metrika yandex
  • $34.83
  • 36.6
  • GA21150

Haberler / Dosya Haber

GEL EY ZULÜM, ZULMÜN TA KENDİSİ!

05.07.2024

 

Sedat Yenigün'ün Şehadeti'nin 44. Yılı Anısına.. 15 Haziran 1980 'de "İslami Hareket" dergisinde yayımlanan yazısını Hertaraf Haber takipçilerinin dikkatine sunuyoruz:

 Mehmet Mengüç YENİGÜN

(Sedat YENİGÜN)


Bu gelen

En karanlık inkarların zulmüdür.

Hışımla, korla ateşle

 

Bilmelisin

Ve bir mavi sevda gibi giyerek ölümünü

Yiğitçe direnmelisin

Su kıyısında

Uzamış bölge

 

Ve düzenlenmiş en eski fonetiğiyle

İşte yemin ediyorum

Seni

En soylu bir konuk gibi karşılayacağım

İpini zincirini

Bir dağ köylüsünün boz yılanları

Çelikten elleriyle tutup boynundan

Doladığı gibi koluna

Kollarıma boynuma

Kemdi ellerimle dolayacağım

Gel ey zulüm

Ve ey zulmün ta kendisi!...

ÖMER ÖZBAY

Zulmü, herhangi birinin tırnaklarının çekilmesi, parmaklarının koparılması velhasıl vücuduna eziyet edilmesine verilen bir isimmiş gibi anlıyoruz. Ya her gün görünmeyen bir işkence makinasının ruhumuz, beynimiz, gönlümüz üstündeki cenderesine ne buyrulur? Vücudu değil. İmanı, aşkı, insanlığı, şahsiyeti, fazileti imha eden zulüm! Hatta bu düzenin bizatihi kendisi zulüm değil mi? “Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir”  demiyor mu Allah? Lügat yalnız bir mana vermiyor zulme, ayrıca şunu da söylüyor; “Bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak çok geniş yorumlanabilecek bir mana!...” Dikkat edelim; Eğer bir husus, insanlığınıza ters düşüyorsa, Rabbin rızasına da ters düştüğünü görürüz. Çünkü İslam, fıtrat dinidir. Fıtrat Adetullah’ın kanunlarıyla çalışır.

Zulmü siz ne zannediyorsunuz, zulmü yudum yudum her gün yaşıyoruz! Zulüm hayatımızın ayrılmaz parçası olmuş. Açıyorsun gazeteyi, bir kadın resmi ‘ ne olur kurtarın beni’ diye feryat dolu bir manşet! Nedir bu? Genç bir kadın tebessümlere, tatlı sözlere, vaadlere kanmış, biriyle evlenmiş. Adam yeni karısını almış, İzmir’e gitmiş. Kadın kocasında bir takım anormallikler sezmeye başlamış. Kaldıkları yere bir takım misafirler gelmiş, kapı aralığından dinlemiş. Bir de ne duysun? Kocası olacak adam karısını geneleve satıyor, fiyat üzerinde anlaşıyorlar. Dehşetle kendini dışarı atıyor, karakola sığınıyor. “Beni kurtarın “ diyor. Beni kurtarın benden önceki karısını da kurtarın! Onu da satmış, o da batağın içinde! Böyle denmişte derhal bütün emniyet alarma geçmiş!  Öbür kadını da başkalarını da kurtarmış mı yani?!..

 Ne münasebet o devletin resmen vesika verecek vergi mükellefi olarak tanıdığı bir hayat kadınıdır artık. Gençlerin cinsel azgınlıklarını dindiren bir şehvet makinasıdır. Porsiyene, eti lime lime oluncaya kadar binlerce zani onu parçalayacak hayvanca doyuma ulaşacaklar ve kadının etleri dökülünce haydi güle güle yenisi gelsin diyecek, sonra bu ne olacak?

Kaldırım Yosmalığına… Ölene, kokana, kokuşana kadar yağmurda karda kışta bir dilim ekmeğe muhtaç, kimsesiz, bitkin, ölümü bekleyen bir eski sürtük. Nerede geçen yılları? Nerede tatmak istediği analık zevki? Nerede bağrına basma arzusuyla ta çocuklukta oynadığı bebeklerle provasını yaptığı yavruları? Nerede kocam diye yolunu beklediği er kişisi? Nerede rüyasında gördüğü gelinlik? Nerede torunlarım diye sarılacak varlıklar? Nerede filanın annesi, falanın karısı diye anıldığı unvanlar? Hayır, kapana düşenler için bu zevki tatmak yok! Onları bu toplum resmen kaybedilmiş olarak kabul etmiş! Öyle mi? Öyle mi ey kadın hakları savunucuları! Öyle mi eşitlik, hürriyet havarileri? Bu toplumun kaderi mi yani? Allah ki,  kaderin sahibi odur. Zulme İsyan edin diyor Rabbim;

