metrika yandex
  • $38.51
  • 43.79
  • GA29200

RAMAZAN GÜNDEMLERİMİZ 

AYTEN DURMUŞ
20.03.2025

 


Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Ramazan emrinin önceki elçilerden beri var olduğuna işaret edilmiştir. Müslümanlar, hicretin 2. yılı 624 yılının ilk aylarında orucun tüm Müslümanlara farz kılındığını bildiren ayetlerin nazil olmasıyla birlikte oruç tutmaya başladılar. (Bakara 2/183). Ramazan, Hicrî takvime göre dokuzuncu aydır. Kur’an’da adı geçen ve değerinden söz edilen tek ay ramazandır. Kur’an’ın indiği ve bin aydan hayırlı olduğu ifade edilen ‘Kadir gecesi’ de Ramazan ayındadır. Bu ayın Müslümanlarda amaçladığı yeniliklerden bazıları şunlardır:  

Ramazan Yaratıcımızı anmayı artırdığımız ayımızdır: Yaratıcımızın ‘Beni anın!’ (Bakara 2/152) emri, ‘Beni anlayın.’ anlamıyla birlikte anlaşılmalıdır. Yaratıcı insana, hayatını biçimlendirmede kullanacağı ilkeleri ayrıntılarıyla açıklayarak iletiyor, bunun karşılığı olarak insanın Yaratıcının adını veya sözlerini seslendirmesi, onu anması demek değildir. Bu durumun insanlar arası bir ilişkide düşünüldüğünde durumun ne kadar yanlış olduğunu anlayabiliriz. Anmak, Allah’ın konuşmasını dinlemek ve anlamak çabasının toplamıdır.  

Ramazan Kur’an’la bütünleşme ayımızdır: İslam dininin kitabının adı Kur’an’dır. Kur’an’ın yerine başka kitaplar, Hz. Nebi yerine başka kişiler koyanların, inandıklarına ve yaşadıklarına İslam demesinin Allah katında bir anlamı olmayacaktır. Kur’an’a inananlar, bu bilinçle Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışmalıdırlar. Müslümanların, Kur’an’ı okurken/seslendirirken tecvit ve makam konusundaki hassasiyetlerinin daha fazlası, anlama ve yaşama konusunda olursa okuma çabası da anlamlı olur. Anlaşılarak ilkeleri ahlâk haline gelen bir Kitap’ın sözleri okurunda amaçlanan kişiliği ortaya çıkarabilir.  

Ramazan doğru sorularımızı sorma ayımızdır: İnananlar, sıradan sorulardan vaz geçerek bu ayda yeni sorular sormaya başlarlar. Örnek: ‘İnsanlığımı ne bozar? İnancımı ne bozar? Yalan, gıybet, dedikodu, iftira orucu bozar mı? Haksız kazanç, faiz, rüşvet yemem orucu bozar mı? Kibir, israf orucu bozar mı? Torpille iş, imkân, kazanç, makam sahibi olarak kazandıklarımı yemem orucu bozar mı? Edepsizlik, kabalık, orucu bozar mı? İnsanları üzmek, sıkıntıya sokmak orucu bozar mı? Kırmızı ışıkta geçip trafiği ve insanları sıkıntıya sokmak orucu bozar mı? Gergin bir şekilde önüme gelene kızmak orucu bozar mı? Parklardaki çiçekleri koparmak, yola tükürmek, izmarit ve başka çöpler atmak orucu bozar mı? Çirkin sözler orucu bozar mı? Acaba kişi, ‘yeme, içme ve cimadan uzak dursa ve bunları yapsa oruç tutmuş olur mu?’  

Ramazan tanrı olmadığımızı hatırlama ayımızdır: İnsanoğlu kendi biricikliğini teklik olarak görürse tanrılaşır. Tarihin her döneminde, ‘ilimde, fikirde, siyasette, sanatta vs.de’ insanlar arasındaki konumu biricik olanların bir kısmı ya bizzat kendilerinden veya çevrelerinden ya da hem kendilerinden hem de çevrelerinden kaynaklı olarak tanrılaşmaya açılan kapılardan içeri girmişlerdir. Bu risk yaratılmış her insan için kendi sınırlarını unuttuğu, ölümlü bir beşer olduğu halde haddini aştığı her durumda söz konusu olabilir. İnsanın tanrılaşması, insanın kendisini “her şeyin ölçüsü ve ölçütü” kılmasıdır. Çünkü Tanrı inancını kaybeden her kişi ya kendi tanrısı olur ya da kendisine bir tanrı bulur. Ramazan bilerek veya bilmeyerek ‘Ben ne dersem o!’ diyerek tanrılaşma yolundaki Müslümanlara, Yaratanın kim olduğunu yeniden hatırlatır. Biz, insanız.  

