metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Haberler / Yorum - Analiz

Sorunsuz Bir ‘Dünya’ / Hüseyin ALAN

11.01.2021

Hayali peşinde “koşturulanlar”; ‘hümaniter, insan sever, eşitlikçi, çevreci, insan haklarıcı, toplumsal cinsiyetçi, özgürlükçü..’ zavallılar!
 
Dünyanın, dünya hayatının, toplumsal gerçekliğin, insan denenin ne olduğu hususunda ne kadar ‘cahillerse’, 
 
Üzerine tatlandırıcı sürülmüş plastik memenin ağzına niye verildiğini bilmeden, onu anne sütü niyetine emip duran çocuk kadar da ‘akıllılardır’...
 
Bu kadar ‘cehalet’ ve ‘akıl’ kimde olur? 
 
İlkin aklına ve boynuna vurulan kölelik zincirini Allah vergisi sanan, bu dünyada böyledir, böyle gelmiş böyle gider teslimiyeti gösteren zavallıda, acizde olur. 
 
Sonra, umuda, vaade, hayale ihtiyacı olan ‘orta alt sınıf’ karekterinde olur. Ezilmişliği, itilmişliği, çaresiz ve aciz bırakılmışlığı doğallaştırmış, dünyayı zalime havale ettiği için itirazsız teslimiyeti takva sanmış, ahirette kurtuluşu böyle olacak sanmış zavallılıkta olur... 
 
Devam edelim: Zulmü, sefaleti, yoksulluğu, kepazeliği, alçaklığı ‘bu dünyanın yasası’ sananda; sebepleri, şartları ve müsebbipleri görmeyipte suçu Allah’a/kadere/feleğe yıkan ‘körde’ ve ‘sağırda’ olur.
 
Daha kimde olur; Allah’ın sözünü ‘işittiği halde reddetmiş’, peygamberlerinin yolunu terk etmiş, haktan ve adaletten sapmış, müfsitte olur.
 
Ne pahasına olursa olsun ‘kendini’ kurtarmak ve üst sınıfa çıkmak istemiş ‘şerefsizde’ olur, ‘karektersizde’, ‘madunda’ olur; bu uğurda ‘dinini/ideolojisini’ satan ahlaksızda olur...
 
Niye böyledir? Böyle gelmiş böyle mi gider? Büyükler ve aklı evveller dururken sana mı düştü, sen de kimsin? 
 
Bunları kim demiş, niye demiş? İşitip uyanlar kim?... 
 
Bu dünyada, tarihsel her çağda, her toplumsal hayatta, insan denen her varlığın yapısında, iki zıt şey hep aynı anda, yan yana, iç içedir; bunlar hep çatışma halindedir: 
 
‘İyilik-kötülük’, ‘doğruluk-yanlışlık’, ‘güzellik-çirkinlik.’
 
Bu ikilemde/diyalektikte/paradoksta ‘iyi-doğru-güzel’ aynı bünyede bi tarafta, ‘kötü-yanlış-çirkin’ karşı tarafta olur, oldu, olacak.
 
İki zıt ama aynı zamanda nötr olan şey aynı yerde/bünyede/yapıda taraftarları eliyle hep çarpışacak, saflar bu sebeple ayrılacak. Bi biri, bi öteki galip gelecek. Bu devran böyle dönecek.
 
Bi şey de var ki bir insan, bir toplum safi iyi yahut safi kötü olmayacak, iki arada bir derede de olmayacak; birinin ağır basıp diğerinin bastırıldığı bir hayat, yaşam tarzı üzerine olacak. 
 
Aksi hal, iyinin neye göre iyi, yanlışın neye göre yanlış, güzelin neye göre güzel olduğu ölçüsü/fikri bilinmez olurdu. Çatışma anlamsızlaştığı. Yahut
 
Bu ölçü ve fikir şayet insanın aklına ve tayinine göre olsaydı, insanlar gerçekte neyin ‘adil’ neyin ‘zulüm’ olduğunu bilmez, karıştırır, güçlüye ve duruma göre ikide bi fikir değiştirirdi...
 