“İnsanlara zulmedenlere yeryüzünde haksız yere taşkın edenlere karşı durulmalıdır” (Şura 42)

 Zalimlere meyletmeyin cehennem ateşi sizi de kaplar (Hud 113)

Zulmü adet edinmeleri sebebiyle Biz de üstlerine gökten murdar bir azap indirdik.(A’raf 162)

Rabbim kullarına zulmedici değildir(Fussilet 46)”

diyor, Kur'an. Allah Teâlâ Hz Musa'dan sonra Nebi olan Yuşab Nura; “Senin kavminden yüzbin kişi helak edeceğim, bunlardan 60 bini kötü ve 40 bini iyi insanlardır, buyurdu. Yuşa kötüler kötü, iyilerin suçu nedir Ya Rabbi? diye sordu. Allah;  Onlar benim gazabıma katılmadı, Onlar benim gazabıma katılmadı, onlara aldırış etmedi, onlar katılmadı. Onlar benim gazabıma katılmadı, onlarla yedi içti ve düştü kalktılar. Bundan dolayı da kötülere kattım(İhya 2/374 ).


“Müslüman Müslüman’a zulmetmez ve Bir zalimin pençe-i zulmü ve gadrinde bırakmaz“diyor Resulullah. Ey zulme razı olanlar! Nasıl rahat yaşayabiliyorsunuz? Binlerce genç kız, zulmün pençe-i gadrinde inlerken,  nice ana kuzusu iğrenç bir hayata mahkûm edilirken,  milyonlarca insan ana-baba kalp sahibi kimseler gönlünüz bu zulümlere nasıl razı? Ey devlet! Bu kirli paraya nasıl elin uzanır? Onu vergi mükellefi tanırsın? O para ki;  kanla, irinle,  gözyaşıyla, zulümle yoğrulmuştur. İşte zulüm! Zulmün ta kendisi!..

Sen çocuk! Halinden memnun musun? Oynayacak bir sahan, parkın, bahçen var mı? Sen ihtiyar,  artık sana otobüste yer veren genç görüyor musun? Sen Ey hasta sahibi! Telaşla bindiğin taksi ile pazarlık fırsatı bulamadıysan kaç lira isteyeceğini biliyor musun? Sen Ey hasta! Paran yoksa seni nasıl kapı dışarı atacaklarını tahmin edebiliyor musun?  İşte bunlar çok küçük ama muhtevaları zulümle dolu sahneler.

Milyonlarca insanın barındığı bir şehirde,  sıcak kavurmaya başlayınca sığınacağın ferahlayacağın tek bir yer yok! Çünkü para; ağacı, yeşili, ufku, manzarayı velhasıl güzel olan her şeyi silmiş süpürmüş! Nasılsa bütün beton duvarlar arasında boş kalmış üç beşağaçlı bir yeşil yer gördüysen fazla sevinme. Efendim imar planında burası yeşil sahadır, diye de ümit etme. Sen çocuk! Koşturduğun arsayı mülk zannetme! Yakında fotürlü, ensesi kalın, mercedesli, şiş göbek amcalar gelecek,  senin oyun sahanı elinden alacak. Semt sakinleri! Pencerelerinizin açıldığı boşluğu, onu süsleyen üç beş ağacı bedava mı zannettiniz? Yakında oraya yükselen devasa beton saltanatını göreceksiniz. Her şeyin insan için değil her şeyin “heva ve heves için “doyumsuz hırs” için çalıştığı zulüm asrında ağaç, yeşil, çocuk bahçesi, oyun sahası, manzara, güzellik sizlere haram! Güçlüye, zalime, vurguncuya has özel nimetler onlar! Sen manzarayı televizyonda veya takvim yaprağında seyredebilirsin

İnsan,  Allah'ın yeryüzündeki vekilidir ve şerefli bir mahlûkudur. O insanca yaşamaya lâyıktır. Yeryüzü Allah'ın kullarına tasarruf için bahşettiği müşterek bir nimettir. Hiç kimse Rabbin bu bağışını insanlara çok göremez!

Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü diyen Yunus, bu gerçeği belirtir. Zira âlemlerin Efendisi Hz Muhammed (sav) “ İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez“ diye buyurur.

