Sedat Yenigün'ün Şehadeti'nin 44. Yılı Anısına.. 15 Haziran 1980 'de "İslami Hareket" dergisinde yayımlanan yazısını Hertaraf Haber takipçilerinin dikkatine sunuyoruz:
Mehmet Mengüç YENİGÜN
(Sedat YENİGÜN)
Bu gelen
En karanlık inkarların zulmüdür.
Hışımla, korla ateşle
Bilmelisin
Ve bir mavi sevda gibi giyerek ölümünü
Yiğitçe direnmelisin
Su kıyısında
Uzamış bölge
Ve düzenlenmiş en eski fonetiğiyle
İşte yemin ediyorum
Seni
En soylu bir konuk gibi karşılayacağım
İpini zincirini
Bir dağ köylüsünün boz yılanları
Çelikten elleriyle tutup boynundan
Doladığı gibi koluna
Kollarıma boynuma
Kemdi ellerimle dolayacağım
Gel ey zulüm
Ve ey zulmün ta kendisi!...
ÖMER ÖZBAY
Zulmü, herhangi
birinin tırnaklarının çekilmesi, parmaklarının koparılması velhasıl vücuduna
eziyet edilmesine verilen bir isimmiş gibi anlıyoruz. Ya her gün görünmeyen bir
işkence makinasının ruhumuz, beynimiz, gönlümüz üstündeki cenderesine ne buyrulur?
Vücudu değil. İmanı, aşkı, insanlığı, şahsiyeti, fazileti imha eden zulüm!
Hatta bu düzenin bizatihi kendisi zulüm değil mi? “Allah’ın indirdikleri ile
hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir”
demiyor mu Allah? Lügat yalnız bir mana vermiyor zulme, ayrıca şunu da
söylüyor; “Bir şeyi kendi yerinden başka
bir yere koymak çok geniş yorumlanabilecek bir mana!...” Dikkat edelim;
Eğer bir husus, insanlığınıza ters düşüyorsa, Rabbin rızasına da ters düştüğünü
görürüz. Çünkü İslam, fıtrat dinidir. Fıtrat Adetullah’ın kanunlarıyla çalışır.
Zulmü siz ne
zannediyorsunuz, zulmü yudum yudum her gün yaşıyoruz! Zulüm hayatımızın
ayrılmaz parçası olmuş. Açıyorsun gazeteyi, bir kadın resmi ‘ ne olur kurtarın beni’ diye feryat dolu
bir manşet! Nedir bu? Genç bir kadın tebessümlere, tatlı sözlere, vaadlere
kanmış, biriyle evlenmiş. Adam yeni karısını almış, İzmir’e gitmiş. Kadın kocasında
bir takım anormallikler sezmeye başlamış. Kaldıkları yere bir takım misafirler
gelmiş, kapı aralığından dinlemiş. Bir de ne duysun? Kocası olacak adam
karısını geneleve satıyor, fiyat üzerinde anlaşıyorlar. Dehşetle kendini dışarı
atıyor, karakola sığınıyor. “Beni kurtarın “ diyor. Beni kurtarın benden önceki
karısını da kurtarın! Onu da satmış, o da batağın içinde! Böyle denmişte derhal
bütün emniyet alarma geçmiş! Öbür kadını
da başkalarını da kurtarmış mı yani?!..
Ne münasebet o devletin resmen vesika verecek
vergi mükellefi olarak tanıdığı bir hayat kadınıdır artık. Gençlerin cinsel azgınlıklarını
dindiren bir şehvet makinasıdır. Porsiyene, eti lime lime oluncaya kadar
binlerce zani onu parçalayacak hayvanca doyuma ulaşacaklar ve kadının etleri
dökülünce haydi güle güle yenisi gelsin diyecek, sonra bu ne olacak?