Ramazan beden ve ruh olarak dinlenme ayımızdır: Bu ay, inananların kendilerini ve hayatlarını yeni baştan formatlaması-programlaması gereken bir aydır. İnsanların en önemli zayıflıkları, fiziksel ihtiyaçlarını giderememeleri durumunda ortaya çıkan fiziksel ve ruhsal baskılar sonucu oluşur. Bu ayın, beklenen işlevi yapabilmesi için ‘aklın, ruhun, kalbin, gönlün, vicdanın’ bilinçli bir şekilde dinlenmesi gerekir. Bunun yöntemi: 1. Allah gözetiminde yaşadığını bilmek. 2.  Anlayarak Kur’an okumak. 3. Ne yaptığını bilerek salat etmek. 4. Ne dediğini bilerek dua etmektir. Çünkü Ramazan, beden ve ruh olarak kendimize yardım ettiğimiz aydır.  

Ramazan kırılmış gönülleri onarma ayımızdır: Ramazan’la kişi kırılan gönlünü ve kendisinin kırdığı gönülleri hatırlamalı, gönül kıran hallerini ıslah etmeli, kırdığı gönülleri onarmak için harekete geçmelidir. Kişi kendisine: ‘ateşten elbiseler’ (Hac 22/19) giydirmeyecek ‘kaynar sular’ (Hac 22/19) içirmeyecek kadar merhamet etmelidir. Ramazan münasebetiyle ‘Ben, nelerin açlığını çekiyorum? Ben, nelerin susuzluğunu çekiyorum? Ben, neyin yoksulluğunu yaşıyorum? Ben, neyin çaresizliğine çözüm bulamıyorum?’ muhasebesini yapmalı; ramazanın elinden tutarak kendini bulmaya, kendine gelmeye, kendisi olmaya, kendisine merhamet etmeye çalışmalıdır.  

Ramazan dünyada ‘Allah’ın işçisi’ olduğumuzu hatırlama ayımızdır: Bunun adı yeryüzünde halifeliktir. Bakara 2/30: وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ : Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzüne bir halife atayacağım.’ dedi.’ İnsan bunun için yaratılmıştır. Yaratılış amacını bilen kişi ya bu işe gönüllü olur ya da olmaz. Ne demektir gönüllü olması ya da olmaması? İnsanın tüm hayatını, ‘salih ameller ve salih olmayan ameller’ (Hud 11/46) oluşturur. Hakkı ve adaleti ikame için ‘Kıst(as)ın kavvamı olun.’ (Nisa 4/135) sorumluluğuyla görevli olduklarını bilenler, hayatlarını salih amellerle geçirmeye çalışırlar. Salih amel ‘ücretin sadece ve sadece Allah’tan istendiği eylemlerdir.’ Bu yöntem, Allah’ın Elçileri ve onun takipçilerinin hayat tarzıdır. Böyle bir hayatın ölmeden önce bir tatili ve emekliliği yoktur. Allah’ın işçileri, ücretlerini Allah’tan alacakları bilinciyle yaşarlar. İşte bu nedenle Allah’ın işçileri ‘görünmek’ ve ‘olmak’ arasındaki tercihlerini ‘olmak’tan yana kullanmışlardır.  

Ramazan her durum ve ortamda Müslüman olmayı öğrenme ayımızdır: Yaşadığımız ortamlarda gücümüz yettiğince inancımızın ilkelerinin geçerli olmasını sağlamaya çalışmalıyız, ana amacımız bu olmalıdır. Müslümanlar için belli süreçlerden sonra ‘zengin, makam sahibi, kültürlü-aydın bir Müslüman’ olmak gerçekten önemli bir imkân iken bunlara sahip olanların önemli bir kısmı, sahip olduklarını (hevaları için değil) İslam için kullanılması gereken araçlar olduğunu unuttular. Sonra da hep birlikte ‘bizim çağımıza uygun bir din indirmedi, çıkarlarımızı hiç korumuyor’ diye Allah’tan şikâyetçi oldular. Hazların ve heveslerin kölesi olarak yaşanan hayatın adına İslam demiyor diye Allah’tan razı olmadılar. Ama Allah’ın kendilerinden razı olmasını istemektedirler.  

Ramazan camideki kız ve kadınların fitne olmadığını öğrenme ayımızdır: Bu ayda farklı cins ve yaştaki inananlar aynı mabet altında toplanarak aynı Allah’a inanmanın mutluluğunu yaşarlar. Ramazan gecelerinde farz olmayan teravih için kadınların camiye gelmesine gelenek nedeniyle ses çıkarmayanlar, Ramazan dışında sanki olmamaları gereken yerlere gelmişler gibi davranmaktadırlar. Kadınlar ve kızlar, hayatın her yerinde bulunurken nedense camiye geldiğinde onlara ‘Gidin ibadetinizi evinizde edin’ , ‘Camimizde size yer yok hem niye buraya geliyorsunuz?’ diyerek kovan, kendi yobaz telakkisini İslam sananların baskın etkisinin egemen olduğu bir cami cemaatiyle karşılaşmaktadırlar.  Oysa ‘Annenin kovularak çıkartıldığı yere, nesli giremez.’ Ramazan, inanan kız ve kadınların, ‘camideki fitne’ olamadığını öğreten ayımızdır. Dünya üzerindeki hiçbir kadın ve kız, varlığının ‘fitne’ sayılarak mabedinden kovulduğu bir dinin mensubu olmak istemez.   