İslam'ın gayesi şu 5 maddede özetlenir:

CAN’ı korumak, MAL’ı korumak, NESL’i korumak, DİN’i korumak, AKL’ı korumak. Bütün bunların tehlikeyi düştüğü toplum, İslami bir cemiyet sayılmaz. İNSAN’IN İNSAN’LA; İNSAN’IN KENDİ KENDİSİYLE yani nefsiyle, İNSANIN YARATCISIYLA ilişkileri ve sorumlulukları vardır. Kimse kendini her şeyi yapma salahiyetinde göremez. Her nefis hesaba çekilecektir. Zulmü yapan KADER veya ALLAH değildir. Asıl zulme rıza,  Allah'a isyandır. ZALİM olan DÜZENLER ve TOPLUMLARIN kendileridir. Tabiat bütün haşmetiyle emrimizde, bütün rızıklar nimetler önümüzde. Arı bal yapar, bizim için toprak ürününü ağaç meyvesini bizim için verir, RAB RABLIĞINI her şeyle gösterir. Ama şu ruy-i zemini birbirimize haram eden biz insanlar ve ihdas ettiğimiz düzenlerdir.  İslam bunun için vardır, Peygamber bunun için gelir. Cihadın sebebi fitne yeryüzünden kalkıncaya, din yalnız Allah'ın oluncaya kadardır.

Biz Müslümanlar insana saygının kalktığı, ona hakaret eden düzenleri zulüm düzenleri olarak ilan ediyoruz. Hapishaneleri, hastaneleri,  mahkemeleri lebalep insanlar,  suçla, dosya ile dolu bir toplum kendini sıhhatli bir toplum ilan edemez!

Canın, malın, neslin, aklın, dinin tehlikede olduğu bir toplum kendini ilkelerinin dayandığı esasları, düzenini mazur gösteremez!

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” Bu insanlık sizin eseriniz değil mi? Biz insanın fıtratının bozulduğunu iddia ediyoruz. İnsanı ka’le almayan sistemin insana hakaret olduğunu kabul ediyoruz. İdeolojiler insana inanıyor mu? Ne münasebet! Onlar insanı üretim için varsayarlar. Kavga üretim araçları kimin elinde olsun. İnsanla ilgili tek ciddi sözleri yoktur. Yalancılıkları acımasızca katlettikleri milyonlarca insan ve gerçekleştirilmemiş vaatlerindedir…

Zulüm hayatın her şubesinde yaygın bir gerçek olarak yaşanıyor. Otobüste, sokakta, evde, okulda, fabrikada, hastanede her yerde. Otobüse bindiniz, kapının önünü tıkamış, arkası boşken ilerlemiyor, bu kaygıyı duymuyor, bu dikkat göstermiyor, bir sürü insanın otobüse binmesine mani oluyorsunuz, işte bu zulümdür. Müslüman bu kadar kayıtsız olamaz. İhtiyar hayatın yükü altında ezilmiş biçare veya çocuklu kadın ayakta dururken onları merhametsizce seyredip oturmak, gücü olduğu halde yer vermemek de bir zulümdür. Bu zulmü yapan nesilden şikâyet etmeyin. Hayret ediyorsak demek ki büyüye saygının, biçareye yardımın, çocuğa şefkatin yaşanıldığı bir Cemiyeti yıkmışız.  Çünkü o nesil gelenek gibi yaşadığı bir görgüyü Resulullah’tan öğrenmişti. “Bereket büyüklerimizdendir. Küçüklerimize şefkat,  büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir,” diyor.

İlaç bulunamayan bir ülkede, röntgen filmi bulunamayan bir ülkede kürk ithaline gümrük koymayan, viski, ruj, köpek maması, Mercedes, oyun kâğıdı ithal eden sistem zulüm sistemidir.

Hayata direnme gücü, kafaya tefekkür zevki vermediği, huzur dolu bir yuva, insanca bir yaşama bahşetmediği,  insanları susturmak, narkozlamak için adım başı meyhane açtıranlar, nesli ve sıhhati bozan, aileleri yıkan, cinayetleri körükleyenler, rakı üretimimizin bilmem kaç milyona vardığını ilan edenler,  cemiyetlerini dinamitleyen zalimlerdir.

Asgari ücretle işçi çalıştırıp emeğinin hakkını vermeyenler! Plansız programsız israf politikalarıyla aç insanlar üretenler! Televizyon ilanları ile lüksü teşvik edenlerde zalimlerdir.

Bütün gazeteler zulmün teşhirgâhıdır.