Kaldırım Yosmalığına… Ölene, kokana, kokuşana kadar yağmurda karda kışta bir dilim ekmeğe muhtaç, kimsesiz, bitkin, ölümü bekleyen bir eski sürtük. Nerede geçen yılları? Nerede tatmak istediği analık zevki? Nerede bağrına basma arzusuyla ta çocuklukta oynadığı bebeklerle provasını yaptığı yavruları? Nerede kocam diye yolunu beklediği er kişisi? Nerede rüyasında gördüğü gelinlik? Nerede torunlarım diye sarılacak varlıklar? Nerede filanın annesi, falanın karısı diye anıldığı unvanlar? Hayır, kapana düşenler için bu zevki tatmak yok! Onları bu toplum resmen kaybedilmiş olarak kabul etmiş! Öyle mi? Öyle mi ey kadın hakları savunucuları! Öyle mi eşitlik, hürriyet havarileri? Bu toplumun kaderi mi yani? Allah ki, kaderin sahibi odur. Zulme İsyan edin diyor Rabbim;
“İnsanlara zulmedenlere yeryüzünde haksız yere taşkın edenlere karşı
durulmalıdır” (Şura 42)
Zalimlere meyletmeyin cehennem ateşi sizi de
kaplar (Hud 113)
Zulmü adet edinmeleri sebebiyle Biz de üstlerine gökten murdar bir azap
indirdik.(A’raf 162)
Rabbim kullarına
zulmedici değildir(Fussilet 46)”
diyor, Kur'an. Allah
Teâlâ Hz Musa'dan sonra Nebi olan Yuşab Nura; “Senin kavminden yüzbin kişi helak
edeceğim, bunlardan 60 bini kötü ve 40 bini iyi insanlardır, buyurdu. Yuşa
kötüler kötü, iyilerin suçu nedir Ya Rabbi? diye sordu. Allah; Onlar benim gazabıma katılmadı, Onlar benim
gazabıma katılmadı, onlara aldırış etmedi, onlar katılmadı. Onlar benim gazabıma
katılmadı, onlarla yedi içti ve düştü kalktılar. Bundan dolayı da kötülere
kattım(İhya 2/374 ).
“Müslüman
Müslüman’a zulmetmez ve Bir zalimin pençe-i zulmü ve gadrinde bırakmaz“diyor
Resulullah. Ey zulme razı olanlar! Nasıl rahat yaşayabiliyorsunuz? Binlerce
genç kız, zulmün pençe-i gadrinde inlerken, nice ana kuzusu iğrenç bir hayata mahkûm
edilirken, milyonlarca insan ana-baba
kalp sahibi kimseler gönlünüz bu zulümlere nasıl razı? Ey devlet! Bu kirli
paraya nasıl elin uzanır? Onu vergi mükellefi tanırsın? O para ki; kanla, irinle, gözyaşıyla, zulümle yoğrulmuştur. İşte zulüm!
Zulmün ta kendisi!..
Sen çocuk! Halinden
memnun musun? Oynayacak bir sahan, parkın, bahçen var mı? Sen ihtiyar, artık sana otobüste yer veren genç görüyor
musun? Sen Ey hasta sahibi! Telaşla bindiğin taksi ile pazarlık fırsatı
bulamadıysan kaç lira isteyeceğini biliyor musun? Sen Ey hasta! Paran yoksa
seni nasıl kapı dışarı atacaklarını tahmin edebiliyor musun? İşte bunlar çok küçük ama muhtevaları zulümle
dolu sahneler.