Meseleye yaklaşım ve izah konusunda da zıtlık vardır: bu zıtlıkta aynı bünyede var olur.
 
Evren’in yaratılışı, toplum, doğa, varlık alemi ‘tarihin determinist yasasına tabii’; insan hayvandan geldi ‘biyolojik ve fiziki evrim şartlarına tabi’ deyip izah getirenlere bi sözümüz olmaz. Bunlar içinden ‘kadere rıza’ gösterenlerle’ erdemli olup ‘isyan’ edenler’ olur. Keyifleri bilir, kendileri bilir. 
 
Ama bunlardan çok azı, bu dünyada keyif sürer, haz alır; çoğunluğu bu keyif sürüp haz alanlara ‘hizmetkar’ olur. 
 
Hizmetkarlar, yazıya girişte özetlenen hayale dalar, kulaklarına fısıldananlara uyar. Varlığını böyle anlamlandırır. ‘Mücadele’ ettiğini sanırken ‘uzlaştığını’ hiç anlamaz. 
 
Yani aklına ve boynuna vurulmuş zincirlerin kölesi; zavallı..
 
Bi de var ki, insanı, toplumu, evreni, iyi-kötünün ölçüsünü Allah yarattı diyenler, kendilerine verilmiş ‘akıl-irade-ilim’ nimetinin bilincinde olanlar vardır. Bu izahta dünya hem sonlu hem de zaten böyledir. 
 
Ve hayalin değil gerçekçiliğin, mücadelesiyle safların ayrışacağı yerdir.
 
Bunlar; toplumlara ve çağlara ‘kitap-peygamber’ gönderen Allah’ın, hep ‘hatırlattığını’ ve insan olarak yaratılan her varlığın bunu ‘bildiğini’ bilir. Hatırlatılan neydi: 
 
Bu dünyada ‘sınanıyorsunuz’. İyiler adil kötüler zalim olacak. Zalimler bozacak adiller had bildirecek. Taraflar kendi cephelerinde saf tutacak. Hasmımızı bilin ve ona fırsat vermeyin. O başa geçtiyse itaat etmeyin. Bu hususta mücadele edin ama sakın uzlaşmayın. Ben mücadele edenlere destek vereceğim...diyen Allah...
 
O halde ne? 
Sorunsuz bi dünya, toplum, insan yok. Bu bir hakikat ise ve bunu kavradıksa geriye bi şey kaldı: sorunlar neye göre nasıl çözülecek?...
 
Sorunları ve şartları sebep ve müsebbipten bağımsız düşünüp olağan sayacak, sorunların altında ezilip büzülüp hayale dalacak, ‘vay anasını şansa bak’ mı diyeceğiz; bi suçlu bulup ona içimizden isyan ederek rahatlayacak mıyız? 
 
Bu hal, sahici sosyalistler hariç tarihsel mutlak deterministlere, biyolojik ve fiziksel evrimcilere yakışır. Öteki hal ne?
 
Bir mümin tasdiki, bir Müslüman teslimiyetiyle ‘madem böylesi bir zamana ve şartlara’ çattık, ‘sınanma bu toplumda ve şartlarda’ olacak, 
 
O halde sorun yok. Sorun, şimdi ne yapmalı konusunda, bu işler nasıl çözülecek kısmındadır. Yani şu an ne durumdayız, safımız hangi tarafta, münafıkları bildik mi, diyenlerin halidir. 
 
Bu fikirdekiler için şu sorulabilir? Allah bizi bu dünyada başı boş mu bıraktı? Aciz ve çaresiz mi koydu? Akılsız, iradesiz, bilgisiz mi yaptı? Zorbaların eline mi terk etti?
 
Yani, küfre, şirke, zulme teslim mi olmalıyız? Kötülüğe razı, kötüye itaat mi etmeliyiz?
 
Elbette hayır. Sorun varsa çözüm de var. Sorunu fitne kılan Allah çözümü de gösterdi...
 
Nihayet, biz, kimin sorun dediğine sorun diyoruz; kimin çözümünü çözüm yapıyoruz?

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş