçlü Kadın Neslihan -2- FEYZULLAH AKDAĞ 13.05.2025
kariyer dulları! MUSTAFA AKMEŞE 15.05.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Geliveren Büyük Bela:Pedofili! AHMET HAKAN ÇAKICI 08.05.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
Alaycı Kuş TALİP ÖZÇELİK 07.05.2025
Kudüs Sorunu ve Müslümanlar YUSUF YAVUZYILMAZ 10.05.2025