Türk Modernleşmesi Üzerine Düşünceler-3/Yusuf Yavuzyılmaz
Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın hazırladığı "Türk Modernleşmesi Üzerine Düşünceler" konulu yeni yazı dizisinin 3. bölümünü ilginize sunuyoruz..
Hertaraf Haber
Dindarların Cumhuriyet modernleşmesi konusundaki zihniyetleri büyük ölçüde Tek Parti Dönemindeki uygulamalara yaslanır.
Ulusalcıların Batılılaşma iştahı radikal modernleşme ve tek parti rejimlerinin dönüştürücülüğüne duyulan hayranlıktan kaynaklanıyordu. Zaman içinde batılıların demokratik dönüşümüne ayak uyduramayınca, üstünlüğü İslamcılara kaptırdılar. İslamcılar, ulusalcıların bürokratik etkisini kırmak için AB ile küçümsenmeyecek bir ortak çalışma içine girdiler. Artık İslamcılar için düşman Batı değil, Ankara bürokrasisi idi. Zamanla İslamcılar devletin merkezine hareket edip Ankara'yı ele geçirdiler. Ulusalcılık tartışmaları ise farklı bir boyut kazanarak devam ediyor.
Derrida, İstanbul Mektubunda, harf devriminden bahisle, Türklerin harflerini yitirişinden söz eder ve bunun bir bellek silinmesine, dolayısıyla belleksizleştirmeye yol açtığını, gündelik yaşama ilişkin gözlemleriyle aktarır."(S. Yalsızuçanlar/ Cumhuriyetin Gözü Yaşlı Çocukları)
Türkiye'de laiklik içi boşaltılmış, tabiri caizse sakıncalı bir kavram olagelmiştir. Laiklik iddia edildiği gibi inanç özgürlüğü şeklinde uygulanmış değildir. Tek Parti döneminde uygulanan laiklik, dindarlar üzerine baskı ve yönlendirme aracı olarak kullanılmıştır. Bundan dolayı Müslümanların laikliğe bakışı olumsuzdur. Türkiye laiklik adı altında dindarlara şiddet uygulandığı bu dönemlere asla geri dönmek istememektedir. Türkiye geçmişinde uygulanan militarist ve ateist laiklik politikalarından sıyrıldıkça özgürleşecektir. Kaldı ki, 1924 yılında Atatürk tarafından kurulan DİB'nın olduğu bir ülkede laiklikten bahsetmek için sosyal bilimlerden nasipsiz olmak gerekir. Türkiye hiçbir zaman, Avrupa anlamında, laik olmadı. Olmayan laikliğin tehlikede olmasının anlamı, kenarda tutulan dindarların devletin merkezine doğru hareket etmesinin doğurduğu rahatsızlık ile ilgilidir. Laiklikten söz edenler din üzerine kurulan devlet baskısının devamından başka bir şey istememektedirler.
Aşağıdaki satırlar Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya "adlı eserinin 393.sayfasından alınmıştır. Bu satırlar Kemalistlerin dine nasıl baktıklarını açıkça ortaya koyuyor: "Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı bir peygambere verdiği şeriatı, ikinci bir Peygamberde değiştirmekte, hatta Kur'an'ın bir ayetindeki emrini başka bir ayetle kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıh'ta buna nesih diyoruz. Muhammed, son peygamber olduğuna göre, O'ndan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun için İslam bilginleri, zamanla hükümlerin değişeceği içtihatlarda bulunmuşlardır. Mustafa Kemal'in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı. İslam'da bütün şeri meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm ahireti ilgilendirir ki, ibadetlerdir: Oruç, Namaz, Hac, Zekat! İkinci bölüm dünyayı ilgilendirir ki, bunlarda nikah ve aileye ait hükümlerle muamelat denilen mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir... Kemalizm, ibadetler dışındaki bütün ayet hükümlerini kaldırmıştır.”
Cumhuriyetin kurucu elitleri yeni bir tarih inşa ederken Osmanlı’yı paranteze aldı. Osmanlı’yı paranteze almalarının nedeni, Osmanlı geçmişinin İslam'ı hatırlatmasıydı. Bu konuda objektif bir yorum yapmak isteyenler, 1950'ye kadar okutulan tarih kitaplarını gözden geçirmeleri gerekir.
Şunu unutmamak gerekir ki, Kemalizm devlet kurmuş, milliyetçilik ve laiklik üzerinden kurumlaşmış; İslam’ı devlet hayatından tamamen özel hayattan ise olabildiğince uzaklaştırmaya çalışan, bilimi pozitivist bir okuma ile "hayatta en hakiki mürşit bilimdir." anlayışıyla kabul eden modern bir ideolojidir. Bilindiği gibi mürşit dini literatürde kişiyi hakikate ulaşmasında rehberlik eden, yol gösteren önderdir. Pozitivizm bu önderliği dinden alıp bilime vermiştir. Nitekim pozitivizmin kurucu düşünürü olan A. Comte, bilimin egemen olacağı pozitif çağda din gerileyecek ve tümüyle ortadan kalkacaktır. A.Comte'un eserine "Pozitivizmin İlmihali "adını verdiğini unutmayalım. Cumhuriyet elitinin en büyük açmazı dine pozitivizm açısından yaklaşmaları idi. Bu tutum toplumsal ve siyasal anlamda bir fay hattı oluşturdu.
Cumhuriyetin erken dönemindeki (Tek Parti Donemi) din ve din eğitimi uygulamaları pozitivizm olmadan anlamlandırılamaz. Dönemin ruhunu en iyi yaşayan motto sudur: " Hayatta en önemli mürşit, ilimdir, fendir."
"Aslında Kemalistler kendi iktidar mevzilerini İslamcılara terk ederken ciddi bir direniş göstermiştir. Ama Kemalizm’in fiilen sürdürülemez hale geldiği bir iktidar pratiği açısından, ülkeyi bekleyen siyasal bir kaostan başka bir şey değildi. Nitekim bu durum özellikle 1970-2000 yılları arasında yaşanarak, ülke iflas noktasına getirilmiştir. Bu açıdan, Kemalist kadroların direnişine karşı, 1990'lardan itibaren iktidar mevzilerine yerleşen İslamcılık bir anlamda ülkeyi bunalımdan düzlüğe çıkarmak gibi bir misyonu da üstlenmiştir." (Ümit Aktaş, Bir Kriz Döneminde Strateji Arayışları)
28 Şubat, Cumhurbaşkanlığı, askeri ve sivil yargı, üniversiteler gibi iktidarı paylaşan vesayet odaklarınca seçilen iktidarın anti-demokratik yöntemlerle iktidardan uzaklaştırılmasının belgesidir.
Devam Edecek
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
Halep Savaşı başladı
02.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Gazze'de Öldürülenler Kadın ve Çocuk
09.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024