metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

Haberler / Kültür - Sanat

Medya Kültür ve Edebiyat / Nebi Özdemir / Grafiker Yayınları

23.02.2021

Radyo ve Kültür

Özet

Radyo ile bizim neslin ilk tanışıklığı 1974’te başladı diyebilirim. Hayal meyal Kıbrıs Barış harekâtı ile ilgili köylülerimizin, radyosu olan evlerde toplanarak havadisleri dinlemeye koşmaları ile radyo gündemimize girmeye başlamıştı. Daha sonraki yıllarda ise yediden yetmişe, yine büyüklerimizle bir araya gelerek toplu olarak dinlediğimiz müzik programları ile bu yakınlık devam etti. O dönemde her söylenen bir şarkı veya türkü için bu benim kısmetimdir, diyerek dinlediğimiz eserlerle o gün ya neşelenir ya da hüzünlenirdik. Hüzünlü parçayı, bahtsızlığımıza; neşeli parçayı, talihliliğimize yorumlardık. Ta o günlerden bu güne akıp gelen radyo serüveni ve çalışmaları ile ilgili ciddi karşılaşmam kırk yıl sonra girdiğim tezli yüksek lisans sınavında bir defa daha karşıma çıktı. Hocamın: “Muzaffer Sarısözeni ve Mesut Cemil’i tanıyor musun?” sorularına net cevap veremeyişimle içime dert olan sorularına cevap olması arzusuyla yine onun eserinden istifade ederek  “Radyo ve Kültür” yazısını kaleme alarak bir derleme yolunu seçtim. Bu yazıda kısaca Türkiye’de ve dünyada radyo çalışmalarının başlangıç tarihi ile radyonun kültürümüzde meydana getirdiği değişiklik ve dönüşümleri ele alarak belli başlı çalışmalardan söz etmeye çalıştım.

Giriş

Dünyada ve Türkiye’de radyo yayıncılığı radyo ya da telefon bağlantısı aracılığıyla birbirinden uzak noktalar arasında bilgi gönderiminin sağlanmasıyla ortaya çıktı. (Kelimeler.gen.tr) Bu gelişme önce Manş (1850) daha sonra Avrupa ile Amerika kıtaları (1858) arasında telgraf bağlantısının kurulması için deniz altına kablo döşenmesinin, 1866 sonrasında ortaya çıkan icatların, Graham Bell tarafından telefonun pratik şeklinin bulunmasının, Dawid E. Hugues’in ses kalitesini yükselten kömürlü mikrofonu keşfetmesinin, Edison’un çalışmalarının, elektrik dalgalarının özelliklerini açıklayan Amperé ve Farayday’in katkılarının bulunduğu bilinmektedir. Ancak asıl gelişme, Hugues’un 1879 yılında elektrik dalgalarından yararlanarak 400 metre uzaklıktaki bir yere işaret gönderip almasıyla yaşanmıştır. Dünyada radyoculuk, elektromanyetik dalgaların sırrının 1887 yılında Hertz tarafından çözülmesi ile ivme kazanmıştır. İtalyan fizikçi Marconi de Hertz’in buluşunu uygulamaya taşımasıyla radyokomünikasyonun temelleri atılmıştır. Böylelikle 19. asrın sonundan itibaren, radyo ile telgrafçılık, radyo-telefon, meteoroloji radyosu, radyonavigasyon, radiopezaj (coğrafi yapı hakkında bilgilendirme yapılarak uçuş güvenliğinin artırılması), radyoalignemente ve radyodifüzyon teknolojileri insanlık tarafından kullanılmaya başlanmıştır. (Dinçmen, Gülben, 2007)Yayın yapılan yerdeki konuşma, müzik vb. seslerin oluşturduğu ses titreşimlerinin elektromanyetik dalgalar (Hertz dalgalarıyla) aracılığıyla verici istasyondan alıcı istasyona kadar taşıması ve orada tekrar dinlenebilmesi” şeklinde tanımlanan radyodüfizyon kelimesi, televizyonu da ifade etmekle birlikte, Türkçe’ye radyom ile eş zamanlı olarak girmiştir. Radyo ise, “elektrik dalgalarının özelliğinden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi; elektrik dalgalarından düzenli olarak yayın yapan istasyon ve bu istasyonun programlarını düzenlemekle görevli kuruluş; bu istasyonun yayınları alan araç” olarak tanımlanmıştır. (www. tdk. gov.tr)

