metrika yandex
  • $32.46
  • 34.71
  • GA18240

AYDINLANMA, MİLLİYETÇİLİK, ULUSÇULUK VE SİYONİZM-2

MEHMET YAŞAR SOYALAN
19.03.2024

2. Bölüm

 

Yahudiliğin “Din/Millet” Olmaktan Ulus Olmaya Evirilişi: Siyonizm

1800’lerin sonlarına doğru bu milliyetçi dalga, ulusalcı anlayış ve “ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi” tezi, binyıllardır devletsiz bir şekilde dünyanın pek çok bölgesine dağılmış şekilde yaşayan topu topu birkaç milyon Yahudi’nin üç beş entelektüeline de cazip gelmiş olmalı ki onlar da bir “Yahudi Ulusu”ndan ve “Yahudilerin de devlet kurma hakkı”ndan söz etmeye başladılar. 19.yy’ın başlarına kadar Yahudi toplumu tarafından kabul görmeyen bu tez, Batılı devletlerin ve siyasi elitlerinin de etkisi ile 20.yy ilk çeyreğinden itibaren Yahudi toplumu tarafından da rağbet görmeye başladı. Yahudi toplumunun bu anlayışa evirilmesinde Yahudilerin bulundukları ülkelerde zor şartlarda yaşamalarının da etkisi vardı. Özellikle Rusya Çarının bir suikasta kurban gitmesinden sonra Yahudilere baskılar artınca binlerce Yahudi Rusya’dan kaçmak zorunda kalmıştı.

Ne kadar kapalı bir toplum olarak yaşasalar da Aydınlanmanın insan ve toplum tasavvuru Yahudileri de önemli ölçüde etkileyip dönüştürdü; özellikle de Hristiyan dünyadaki Yahudileri. Başta finans piyasasındakiler ve eğitimliler olmak üzere hali vakti yerinde Yahudiler hızlı bir şekilde sekülerleşme ve deistleşme sürecine girdiler. Ancak azınlık olma hali ve geçmişte yaşanılan travmalar onların Yahudi Cemaati ile ilişkilerini tümüyle kesmelerine engel oldu. Çünkü bu yıllarda milliyetçiliğin etkisi ile hemen hemen bütün toplumlar kendilerini dini kimliklerinden çok etnik kimlikleriyle tanımlamaya başlamışlardı. Aynı eğilim zengin ve eğitimli Yahudiler için de söz konusuydu Kendilerini Yahudi dininin bir inananı olmaktan çok Yahudi ulusunun bir parçası olarak görmeye başladılar. Onlar için Yahudilik bir dinin adı olmaktan çok bir ulusun, bir etnik kimliğin adıydı. Dünyanın farklı yerlerine dağılmış hatta farklı etnik özelliklere sahip Yahudiler için bu durum çok sorunlu olsa da bu yeni kimlik özellikle Avrupa’da yaşayanlar tarafından daha kolay benimsendi. “Ulusların kendi kaderlerini tayin etme, yani bir devlet kurma hakkı” tezi, bulundukları toplumlardaki sığıntı olarak yaşayan ve her toplumsal krizde sıkıntı çeken, özellikle alt sınıflardaki Yahudilere cazip geldi. Avrupalı devletlerin özellikle de Britanya ve Almanya gibi devletlerin “Yahudisiz Avrupa” politikalarının bir yansıması olarak “Yahudi Devleti” fikri ortaya atılmış ve bu fikir özellikle 1903’ten sonra Britanya’nın devlet politikası haline gelmişti

Avrupa’daki bu sekülerleşme hali ve milliyetçiliğin yaygınlaşması bir yandan Yahudilerin ötekileştirilmesine, sıradan Yahudilerin hayatlarının zorlaşmasına bir yandan da aynı duyguların Yahudiler’de de oluşmasına neden oldu. Eğitimliler ve hali vakti yerinde olanlarda sekülerleşme eğilimi daha fazlaydı. Kendilerini Yahudilik dininin bir inananı olmaktan çok Yahudi ulusunun bir parçası olarak görmeye başladılar. Baskıların artması sıradan Yahudilerde de bir devlet fikrinin oluşmasına, daha doğrusu pompalanan bu fikre kapılmalarına neden oldu. Gerçek anlamda bir ulus olabilmeleri için de devletleri olmasının zaruretine bir şekilde inandırıldılar. Pek çok farklı etnik kökenden gelen, siyah tenlisinden, sarışın, mavi gözlüsüne kadar çeşitli özelliklere sahip Yahudiler, Yahudi dininden çok Yahudi Ulusunun bir parçası olduğu noktasına geldiler. Bu noktadan sonra “Yahudilik Dini” değil “Yahudi Ulusu” onların üst kimliği olmuştu. Bir Yahudi devleti kurmaya çalışanlar için Yahudilik ve Kitabı Mukaddes öğretileri/ anlatıları devlet kurma yolunda bir “yardımcı unsur”dan ve Yahudi toplumunu “ikna” ve motive etme araçlarından başka bir şey değildi. Yahudilik dinin ve “Kutsal Kitap’ın bu “araç” olma hali bugün için de devam etmektedir. Bugün İsrail Devletinin vatandaşlarının kahır ekseriyeti kendilerini “laik/seküler Yahudiler” veya “Laik İsrail vatandaşı” olarak görseler de din ve Kutsal Kitap anlatıları onlar için çekiciliklerini hala devam ettiriyor, dolayısıyla her dönemde İsrail’in seküler yöneticileri için de bu metinler kullanışlı bir kaynak olma özelliğini sürdürüyorlar.

