Geçmiş Zaman Günlükleri
Güneşi Bekleyen Adamlar
Güneşi Bekleyen Adama
Sevgili Hasan Aycın’a
Ağrı Dağı’ndayım. Yıl 1995, biraz Temmuz biraz Ağustos…
Susuzdu Ağrı dağı. Karlı ve kuraktı.
Yağmur ve kar suları, içecek bir damla su kalmaksızın yitip gidiyordu.
Korgan Kışlası’nda, 2200 metre rakımda, silâhların kuşatması altında, Erivan’ın Iğdır’ın ışıklarına bakarak geçirdiğim geceler…
Silâhları, insanları da kuşatan bir dağ deryası Ağrı. Güneşi bekleyen adamlar, tetikte elleri, gecenin koynundalar.
Burada gece uykuları yoktu. Çın çın öten gecenin sessizliğine karışan telsiz konuşmaları, mesajlar, silâhların mekanizma sesleri. Aniden gecenin karnında patlayan top ve makineli tüfek sesleri.
Korgan Kışlasının hâkim bir tepesinde, küçük çadırlarında, gerginliğin alevli noktalarına aldırmaksızın en derin uykularına gömülen genç askerler arasında jeneratörün aydınlattığı bir aracın içindeyim.
Kimi zaman yakın bölgelerde turlara çıkarak geceyi tüketmeye çalışıyorum. Ay, her yanı aydınlık haliyle Ağrı Dağı’nın buzul kısmını karanlıklardan ayırıyor. Büyük bir taş kütlesinin üzerindeyim.
Erivan ışıklarla titreşiyor. Dünyanın en uzun şehri…Iğdır yeşil ve verimli. Doğu Anadolu’nun Çukurovası diyorlar. Doğubayazıt karayolunda, Ahıska Türkleri için yapılmış prefabrik göçmen evleri dolup taşıyor. Iğdır’ın dağ köyleri boşaltılmış. İğreti, basık, toprak damlı evler iç acıtan boynu bükük bir yalnızlığa gömülmüş. Çoğu bakımsızlığa dayanamayarak çökmüş bile. Çoluk çocuk ortada kalan insanlara Iğdır’da başını sokacak bir yer gösterilmemiş.
Gece ağır aksak yürüyor… Gece serin. İçiçe kuşatmalarla sürüyor burada hayat. Yaşadıklarım, matematiğe sığmayan, mantığı olmayan hayatın garip bir rengi…Biz Ağrı dağını kuşatıyoruz, o da bizi… Geceyse her şeyi… Küçük el radyomun sesini, Ermeni radyosunun güçlü frekansı bastırıyor.
Güneşi özleyerek geceyi yürüyorum. Kum tanecikleri dökülmeyi sürdürüyor. Yanımda Kur’an ; öte yanda soluğumu daraltan gecenin, kuşatmaların, gergin bekleyişlerin, çığırından çıkmış kardeş kavgasının, sürgüne gönderilmiş bölge insanının acı ve gözyaşının atmosferi…
Sorun oluşturan ne varsa kutlu Kitaba uzak durmanın, işine geldiğinde onu dolgu malzemesi olarak kullanmanın içimizi çürüten iki yüzlülüğü… Kimse bu ikiyüzlülüğe dur demiyor. Gerek görüldüğünde yukardan ayetler, hadisler atacaksın ama kutlu Kitap sorunlarımızın çözümü için ne söylüyor dönüp bakmayacaksın.
Geçici çözümler, yalan yanlış analizler, kitabına uydurulmuş gerçeklikler. Kitap hem varmış gibi, hayata dokunmak istediğinde yokmuş gibi davranmak, hangi ahlâkî ilkenin içine sığar?
Bir yanımda ölü seviciliği yasaklayan, hayat veren Kur’an… Öbür yanımda Kemal Tahir, Alev Alatlı, Filistin, bir de elleri- gözleri bağlı getirilen yaşlı köylünün gözlerimden silinmeyen görüntüsü…
İlkeli olmayı istemeyişimiz, acılarımız üzerinden menfaat devşirecek acımasız duygusuz kalpsiz insan müsveddelerine dönüşümüzün utanç fotoğrafı. Barış ve esenlik değil kan ve gözyaşı üzerine inşa edilen bir düzenin dünyaya söyleyeceği sözü olabilir mi?
Paylaşılmayan, kabul edilmeyen de olsa bizi içine çeken bir anafor, hepimizi yakan bir ateş, kara bir sayfa, Allah karşısında hesabı verilemeyecek eylemler, Müslümanlığın gereğini yapmaktan uzak anlayışlar…Acıya ve zulme ortak eden bir yolculuk bu… (02 Eylül 1997, Ankara)
31.08.2022, Kardelen/Ankara
Mehmet Yavuz AY
Gannuşi:Aksa Tufanı Nuh tufanı gibi olacak
22.11.2023
İsrail Saldırılarında Türkiye'den 2 Şehit
22.11.2023
Yine fırladılar orta yere | Vahdettin İnce
27.11.2023
Üstün Bol ile Derkenar..
01.11.2023
Ankara'daki STK'lardan Filistin Bildirisi..
02.11.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
STK’lar Sararırsa DERVİŞ ARGUN 24.11.2023
YÜZ YILLIK MUHASEBE ÜSTÜN BOL 04.11.2023
İtaat ve Sadakat Özgürlüğü ATASOY MÜFTÜOĞLU 07.11.2023
Akran Zorbalığı ve Çeteleşme MUHSİN GANİOĞLU 31.10.2023
Nefret Tanrısı Yehova ENES TARIM 03.11.2023