Ramazan selamı-tanışıklığı-barışı yayma ve dostluk kurma ayımızdır: Tanışıklık, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik birbirinden farklı durumlardır. Ahirette birlikte olmak istemeyeceklerimizden dünyada da uzak durmalıyız.  Onları arkadaş, dost, kardeş diye tanımladıklarımızla aynı kefeye koymamalıyız. Bizi cennete yönelteceğini, cennette birlikte olabileceğimizi düşündüğümüz kimselerle ise olabildiğince yakın olmalıyız.  

Ramazan büyük amaçlar için öncülük ve örneklik etmemiz gerektiğini hatırlatan ayımızdır: İslam, siyasal ve toplumsal hedeflerden önce, kişide güzel ahlâk oluşturmayı ve bu ahlâkın yansıması olarak onun eliyle güzel eylemler ortaya koymayı amaçlar. ‘Ben Müslüman’ım’ diyen bir kişiye, mensup olduğunu ileri sürdüğü İslam, güzel ahlâk kazandırmıyor ve güzel eylemler yaptırmıyorsa üç sorun vardır: 1. Kişi ‘İslam’ yerine, hakla batılın karıştığı bir öğretiyi benimsemiştir. 2. Kişi, İslam’ı tamamen yanlış anlamıştır. 3. Kişi, İslam’ı hiç anlamamıştır. Doğru bilgi, doğru eylem için gereklidir. Bir konu veya durumda ‘Doğru nedir?’ sorusunun cevabını bilmeyen kişinin doğru davranabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle düşünen zihinler için cevaplardan önce soruların doğru sorulması gereklidir. Ele alınması gerekli konu ve durumlarda, önceliğe sahip sorular nelerdir? Birinci önceliğe sahip sorular cevaplanmadan, ikinci derecedeki soruların sorulması ve cevaplanması ne kadar anlamlı, gerekli ve doğrudur? İşte bu nedenle Müslümanca yaşamak bir kişinin: ‘İslam nedir?’ sorusunun cevabını öğrenmeden ‘Namaz nasıl kılınır?’, ‘Oruç nasıl tutulur?’ ’Hangi durumlarda abdest ve gusül alınır?’ gibi soruları gündeme alması ve öğrenmeye çalışması doğru değildir. Din adına öğrenilmesi gerekli soruların sorulmasında da gereklilik durumuna göre bir düzen gözetilmelidir. Bir Müslüman, eylemlerini doğru yapmak için önce ‘İslam nedir?’ sorusuna doğru cevap vermelidir.  

Ramazan bayrama hazırlık ayımızdır: Bireysel bayram: Herhangi bir şekilde yaşanan bir ömürden sonra, herkesin birbirini ve ‘annenin evladını unutacağı’ (Hac 22/2), herkesin bir tek günün dehşetine karşılık tüm sevdiklerini fidye vermek isteyeceği (Mearic 70/11-15), insanların en yakınlarından kaçarak uzaklaştıkları (Abese 80/34-42) bir günde, Müslümanlar olarak bizler ‘amel defteri sağ eline verilen’lerden (İsra 17/71) olarak ‘Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.’ (Hakka 69/19, 20) diyerek ebedî bayramı yaşamak kararlılığımızı yeniliyoruz. O günün müjdesi şöyledir: ‘O gün yüzler vardır ki parıldayacak, Rablerine bakacaklar.’ (Kıyamet 75/22,23). Çünkü Kur’an’da yalnızca bir kez geçen ‘mutluluk’ sözcüğünün bağlamı şöyledir: وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ : Mutlu olanlar ise cennettedirler.’ (Hud 11/108)

Milletçe bayram: İslam coğrafyalarının tamamı, kültürel, ekonomik, siyasi, askeri tüm savaşlarından zaferle çıktığında, insanımız bugünden yarına güvenle bakmaya başladığında, bir tek kişimiz dahi yoksulluk veya bir başka nedenle aşağılanan, dışlanan, şiddet gören, ölümlere terk edilen mülteciler ve muhacirler olmak zorunda kalmadığında, sürekli işgaller ve saldırılar karşısında yıkılmış ve hala da yıkılmaya devam eden yurtlarımız baştan başa barış ve esenlik ülkeleri haline geldiğinde, kendi yaşam ilkelerimizi ve yönümüzü kendimiz belirlemeye, kendi tarihimizi kendimiz yazmaya başladığımızda anlarız ki bayram milletçe hepimize gelmiştir. Kutlu olsun! 

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Ahmed YAHYA | 20.03.2025 22:09
Hocam sağ ol,var ol...Hocalar bu işlere kulak asma oldu,bu sendika,bu terfi,maaş,cenaze,Hac ummre götevi,almanya görevi....