metrika yandex
  • $32.5
  • 34.81
  • GA18240

Tarih ve İnsan Hakları Dersleri/ Irak Devleti ve Gertrude Bell

MEHMET YAVUZ AY
27.11.2021

Tarih ve İnsan Hakları Dersleri / Irak Devleti ve Gertrude Bell

Birinci Bölüm

İngiliz düşünür John Gray’in ifadesiyle “Modern siyaset din tarihinden bir kesittir”. Ona göre tarihe biçim veren  devrimci ayaklanmalar da “inanç tarihine ait olaylardır”.

Gray, daha da ileri giderek, “Son yüzyılın tarihi, (…) seküler bir ilerleme öyküsü değildir” iddiasını dile getirir. Şu çarpıcı cümleler de O’na aittir:

“Bolşeviklerin ve Nazilerin iktidarı ele geçirmeleri Ayetullah Humeyni’nin İran’daki din-erkil başkaldırısı kadar inanca dayalı ayaklanmalardır. Tarihte dönüştürücü bir olay olarak devrim düşüncesini dine borçluyuz. Modern devrimci hareketler dinin başka araçlarla bir devamıdır”.

(…) “Modern çağdaki seküler terör Hıristiyanlık’a tarihi boyunca eşlik etmiş olan şiddetin mutasyona uğramış bir biçimidir”.

İnsanlığı kusursuzlaştırmanın bir aracı olarak terör ilk defa Jakobenler tarafından düşünülmüştü”

 Bahse konu Jakobenler, Fransız Devrimini yönlendiren köktencilerdir.

Terör ve şiddetin; Batı kaynaklı devrimci hareketlerin ve dinsel arka plânın teorisinde önemli bir unsur olduğunu, acımasızca ve dinsel bir motivasyonla uygulandığını da söyler:

(…) “Terör, Devrim’i iç ve dış düşmanlara karşı savunmak için gerekliydi; ama aynı zamanda sivil bir eğitim yöntemi ve toplumsal mühendislik aracıydı. Terörü ahlâksal gerekçelerle reddetmek bağışlanamazdı. Robespierre’in 26 Şubat 1794 tarihinde Paris’te Ulusal Konvansiyon’da dile getirdiği gibi, “Acımak ihanettir.” (s. 40)

Ülke işgallerinin ahlâkî gerekçesi, “teröre karşı savaş” olmaktadır. Şiddeti doğuran, besleyen, büyüten ve acımasızca kullanan Batılı zihniyetin ikiyüzlü yaklaşımı dünyanın bütün dengelerini altüst etmiştir. Doğal olarak “yirminci yüzyılda sonuç totalitarizm” olmuştur.

“Soğuk Savaş sonrasının dünyası barış değil, kan ve demir çağı olacaktı”. (s. 47)

Tabii ki şiddet, kıyım, terör sadece Batı’dan gelmiyor. “Batı’yı farklı kılan, tarihi değiştirmek ve insanlığı kusursuzlaştırmak için  güç ve terörden yararlanmasıdır.” (s. 50) “nsan yaşamını kusursuzlaştırmak amacı gütmesidir; bu totalitarizmin vazgeçilmez hedefidir.” (s. 53)

Yirmi birinci Yüzyılın “şiddet, terör, kaos, iç savaş” ile tanımlanmasına itiraz edilmeyecektir  kanaatindeyim…

Batı dışı ülkeleri radikalleşmeye iterek terörize eden Batı aklı, her ülkenin sert ve yumuşak güç unsurları içinde yeterince malzeme bulabilmektedir. Söz konusu malzemelerin dinî ve etnik altyapılarını sonuna kadar istismar etme kabiliyetine de sahiptir. 

John Gray, “Lenin ve Troçki’ye göre, terör, toplumu yeniden yaratmanın ve yeni bir insan tipini biçimlendirmenin bir yoluydu”. (s.72) anlayışını da not eder.

“Irksal önyargı çok eskiye dayanıyor olabilir ama ırkçılık Aydınlanma’nın bir ürünüdür” diyecek cesareti gösteren Gray, H.G. Wells’in pandemi sonrası günümüz dünyasının tehlikeli gidişine işaret eden insanlık dışı değerlendirmesinden bahseder:

“H.G. Wells verimliliğin gereklerini karşılamayan karaderili, buğday tenli ve esmer halk sürülerinin  Dünya-Devleti’ndeki yazgılarının ne olacağını kendi kendine sorduğunda, şu yanıtı verdi: “Eh, dünya bir hayır kurumu değil. Gitmelerinin gerekeceğini sanıyorum. Dünyanın genel havası ve anlamı, öyle sanıyorum ki, gitmelerinin gerekeceği yönündedir.”

Batılı siyasi hareketler kadar, şiddetle aralarına mesafe koyan İslâmcı yapıları ayırt etmeksizin de olsa  düşünmeye değer şu analizi yapar:

Nazizm ve komünizm modern Batı’nın birer ürünüdür. Köktenci İslâm da öyle; her ne kadar bu olgu köktenci İslâm’ın yolundan gidenler ve Batılı görüş tarafından yadsınsa da. (…) İslâmcı hareketler şiddeti yeni bir dünya kurmanın bir yolu olarak görürler ve bu bakımdan Ortaçağ geçmişine değil, modern Batı’ya aittirler”. (s. 91)

Batılı yönetimler İslâmcılardan çoğu zaman müttefik olarak yararlanabildilerse eğer, bu bir ölçüde İslâmcılar Batılı gücü başlıca düşman olarak görmediklerindendi. Taliban rejimi el-Kaide’yi barındırmış olmakla birlikte Batı’yla değil – halkı dinin gereklerini yerine getirmekten alıkoyduğu için ötücü kuşları ve uçurtmayı yasaklayarak ve aşiret hukukunun otoritesini tanımayarak- Afganistan halkı ve kültürüyle savaşıyordu. (s. 94)

Kıstas ne olursa olsun, ABD Türkiye’den daha az sekülerdir.

Yirminci yüzyıl Avrupa’sı benzeri görülmemiş bir devlet kıyımına sahne olmuşken, Batılı olmayan ülkelere Batılı bir yönetim modelinin dayatılmaya kalkışıldığı her yerde, bunun kitlesel bir terörü gerektirdiği gerçeği gözden kaçırılmıştır. Terör modern Batı’nın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. (…) Siyasal süreçler terörle başa çıkmakta yardımcı olabilir ama demokrasi her derde deva değildir.

John Gray, Kara Ayin / Apokaliptik Din ve Ütopyanın Ölümü

YKY Yayınları, İstanbul, Mayıs 2013
 

27. 11. 2021, Kardelen / ANKARA

Mehmet Yavuz AY

myavuzay@hotmail.com

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Abdullah Aydın | 27.11.2021 16:51
Batılılaşma hareketlerinin başlamasıyla; yukarıda sayılan virüsler bu topraklara da sirayet etmiştir ve oluşan yeni din ile mukim hale gelmiştir. Bu topraklardaki kadim din İslam'ı düşman ilan ederek, müntesiplerini de kısmen bozarak yoluna devam etmektedir. Çare; yeniden iman, Kur'an ve salih amel. Kaleminize sağlık, selametle.