Türkiye’de ilk radyo yayıncılığı, 1922 yılındaki Fransız işgal güçlerinin İstanbul’daki propaganda amaçlı yayınları dışarıda tutulursa, 19 Mart 1923 tarihinde başlamıştır. Bu tarihte İstanbul’daki Muallim Mektebi kimya öğretmenlerinden Rüştü Bey, birkaç öğrencisiyle birlikte, ilk radyo deneme yayınlarını, daha önce Fransızların da yayın yaptıkları kendi binalarından gerçekleştirilmiştir. Bu ilk yayında, açılış konuşmasını, Türk sözlü kültürünün en önemli danslarından Ege zeybek havaları takip etmiştir. Bu ilk yayının dinleyicilerini İstanbul Üniversitesi öğrenciler oluşturmuştur. (Altun, Şafak ve C. Sarıoğlu. 2006)

İş Bankası ve Anadolu Ajansı ile bazı girişimcilerin katkılarıyla kurulan Türk Telsiz ve Telefon Anonim Şirketi’nin varlığı, başlangıç tarihinin daha eskiye gittiğini göstermektedir. Nitekim Dahiliye Vekaleti ile bu şirket arasında imzalanan on yıllık sözleşme, aynı zamanda Türk radyoculuk mesleğinin belirginleşmesi açısından da oldukça önemlidir. Bu şirketin yönetim kurulu başkanlığını, Türk edebiyatının ve fikir hayatının önemli simalarından Falih Rıfkı Atay yapmıştır. (Altun, Ş. ve C. Sarıoğlu) Resmi kayıtlara göre ilk radyo yayını, 6 Mayıs 1927 tarihinde Türk Telsiz ve Telefon Anonim Şirketi’nin 5 Kw’lik vericisinin yayını ile başlamıştır. İstanbul’daki Büyük Postane’nin çatı katı ilk radyo stüdyosudur. (Dinçmen, G. 2007)

Ankara Radyosu’nun açılışı ile bir süre yayınlarına ara veren İstanbul Radyosu, Harbiye’deki binasında 19 Kasım 1949 tarihinde yeniden yayına başlar. Radyoların bağlı olduğu kurumlar çeşitlilik göstermektedir. Önce PTT’ye bağlanır (1937), sonra Matbuat Umum Müdürlüğü (1940), Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü (1943), daha sonra geçici bir kanunla Turizm ve Tanıtım Bakanlığı’na devredilir. Türkiye’deki kamusal radyo yayıncılığının bu macerası, 1 Mayıs 1964 tarihinde 359 sayılı kanunla Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) adlı kamu kuruluşunun kurulması ile sona erer. (Akıllıoğlu, Serpil, N. Çolakoğlu vd. 1990)

Türkiye’de kamusal radyo yayıncılığı, İstanbul ve Ankara Radyolarına Anadolu’da yeni radyoların eklenmesi ile gelişmiştir. 1961’de bir kararnameyle sekiz ilde il radyoları kurulur. Bu radyolar, İstanbul, Ankara, İzmir’in dışında Adana, Antalya, Gaziantep, Kars ve Van’da yayına başlar. ( Akıllıoğlu, S., v.d. 1990) Anadolu’da yayın yapan radyoların özellikle yöresel sözlü kültürün müzik ve âşıklık geleneği belleğin ulusal ölçekte paylaşılmasını ve tanınmasını sağladığı, öncelikle belirtilmelidir.

Çatı ve bodrum katlarında yapılan ilk yayınlarla tanınan sihirli kutu, kısa süre içinde yaşamı ve doğal olarak da kültürü, edebiyatı dönüştüren bir dinamik haline gelmiştir. Sözlü kültürde yaşayan, önemli bir bölüm okur-yazar olamayan ve okumaktan çok dinlemeyi seven Türk insanı, radyonun büyüsüne kendini kolaylıkla kaptırmıştır. Özetle Türk kültür değişimlerinde, medyanın etkinliği radyo ile daha da çeşitlenerek artmıştır. Radyonun toplum tarafından tanınmasında ve benimsenmesinde, yazılı medyanın önemli katkıları bulunduğu gerçeği yadsınamaz. (Dinçmen, G., 2007). Diğer yandan radyo, 19. asrın ikinci yarısından itibaren yazılı medyanın ve onun yan ürünlerinin başlattığı kitle kültürünün yaygınlaşmasına da neden olmuş, daha da önemlisi Orçan’ın ifadesiyle “Batılılaşmanın kitleselleşmesinde” belli roller üstlenmiştir. 1990 yılında özel televizyon yayıncılığının başlaması ile beraber özel radyo yayıncılığı da bundan payını almıştır. Böylelikle TRT’nin radyo alanındaki tekeli de kırılmış, birçok yeni ulusal ve yerel radyo kanalı faaliyete geçmiştir.