Edward Said’in Şahitliği

Siyonizm’in kökenlerinin ne olduğuna ve Aydınlanmacı Sömürgecilik ile ilişkisine geldiğimizde ise bu ilişkiyi, bu ilişkinin anlam ve boyutlarını Edward Said’in ifadelerinden aktaracağız. (Said’in “emperyalizm” dediği şeyin, bizim “Aydınlanmacı sömürgecilik” dediğimiz şey olduğunu hatırlatmalıyım. “Emperyalizm”i “Aydınlanmacı sömürgecilik” olarak okuyalım lütfen.)

“Emperyalizm ve Siyonizmin entelektüel köklerini açıklamak istiyorum, çünkü her ikisi de 19. yüzyıl siyaset ve kültür düşüncesinin mirası olarak bizi etkilemeye devam ediyor. Bu mirası tam olarak anlamadan, ırkçılığın yeni veya geçici bir olgu olduğunu düşünme hatasına düşebiliriz. Siyonizm ve emperyalizmin birbirlerinden nasıl ilham aldığını, her ikisinin de Batı’nın siyasi ve entelektüel kültürünün merkezinde yer aldığını göstereceğim.

Emperyalizm, değişmez bir biçimde, özel ve giderek gizli bir mitoloji ortaya koymaktadır. Emperyalizmin efsanelerinden bazıları, güçlü bir kültürün üstün kültür olduğu; doğal hiyerarşiler yaratmak amacıyla gerçeğin kendisinin iradî olarak değiştirilebileceği; egemen ulusun efendi ırktan geldiği yolundaki ve benzeri görüşlerdir. Herzl'in düşüncelerinin ve Filistin'in 1880'lerden itibaren sömürgeleştirilmesinin kökenleri, Siyonizm ve emperyalizmin ortak kökenleri On-dokuzuncu Yüzyıl Avrupa entelektüel kültürünün tarihinde bulunabilir.

Emperyalizm, tüm amacı toprak yönünden genişleme ve bunun meşrulaştırılması olan siyasal bir felsefedir. Emperyalizmin tarihinin, modern bilimin oluşumunun ve tahrif edilmesinin ve kötüye kullanımının tarihi olduğu söylenebilir. Modem emperyalizmin gerçek kökeni, sistematik sınıflandırma düşüncesidir ve bu düşünce -biyoloji, dilbilim, antropoloji ve tarih gibi bilimlerde- On-dokuzuncu Yüzyıl Avrupa biliminin gerçekleştirdiği başlıca başarıdır. Emperyalizm bu düşünceden yola çıkarak çarpıklaştırılmış bir ilke elde etmiş ve bunu insanların dünyasına kasten uygulamıştır.

Öyleyse, Siyonizm, teorisi ve pratiğiyle, Avrupa emperyalizminin daha alt düzeyde bir tekrarıdır. Marx'in, Üçüncü Napolyon'un, amcası Napolyon Bonaparte'in gülünç bir taklidi olduğunu söylemesine benzer biçimde, Siyonizm'in de Avrupa emperyalizminin gülünç bir taklidi olduğu söylenebilir. Siyonizm, emperyalizm gibi, ideolojisini oluşturduğu devletin içinde devlet kurumlanandan, Israil basketbol ligine kimlerin katılıp kimlerin katılamayacağıma; kimin Yahudi sayılabileceğine; kimlerin bir noktadan bir noktaya seyahat edebileceğine; kimin toprağa sahip olabileceğine kadar her şeyi yöneten -ve bozan- bir düşünce sistemidir.

Yani, Siyonizm ve emperyalizmden söz ettiğimiz zaman, aynı sülaleden gelen, aynı gereksinimlerden doğan bir düşünceler ailesinden söz etmiş oluyoruz. (2)

 

Not: Bu Makale Yetkin Düşünce Dergisinin 25. (Ocak, Şubat, Mart 2024) Sayısında Yayınlanmıştır.

1 “Terör” ifadesinin Batı menşeli bir kullanım olduğunun ve her ülkenin bunu kendi ötekisini etiketlemek için kullandığının farkındayım, ancak işgalci Siyonist yapılanmanın “terör ve terörizm” ifadesine her boyutu ile tam olarak karşılık geldiğini ifade etmeliyim. Ben de bu ifadeyi moda bir kullanım olmasının ötesinde, katliam, soykırım, zulüm, işkence, aşağılama vs gibi tüm kötülükleri içinde barındırdığı ve muhatapların zihninde böyle bir karşılığının olduğunu varsaydığım için kullandım.

2 Edward Said, Emperyalizm ve Siyonizm’in Entelektüel Kökenleri, s.137-142 (Siyonizm ve Irkçılık, A.Ü. SBF yayınları, No: 511, Ankara, 1982.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Murat Bakkaloğlu | 22.03.2024 17:30
Hocam bu yazınız da çok güzeldi. Rabbim ilminizi artırsın.