Milyonlarca
insanın barındığı bir şehirde, sıcak
kavurmaya başlayınca sığınacağın ferahlayacağın tek bir yer yok! Çünkü para; ağacı,
yeşili, ufku, manzarayı velhasıl güzel olan her şeyi silmiş süpürmüş! Nasılsa
bütün beton duvarlar arasında boş kalmış üç beşağaçlı bir yeşil yer gördüysen fazla
sevinme. Efendim imar planında burası yeşil sahadır, diye de ümit etme. Sen
çocuk! Koşturduğun arsayı mülk zannetme! Yakında fotürlü, ensesi kalın, mercedesli,
şiş göbek amcalar gelecek, senin oyun sahanı
elinden alacak. Semt sakinleri! Pencerelerinizin açıldığı boşluğu, onu süsleyen
üç beş ağacı bedava mı zannettiniz? Yakında oraya yükselen devasa beton
saltanatını göreceksiniz. Her şeyin insan için değil her şeyin “heva
ve heves” için “doyumsuz
hırs” için çalıştığı zulüm asrında ağaç, yeşil, çocuk bahçesi, oyun
sahası, manzara, güzellik sizlere haram! Güçlüye, zalime, vurguncuya has özel
nimetler onlar! Sen manzarayı televizyonda veya takvim yaprağında seyredebilirsin
İnsan, Allah'ın yeryüzündeki vekilidir ve şerefli bir
mahlûkudur. O insanca yaşamaya lâyıktır. Yeryüzü Allah'ın kullarına tasarruf
için bahşettiği müşterek bir nimettir. Hiç kimse Rabbin bu bağışını insanlara çok
göremez!
Yaratılanı
severiz, Yaratandan ötürü diyen Yunus, bu gerçeği belirtir. Zira âlemlerin
Efendisi Hz Muhammed (sav) “ İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet
etmez“ diye buyurur.
İslam'ın gayesi
şu 5 maddede özetlenir:
CAN’ı korumak, MAL’ı korumak, NESL’i korumak, DİN’i korumak, AKL’ı korumak.
Bütün bunların tehlikeyi düştüğü toplum, İslami bir cemiyet sayılmaz. İNSAN’IN İNSAN’LA;
İNSAN’IN KENDİ KENDİSİYLE yani nefsiyle, İNSANIN YARATCISIYLA ilişkileri ve
sorumlulukları vardır. Kimse kendini her şeyi yapma salahiyetinde göremez. Her
nefis hesaba çekilecektir. Zulmü yapan KADER veya ALLAH değildir. Asıl zulme rıza,
Allah'a isyandır. ZALİM olan DÜZENLER ve
TOPLUMLARIN kendileridir. Tabiat bütün haşmetiyle emrimizde, bütün rızıklar
nimetler önümüzde. Arı bal yapar, bizim için toprak ürününü ağaç meyvesini
bizim için verir, RAB RABLIĞINI her şeyle gösterir. Ama şu ruy-i zemini
birbirimize haram eden biz insanlar ve ihdas ettiğimiz düzenlerdir. İslam bunun için vardır, Peygamber bunun için
gelir. Cihadın sebebi fitne yeryüzünden kalkıncaya, din yalnız Allah'ın
oluncaya kadardır.
Biz Müslümanlar
insana saygının kalktığı, ona hakaret eden düzenleri zulüm düzenleri olarak
ilan ediyoruz. Hapishaneleri, hastaneleri, mahkemeleri lebalep insanlar, suçla, dosya ile dolu bir toplum kendini
sıhhatli bir toplum ilan edemez!
Canın, malın,
neslin, aklın, dinin tehlikede olduğu bir toplum kendini ilkelerinin dayandığı
esasları, düzenini mazur gösteremez!
“Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” Bu
insanlık sizin eseriniz değil mi? Biz insanın fıtratının bozulduğunu iddia
ediyoruz. İnsanı ka’le almayan sistemin insana hakaret olduğunu kabul ediyoruz.