Yeni Türk devletinin kurumlaşmasında, devrimler ve uygulamalar hakkında halkın bilinçlendirilmesinde, radyo yayınlarından yararlanılmıştır. Yasal statüsünde değişiklikler olsa da radyo, Cumhuriyeti’n temel kurumlarından biri olarak işlev görmüştür. (Dinçmen, G., 2007) 1930 ve 1940’lı yıllarda radyonun, özellikle millî kültürün oluşturulması, yaygınlaştırılması ve pekiştirilmesindeki önemi vurgulanmıştır. (Radyo, Sayı 1, 15 Kanun 1941). Kısacası Türkiye’de yeni edebiyat dili ve radyo yayın dili birlikte ve karşılıklı etkileşim içinde gelişmiştir. 1940’lı yılların başında Falih Rıfkı Atay, Güzel Türkçemiz Saati adlı programda Türk dilinin geliştirilmesine katkı yaparken Ahmet Muhip Dranas da Şiir Saati programında Türk şiirini tanıtmaya çalışmıştır. Yine Dereden Tepeden Saati adlı benzer program dizisinde Türk mizahı ve Nasreddin Hoca gibi çeşitli konular da işlenmiştir. Türk karikatür ustası Cemal Nadir Güler, Şu Patavatsızın Yaptığına Bak adlı skeç dizisiyle Türk radyo mizahının temellerini atmıştır. Hasan Ali Yücel ve Reşat Nuri Güntekin gibi aydınlar ise 23 Nisan kutlamaları vesilesiyle radyodaki çocuk programlarına katılarak çocuklara seslenmişlerdir. (Dinçmen, G., 2007)

“Okuma Saati” gibi radyo programları devam ettirilmekle beraber Türkiye ve dünya edebiyatından seçmeler yapılarak eserler, bölümler halinde yayınlanmaktadır. Geçmişte telif noktasında çıkan problemlerin yaşanmaması için bugün TRT’de telif programı oluşturularak gerekli ekonomik ödemeler meslek birliği aracılığı ile eser sahibine de ödem yapılmaktadır. Ayrıca gelişen teknoloji ile beraber TRT Dinle diye bir dijital platform kurularak izleyici veya dinleyicinin istediği saatte programlara, kitaplara, şarkılara ulaşması sağlanmıştır.

Sözlü kültür müziği, âşıklık geleneği ve radyo: Türk halk türküleri, aynı zamanda Türk halk  edebiyatı kapsamında değerlendirilmektedir. Radyo yayınları ilk dönemden beri bu çalışmalara önem vermiştir. 1938 yılında Sadi Yaver Ataman’ın açıklamalı halk müziği programları, Yurttan Sesler Korosu ile Muzaffer Sarısözen . Yurttan Sesler Korosu hafta için üç gün saat 18.30-19.00 arası, pazar günleri ise 12.30-13.00 arası Ankara radyosundan canlı yayın yapıyordu. Bu yayınlar 1965’e kadar canlı olarak gerçekleşmiştir. Muzaffer Sarısözen, Âşık Veysel ve Davut Sulari gibi âşıkları “mahalli sanatçı olarak Yurttan Sesler Korosu’nun programlarına çıkartmıştır.

İstanbul Radyosu’ndaki Yurttan Sesler Korosu’nun ardılı olan Yurdun Sesi Korosu 1954’te Mesut Cemil ve Muzaffer Sarısözen’in katkıları ile kurulmuştur. TRT’nin Türk Halk Müziği Repertuarı’nda 2000 yılı itibariyle 4289 kırık hava, 541 oyun havası ve 884 uzun hava bulunmaktadır.

Sonuçta denilebilir ki, Muzaffer Sarısözen, Türk sözlü kültürünün müzik, edebiyat ve dans gelenekleri üzerindeki derleme, araştırma ve yayın çalışmaları ile Türk radyo ve televizyon yayıncılığı için de gerekli olan alt yapıyı hazırlamıştır. (Elçin, Armağan C., 1997)

Sözlü kültür ortamında ampirik yöntemlerle öğrenilen, yaratılan ve icra edilen sözlü kültür gelenekleri, elektronik kültür bağlamına taşınmıştır. Yeni kültürel ortam ve araçlar, Özay Gönlüm gibi yeni anlatım ve gösterim aktörlerini ve ürünlerini ortaya çıkarmıştır.
 

Hazırlayan: Harun AYKAÇ


Kaynakça

Özdemir, Nebi, 2012, Medya Kültür ve Edebiyat, Grafiker Yayınları, Ankara.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş