Tarih ve İnsan Hakları Dersleri / Irak Devleti ve Gertrude Bell
Birinci Bölüm
İngiliz düşünür John Gray’in ifadesiyle “Modern siyaset din tarihinden bir kesittir”. Ona göre tarihe biçim veren devrimci ayaklanmalar da “inanç tarihine ait olaylardır”.
Gray, daha da ileri giderek, “Son yüzyılın tarihi, (…) seküler bir ilerleme öyküsü değildir” iddiasını dile getirir. Şu çarpıcı cümleler de O’na aittir:
“Bolşeviklerin ve Nazilerin iktidarı ele geçirmeleri Ayetullah Humeyni’nin İran’daki din-erkil başkaldırısı kadar inanca dayalı ayaklanmalardır. Tarihte dönüştürücü bir olay olarak devrim düşüncesini dine borçluyuz. Modern devrimci hareketler dinin başka araçlarla bir devamıdır”.
(…) “Modern çağdaki seküler terör Hıristiyanlık’a tarihi boyunca eşlik etmiş olan şiddetin mutasyona uğramış bir biçimidir”.
“İnsanlığı kusursuzlaştırmanın bir aracı olarak terör ilk defa Jakobenler tarafından düşünülmüştü”
Bahse konu Jakobenler, Fransız Devrimini yönlendiren köktencilerdir.
Terör ve şiddetin; Batı kaynaklı devrimci hareketlerin ve dinsel arka plânın teorisinde önemli bir unsur olduğunu, acımasızca ve dinsel bir motivasyonla uygulandığını da söyler:
(…) “Terör, Devrim’i iç ve dış düşmanlara karşı savunmak için gerekliydi; ama aynı zamanda sivil bir eğitim yöntemi ve toplumsal mühendislik aracıydı. Terörü ahlâksal gerekçelerle reddetmek bağışlanamazdı. Robespierre’in 26 Şubat 1794 tarihinde Paris’te Ulusal Konvansiyon’da dile getirdiği gibi, “Acımak ihanettir.” (s. 40)
Ülke işgallerinin ahlâkî gerekçesi, “teröre karşı savaş” olmaktadır. Şiddeti doğuran, besleyen, büyüten ve acımasızca kullanan Batılı zihniyetin ikiyüzlü yaklaşımı dünyanın bütün dengelerini altüst etmiştir. Doğal olarak “yirminci yüzyılda sonuç totalitarizm” olmuştur.
“Soğuk Savaş sonrasının dünyası barış değil, kan ve demir çağı olacaktı”. (s. 47)
Tabii ki şiddet, kıyım, terör sadece Batı’dan gelmiyor. “Batı’yı farklı kılan, tarihi değiştirmek ve insanlığı kusursuzlaştırmak için güç ve terörden yararlanmasıdır.” (s. 50) “nsan yaşamını kusursuzlaştırmak amacı gütmesidir; bu totalitarizmin vazgeçilmez hedefidir.” (s. 53)
Yirmi birinci Yüzyılın “şiddet, terör, kaos, iç savaş” ile tanımlanmasına itiraz edilmeyecektir kanaatindeyim…
Batı dışı ülkeleri radikalleşmeye iterek terörize eden Batı aklı, her ülkenin sert ve yumuşak güç unsurları içinde yeterince malzeme bulabilmektedir. Söz konusu malzemelerin dinî ve etnik altyapılarını sonuna kadar istismar etme kabiliyetine de sahiptir.
John Gray, “Lenin ve Troçki’ye göre, terör, toplumu yeniden yaratmanın ve yeni bir insan tipini biçimlendirmenin bir yoluydu”. (s.72) anlayışını da not eder.
“Irksal önyargı çok eskiye dayanıyor olabilir ama ırkçılık Aydınlanma’nın bir ürünüdür” diyecek cesareti gösteren Gray, H.G. Wells’in pandemi sonrası günümüz dünyasının tehlikeli gidişine işaret eden insanlık dışı değerlendirmesinden bahseder:
“H.G. Wells verimliliğin gereklerini karşılamayan karaderili, buğday tenli ve esmer halk sürülerinin Dünya-Devleti’ndeki yazgılarının ne olacağını kendi kendine sorduğunda, şu yanıtı verdi: “Eh, dünya bir hayır kurumu değil. Gitmelerinin gerekeceğini sanıyorum. Dünyanın genel havası ve anlamı, öyle sanıyorum ki, gitmelerinin gerekeceği yönündedir.”
Batılı siyasi hareketler kadar, şiddetle aralarına mesafe koyan İslâmcı yapıları ayırt etmeksizin de olsa düşünmeye değer şu analizi yapar:
“Nazizm ve komünizm modern Batı’nın birer ürünüdür. Köktenci İslâm da öyle; her ne kadar bu olgu köktenci İslâm’ın yolundan gidenler ve Batılı görüş tarafından yadsınsa da. (…) İslâmcı hareketler şiddeti yeni bir dünya kurmanın bir yolu olarak görürler ve bu bakımdan Ortaçağ geçmişine değil, modern Batı’ya aittirler”. (s. 91)
Batılı yönetimler İslâmcılardan çoğu zaman müttefik olarak yararlanabildilerse eğer, bu bir ölçüde İslâmcılar Batılı gücü başlıca düşman olarak görmediklerindendi. Taliban rejimi el-Kaide’yi barındırmış olmakla birlikte Batı’yla değil – halkı dinin gereklerini yerine getirmekten alıkoyduğu için ötücü kuşları ve uçurtmayı yasaklayarak ve aşiret hukukunun otoritesini tanımayarak- Afganistan halkı ve kültürüyle savaşıyordu. (s. 94)
Kıstas ne olursa olsun, ABD Türkiye’den daha az sekülerdir.
Yirminci yüzyıl Avrupa’sı benzeri görülmemiş bir devlet kıyımına sahne olmuşken, Batılı olmayan ülkelere Batılı bir yönetim modelinin dayatılmaya kalkışıldığı her yerde, bunun kitlesel bir terörü gerektirdiği gerçeği gözden kaçırılmıştır. Terör modern Batı’nın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. (…) Siyasal süreçler terörle başa çıkmakta yardımcı olabilir ama demokrasi her derde deva değildir.
John Gray, Kara Ayin / Apokaliptik Din ve Ütopyanın Ölümü
YKY Yayınları, İstanbul, Mayıs 2013
27. 11. 2021, Kardelen / ANKARA
Mehmet Yavuz AY
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024