İdeolojiler insana inanıyor mu? Ne münasebet! Onlar insanı üretim için
varsayarlar. Kavga üretim araçları kimin elinde olsun. İnsanla ilgili tek ciddi
sözleri yoktur. Yalancılıkları acımasızca katlettikleri milyonlarca insan ve gerçekleştirilmemiş
vaatlerindedir…
Zulüm hayatın
her şubesinde yaygın bir gerçek olarak yaşanıyor. Otobüste, sokakta, evde,
okulda, fabrikada, hastanede her yerde. Otobüse bindiniz, kapının önünü tıkamış,
arkası boşken ilerlemiyor, bu kaygıyı duymuyor, bu dikkat göstermiyor, bir sürü
insanın otobüse binmesine mani oluyorsunuz, işte bu zulümdür. Müslüman bu kadar
kayıtsız olamaz. İhtiyar hayatın yükü altında ezilmiş biçare veya çocuklu kadın
ayakta dururken onları merhametsizce seyredip oturmak, gücü olduğu halde yer
vermemek de bir zulümdür. Bu zulmü yapan nesilden şikâyet etmeyin. Hayret
ediyorsak demek ki büyüye saygının, biçareye yardımın, çocuğa şefkatin yaşanıldığı
bir Cemiyeti yıkmışız. Çünkü o nesil
gelenek gibi yaşadığı bir görgüyü Resulullah’tan öğrenmişti. “Bereket
büyüklerimizdendir. Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir,” diyor.
İlaç bulunamayan bir ülkede, röntgen filmi bulunamayan bir ülkede kürk ithaline
gümrük koymayan, viski, ruj, köpek maması, Mercedes, oyun kâğıdı ithal eden
sistem zulüm sistemidir.
Hayata direnme
gücü, kafaya tefekkür zevki vermediği, huzur dolu bir yuva, insanca bir yaşama
bahşetmediği, insanları susturmak, narkozlamak
için adım başı meyhane açtıranlar, nesli ve sıhhati bozan, aileleri yıkan,
cinayetleri körükleyenler, rakı üretimimizin bilmem kaç milyona vardığını ilan
edenler, cemiyetlerini dinamitleyen
zalimlerdir.
Asgari ücretle
işçi çalıştırıp emeğinin hakkını vermeyenler! Plansız programsız israf politikalarıyla
aç insanlar üretenler! Televizyon ilanları ile lüksü teşvik edenlerde
zalimlerdir.
Bütün gazeteler
zulmün teşhirgâhıdır.
Kadını, Marllboro sigarası satarken yakalayıp götürmüşler, kadın “çocuklarım
aç kocam yok”, demiş. Dinlememişler,
6 ay hapse mahkûm etmişler. Peki o sigaraları yurda o kadın mı sokmuş? Büyük
kaçakçılar nerede? Kimisi bakan, kimisi genel müdür, kimisi iş adamı değil mi?
Gemiyi yakalayana “görme ağabey” deniliyor ve gemi görünmez oluyor. Bu nasıl
adalet ki:
“Milyonla çalan
Meclisi izzette ser-efraz
5 kuruşu mürtekibin cayı kürektir”
Bir işin kaça
kapatıldığı, arkası olmayanın kanunlar pençesinde kıvrandığı cümle alemin malumu
değil mi? Buna zulüm denmez mi? “Zayıfın hakkını kolaylıkla alamadığı bir
millet şerefli millet olamaz” diyor Resulullah. Kıyameti anlatırken; “Kuvvetlilerin
zayıflarını yiyen hayvanlar gibi olacaklar. Nihayet kıyamet kopacak,”
diye buyuruyor âlemlerin Efendisi… Mekke üzerine yüründüğü sıralarda Usame
Bin Zeyd, hırsızlık yapan bir kadının affını istedi Hz peygamberden,
kadın nüfuslu bir aileye mensuptu. Resulullah, ”Allah'ın bahsettiği ceza benimle
pazarlık mı ediyorsun“ dedi. Ertesi gün şu hitabede bulundu: “Sizden
öncekiler içlerinden şerefli birisi hırsızlık yapınca ona bir şey yapmamaları
sebebiyle helak olmuşlardır. Muhammedi kudret ve iradesiyle yaşatan Allah'a
yemin ederim ki şayet Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık etmiş olsaydı onun da
elini keserdim”. Ama hangi cemiyette? Adaletin, eşitliğin, sağlandığı bir
cemiyette bu ceza uygulanır. Yoksa açlığın, kıtlığın, yaygın olduğu ortamda Hz.