Kadını, Marllboro sigarası satarken yakalayıp götürmüşler, kadın “çocuklarım aç kocam yok”,  demiş. Dinlememişler, 6 ay hapse mahkûm etmişler. Peki o sigaraları yurda o kadın mı sokmuş? Büyük kaçakçılar nerede? Kimisi bakan, kimisi genel müdür, kimisi iş adamı değil mi? Gemiyi yakalayana “görme ağabey” deniliyor ve gemi görünmez oluyor. Bu nasıl adalet ki:

“Milyonla çalan Meclisi izzette ser-efraz

 5 kuruşu mürtekibin cayı kürektir”

Bir işin kaça kapatıldığı, arkası olmayanın kanunlar pençesinde kıvrandığı cümle alemin malumu değil mi? Buna zulüm denmez mi? “Zayıfın hakkını kolaylıkla alamadığı bir millet şerefli millet olamaz” diyor Resulullah. Kıyameti anlatırken; “Kuvvetlilerin zayıflarını yiyen hayvanlar gibi olacaklar. Nihayet kıyamet kopacak,” diye buyuruyor âlemlerin Efendisi… Mekke üzerine yüründüğü sıralarda Usame Bin Zeyd, hırsızlık yapan bir kadının affını istedi Hz peygamberden, kadın nüfuslu bir aileye mensuptu. Resulullah, ”Allah'ın bahsettiği ceza benimle pazarlık mı ediyorsun“ dedi. Ertesi gün şu hitabede bulundu: “Sizden öncekiler içlerinden şerefli birisi hırsızlık yapınca ona bir şey yapmamaları sebebiyle helak olmuşlardır. Muhammedi kudret ve iradesiyle yaşatan Allah'a yemin ederim ki şayet Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etmiş olsaydı onun da elini keserdim”. Ama hangi cemiyette? Adaletin, eşitliğin, sağlandığı bir cemiyette bu ceza uygulanır. Yoksa açlığın, kıtlığın, yaygın olduğu ortamda Hz. Ömer gibi ceza tatbik edilmez. Hırsızlığı hazırlayan ortamı, şartları kaldırmadan İslami cezayı tatbik etmek HAKK’IN emirlerine zulümdür. Çünkü İslami ceza İslam’ca yaşanılan cemiyette geçerlidir. Cihad zulme karşıdır.

“Size ne oluyor ki Allah yolunda ve acz ızdırap içinde bırakılıp, ey Rabbimiz; bizi halkı zalim olan şu memleketten kurtar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla” diyen erkekler kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz? İman edenler Allah yolunda savaşırlar, küfredenler de tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise şeytanın hilekârlığı zayıftır.(Nisa 75)

Mahallesinde binlerce genç bunalımdan mahvolurken ona ab-ı hayat gibi İslam'ı sunamayan ve namaz kıldırma memurluğundan öteye gidemeyen, meşrutasında kahvelerini rahatça yudumlayan, ölüye Kur'an okumaya giden imam Efendiler! İslam'ın dinamizmine, makamına, tebliğe, cihada, emri bil marufa ihanet ederek tağuta hizmetle zulmediyorsun. Hakkı saklamakla zalim oluyorsun.

Çıplaklık da bir zulümdür.

Kadın; tesir gücüne inandığı vücudunu, tahrik edici bir hale getirerek, sokaklarda kendini teşhir etmesi cemiyete bir zulümdür. Ey Kadın!

Bu insanların dikkatini neden çekiyorsun? Şu eline çantasını almış mektebine giden, okumak dikkat üretmek zorunda olan, buluğ çağının getirdiği sarsıntıyı yaşayan şu genci şoke etmeye, ruh dünyasını alt üst etmeye, duygu dünyasında hayvani arzuları birinci plana çıkarmaya ne hakkın var? Şurası muhakkak ki sen kişide saygı değil arzu uyandırıyorsun. Hayat sadece şehvet değildir. Bir cemiyetin sokakları, büroları, mektepleri,  ilan tahtaları eğer kadın eti ile doluysa orada tek bir duygu hâkimdir, şehvet.  Kadın kendi vücuduyla; hayatın birçok meselesi ile uğraşmak zorunda olan insanoğlunu, bu kadar kendi bedeni ile meşgul etmeye hakkı yoktur.

Yemek, içmek, çiftleşmek, hayvanların kendine has dünyasının özellikleridir. Beyni olan insanın hayvanlığa özenmesi fıtratına zulümdür. Ey kadın! Sana saygı duymak istiyoruz. Lütfen otobüste, sokakta, büroda, okulda, işiyle gücüyle meşgul olacak binlerce insanı tahrik etme, heva ve hevesinle binlerce İnsanın moral zindeliğini altüst ediyorsun, bu zulümdür.