Ömer gibi ceza tatbik edilmez. Hırsızlığı hazırlayan ortamı, şartları
kaldırmadan İslami cezayı tatbik etmek HAKK’IN emirlerine zulümdür. Çünkü İslami
ceza İslam’ca yaşanılan cemiyette geçerlidir. Cihad zulme karşıdır.
“Size ne oluyor
ki Allah yolunda ve acz ızdırap içinde bırakılıp, ey Rabbimiz; bizi halkı zalim
olan şu memleketten kurtar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir
yardımcı yolla” diyen erkekler kadınlar ve çocuklar uğrunda düşmanla çarpışmıyorsunuz?
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, küfredenler de tağut yolunda savaşırlar.
Öyle ise şeytanın hilekârlığı zayıftır.(Nisa 75)
Mahallesinde
binlerce genç bunalımdan mahvolurken ona ab-ı hayat gibi İslam'ı sunamayan ve
namaz kıldırma memurluğundan öteye gidemeyen, meşrutasında kahvelerini rahatça
yudumlayan, ölüye Kur'an okumaya giden imam Efendiler! İslam'ın dinamizmine,
makamına, tebliğe, cihada, emri bil marufa ihanet ederek tağuta hizmetle
zulmediyorsun. Hakkı saklamakla zalim oluyorsun.
Çıplaklık da bir
zulümdür.
Kadın; tesir
gücüne inandığı vücudunu, tahrik edici bir hale getirerek, sokaklarda kendini
teşhir etmesi cemiyete bir zulümdür. Ey Kadın!
Bu insanların
dikkatini neden çekiyorsun? Şu eline çantasını almış mektebine giden, okumak
dikkat üretmek zorunda olan, buluğ çağının getirdiği sarsıntıyı yaşayan şu genci
şoke etmeye, ruh dünyasını alt üst etmeye, duygu dünyasında hayvani arzuları birinci
plana çıkarmaya ne hakkın var? Şurası muhakkak ki sen kişide saygı değil arzu
uyandırıyorsun. Hayat sadece şehvet değildir. Bir cemiyetin sokakları, büroları,
mektepleri, ilan tahtaları eğer kadın
eti ile doluysa orada tek bir duygu hâkimdir, şehvet. Kadın kendi vücuduyla; hayatın birçok meselesi
ile uğraşmak zorunda olan insanoğlunu, bu kadar kendi bedeni ile meşgul etmeye
hakkı yoktur.
Yemek, içmek,
çiftleşmek, hayvanların kendine has dünyasının özellikleridir. Beyni olan insanın
hayvanlığa özenmesi fıtratına zulümdür. Ey kadın! Sana saygı duymak istiyoruz.
Lütfen otobüste, sokakta, büroda, okulda, işiyle gücüyle meşgul olacak binlerce
insanı tahrik etme, heva ve hevesinle binlerce İnsanın moral zindeliğini altüst
ediyorsun, bu zulümdür.
100 liralık bir
işe, 1000 lira isteyen tamirci! Bil ki nasılsa anlamaz derken, sen insanlara zulmediyorsun.
Açıkta döndüre döndüre tavuk kızartan satıcı! Önünden geçen binlerce insanın
iştahını kabartmaya ne hakkın var? Sana bu imkânı veren düzenle beraber sende
zalimsin.
İçeride sohbet
ederken, milleti kapıda bekleten amirler!
Faizciliği, tefeciliği
devlet eliyle resmileştirenler!
Hastanede,
üstünkörü baktığı hastayı, muayenehanede soyan doktorlar!
Bir işin ehli
dururken, o işi ehil olmayana veren idareciler!
Meyvenin fiyatı
düşmesin diye Allah'ın kullarına bahşettiği nimetleri denize döken, helak eden,
Rabbın lutfunu kullarından esirgeyen vicdansız kabzımal! Hepiniz insanlara
zulüm ederek zalimlerden oluyorsunuz.
Anayasana “kimse
vicdanı kanaatlerinden ötürü suçlanamaz, zorlanamaz. Herkes vicdan hürriyetine
sahiptir”, diye yazıp; okula, büroya, imtihana, başörtüyle girilmez
emrini çıkaranlar, siz de zalim oğlu zalimsiniz!