100 liralık bir işe, 1000 lira isteyen tamirci! Bil ki nasılsa anlamaz derken, sen insanlara zulmediyorsun. Açıkta döndüre döndüre tavuk kızartan satıcı! Önünden geçen binlerce insanın iştahını kabartmaya ne hakkın var? Sana bu imkânı veren düzenle beraber sende zalimsin.

İçeride sohbet ederken, milleti kapıda bekleten amirler!

Faizciliği, tefeciliği devlet eliyle resmileştirenler!

Hastanede, üstünkörü baktığı hastayı, muayenehanede soyan doktorlar!

Bir işin ehli dururken, o işi ehil olmayana veren idareciler!

Meyvenin fiyatı düşmesin diye Allah'ın kullarına bahşettiği nimetleri denize döken, helak eden, Rabbın lutfunu kullarından esirgeyen vicdansız kabzımal! Hepiniz insanlara zulüm ederek zalimlerden oluyorsunuz.

Anayasana “kimse vicdanı kanaatlerinden ötürü suçlanamaz, zorlanamaz. Herkes vicdan hürriyetine sahiptir”,  diye yazıp;  okula, büroya, imtihana, başörtüyle girilmez emrini çıkaranlar, siz de zalim oğlu zalimsiniz!

Duaya âmin demediler diye tırnak çeken, hayalara cereyan verenler,  sizde zalimsiniz.

Velhasıl Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, isminiz küfrün zulmeti gibi zalimdir. Size ve düzeninize nasıl rıza gösterilir!

  Mehmet Mengüç YENİGÜN


Şehid Sedat Yenigün Kimdir?

1950 Erzincan doğumlu. İlk öğrenimini Erzincan'da, orta öğrenimini İstanbul'da Ahmet Rasim Ortaokulu'nda ve Vefa Lisesi'nde yaptı. Daha sonra İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi ve buradan mezun oldu (1974).

Vefa Lisesi'nde son sınıfta iken, liseli gençlere hitaben ku­rulan MTTB (Millî Türk Talebe Birliği) Orta Öğrenim Komi­tesi’nde idare heyetinde bulundu. MTTB'ye 1970'de atılan bom­ba ile şehid düşen Mustafa Bilgi'den sonra Orta Öğrenim Komi­tesi Baş­kanlığını yürüttü. Üniversite hayatının ilk yıllarında MTTB Kültür Müdürlüğü ve arkasından Basın Yayın Müdürlüğü yaptı. Daha sonra MTTB Genel Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. Bu görevleri sırasında yapılan açıkoturum, konferans ve semi­nerler ile ciddî sayılabilecek bir kültür havası meydana geldi; o güne kadar sürekli bir yayını olmayan teşkilâta MTTB Bülteni adıyla periyodik bir yaym organı kazandırdı ve uzun bir süre ara verilen Millî Gençlik dergisinin yeniden yayınlanmasında büyük katkıları oldu. Bu dergide hem başyazarlık hem de yazı kurulu üyeliği yaparak birçok inceleme, araştırma, röportaj ve denemeleri yayınlandı.

İ.Ü. Edebiyat Fakültesi mezuniyetinden bir yıl sonra Darüşşafaka Lisesi'nde “Hitabet” öğretmenliğine başladı. Kısa bir sü­re sonra da İhsan Mermerci Lisesi Edebiyat öğretmenliğine ge­tirildi. Şehadetine kadar burada öğretmenlik ve idarecilik yaptı.

Öğretmenliği süresince, zaman zaman veya devamlı olarak birçok günlük, haftalık ve aylık yayın organında Mehmed Mengüç Yenigün müstear ismiyle yazıları yayınlandı. Bunlar Milli Gazete, Millî Gençlik, Hareket, Düşünce, Sur, Çatı, Sebil, Tevhid, Hicret ve İslâmî Hareket'ti. Sedat Yenigün'ün yayınlanan en son yazısı "Gel Ey Zulüm, Zulmün Ta Kendisi" başlığıyla İslâmî Hareket mecmuasında yer aldı.

1978'de kurulan İlim ve Kültür Ocağı (İKO)'nun teşekkü­lünde istişarî ve fikrî emeği bulunan Sedat Yenigün, bu teşkila­tın fikrî yönlendiricisi olan İslâmî Hareket dergisinin çıkışında da yer aldı ve kıymetli yazıları, inceleme ve araştırmaları ile derginin politikasında belirleyici bir fonksiyona sahip oldu.

Çok sayıda insanın yetişmesine katkıda bulunan Sedat Ye­nigün 5 Temmuz 1980 tarihinde İstanbul Fatih'te hain ellerin sıktığı kurşunlarla şehid düştü. Sedat Yenigün, evli ve iki çocuk babasıydı.









Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş

Her Taraf - Türkiyenin habercisi