Duaya âmin
demediler diye tırnak çeken, hayalara cereyan verenler, sizde zalimsiniz.
Velhasıl
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, isminiz küfrün zulmeti gibi zalimdir.
Size ve düzeninize nasıl rıza gösterilir!
Mehmet Mengüç YENİGÜN
Şehid Sedat Yenigün Kimdir?
1950 Erzincan doğumlu. İlk
öğrenimini Erzincan'da, orta öğrenimini İstanbul'da Ahmet Rasim Ortaokulu'nda
ve Vefa Lisesi'nde yaptı. Daha sonra İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'ne girdi ve buradan mezun oldu (1974).
Vefa Lisesi'nde son sınıfta
iken, liseli gençlere hitaben kurulan MTTB (Millî Türk Talebe Birliği) Orta
Öğrenim Komitesi’nde idare heyetinde
bulundu. MTTB'ye 1970'de atılan bomba ile şehid düşen Mustafa Bilgi'den
sonra Orta Öğrenim Komitesi Başkanlığını
yürüttü. Üniversite hayatının ilk yıllarında MTTB Kültür Müdürlüğü ve arkasından Basın Yayın Müdürlüğü yaptı. Daha
sonra MTTB Genel Yönetim Kurulu üyeliğine getirildi. Bu görevleri sırasında
yapılan açıkoturum, konferans ve seminerler ile ciddî sayılabilecek bir kültür
havası meydana geldi; o güne kadar sürekli bir yayını olmayan teşkilâta MTTB Bülteni adıyla periyodik bir yaym
organı kazandırdı ve uzun bir süre ara verilen Millî Gençlik dergisinin yeniden yayınlanmasında büyük katkıları
oldu. Bu dergide hem başyazarlık hem de yazı kurulu üyeliği yaparak birçok
inceleme, araştırma, röportaj ve denemeleri yayınlandı.
İ.Ü.
Edebiyat Fakültesi mezuniyetinden bir yıl sonra Darüşşafaka Lisesi'nde
“Hitabet” öğretmenliğine başladı. Kısa bir süre sonra da İhsan Mermerci Lisesi Edebiyat
öğretmenliğine getirildi. Şehadetine kadar
burada öğretmenlik ve idarecilik yaptı.
Öğretmenliği süresince,
zaman zaman veya devamlı olarak birçok
günlük, haftalık ve aylık yayın organında Mehmed Mengüç Yenigün müstear
ismiyle yazıları yayınlandı. Bunlar Milli
Gazete, Millî Gençlik, Hareket, Düşünce, Sur, Çatı, Sebil, Tevhid, Hicret ve
İslâmî Hareket'ti. Sedat Yenigün'ün yayınlanan en son yazısı "Gel Ey Zulüm,
Zulmün Ta Kendisi" başlığıyla İslâmî
Hareket mecmuasında yer aldı.
1978'de kurulan İlim ve
Kültür Ocağı (İKO)'nun teşekkülünde istişarî ve fikrî emeği bulunan Sedat
Yenigün, bu teşkilatın fikrî yönlendiricisi olan İslâmî Hareket dergisinin çıkışında da yer aldı ve kıymetli
yazıları, inceleme ve araştırmaları ile derginin
politikasında belirleyici bir fonksiyona sahip oldu.
Çok sayıda insanın
yetişmesine katkıda bulunan Sedat Yenigün 5 Temmuz 1980 tarihinde İstanbul
Fatih'te hain ellerin sıktığı kurşunlarla
şehid düştü. Sedat Yenigün, evli ve iki çocuk babasıydı.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
Hocam Şeyho Duman|Talip Özçelik
09.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Yemen’den İsrailli kimya devine büyük darbe
15.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024
KUR’AN’A GÖRE HZ. PEYGAMBER YUSUF YAVUZYILMAZ 17.11.2024